Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIKöprüden taşan vicdan: Sidney yürüyüşü Avustralya’nın Gazze’ye suskunluğunu bozdu mu?

Köprüden taşan vicdan: Sidney yürüyüşü Avustralya’nın Gazze’ye suskunluğunu bozdu mu?

Sidney’de köprüye akan on binlerce adım, yalnızca Gazze için değil, Avustralya’nın kendi vicdanı için atıldı. Mahkeme kararına rağmen yapılan bu yürüyüş, halkın suskunluğa karşı kolektif bir cevap vermesiydi. Soru artık şu: Bu ses, Canberra’da yankı bulacak mı?

Geçtiğimiz Pazar günü Sidney’de yaşananlar, modern Avustralya tarihinin hem politik hem toplumsal belleğinde derin izler bırakacak nitelikteydi. On binlerce insanın yağmur altında toplandığı, mahkeme kararlarıyla çatışan, polisle koordine edilmeye çalışılan ve nihayetinde bir ulusun vicdanını yansıtan devasa bir halk hareketi tanık bıraktı geride. Bu yürüyüş, yalnızca Gazze’deki insani felakete değil, Avustralya iç siyasetindeki çelişkilerle, halk ile yöneticiler arasındaki öncelik farklarıyla ve suskunluk ile eylem arasındaki o kırılgan çizgiyle yüzleşmenin adımıydı.

Tarihi Protesto: Bir Kent, Bir Köprü, Bir Vicdan

Sidney Harbour Bridge, 1.2 kilometrelik çelik gövdesiyle bu kez araba geçişine değil, on binlerce vicdanlı adımın titrettiği bir zemine dönüştü. Sabah saatlerinde Lang Park çevresinde toplanan kalabalık, saat 13.00’te yürüyüşe başladı. Polis ve organizatörler başlangıçta yaklaşık 10.000 kişi bekliyordu. Ancak yağmura rağmen Sidney’i saran kalabalık, polis tahminine göre 90.000’i, organizatörlerin açıklamasına göre ise 300.000’i buldu.

Photo: Matthew Abbott/The Guardian

Köprü saat 11:30’da trafiğe kapatıldı. Ancak sayıların tahminleri aşması ve polis yetkililerinin “güvenlik krizi” uyarısı üzerine kalabalığın yönü Kuzey Sidney’e ulaşamadan değiştirildi. 15:00 civarında polis, konum bazlı acil mesajlar göndererek yürüyüşün durdurulmasını talep etti. Yürüyüşçülerden geri dönmeleri istendi. Helikopter anonsları, acil sesli uyarılar ve polis kordonlarıyla protesto kontrol altına alınmaya çalışıldı. Yetkililer, Kuzey Sidney istasyonunun büyük bir kitleyle başa çıkamayacağı gerekçesiyle köprüyü yeniden yürüyerek geri geçmelerini istedi.

Photo: Dean Lewins/ EPA

Polis yetkilisi Adam Johnson, “35 yıllık polislik kariyerimde böyle bir tehlike görmedim” diyerek durumun ciddiyetini vurguladı. Ancak protesto, hiç kimsenin zarar görmeden sona erdi. Barışçıl ve kolektif bir irade olarak tarihe geçti.

Organizatörler Kimdi? Filistin Eylem Grubu ve Koalisyon Gücü

Bu yürüyüşü örgütleyen temel yapı, 2023’ten bu yana Avustralya genelinde Filistin dayanışma gösterileri düzenleyen Palestine Action Group (Filistin Eylem Grubu) idi. Grup, farklı toplumsal yapılardan ve politik örgütlerden oluşan bir koalisyondu: Üniversite toplulukları, sendikalar, Müslüman toplum liderleri, Yahudi barış savunucuları ve yerli hakları savunucularından oluşan bu ağ, son iki yılda ciddi bir örgütlenme tecrübesi kazandı.

Mahkeme sürecinde de bu deneyim belirleyici oldu. Palestine Action Group, protesto sırasında medikal destek birimlerinin, marshall’ların ve sosyal medya bilgilendirme ağlarının hazır olduğunu belgeleyerek mahkemeye sunmuş; bu da yürüyüşün yasal statü kazanmasını sağlamıştı.

Yürüyüş sırasında grup, profesyonel ses sistemleri, açıklanmış rotalar ve kriz yönetim protokolleriyle öne çıktı. Disiplinli ve istikrarlı yapıları, birçok göstericinin “bu yürüyüşe güvenerek katılma” sebebiydi.

Katılımcılar: Aktivistlerden Eski Bakanlara, Halktan Yüzlere

Bu yürüyüş yalnızca örgütlü bir hareketin değil, aynı zamanda geniş bir toplumsal vicdanın yansımasıydı. Eski Dışişleri Bakanı Bob Carr, “Bu bir aç bırakma politikasıdır, insan hakları ihlalidir” diyerek hükümetin İsrail’e yaptırım uygulaması çağrısı yaptı. Julian Assange uzun süredir ilk kez bir kamusal etkinlikte boy gösterdi. Craig Foster, Mehreen Faruqi, Mary Kostakidis gibi kamuoyuna mâl olmuş isimler yürüyüşün ön saflarındaydı.

Photo: David Gray/AFP

Federal ve eyalet düzeyinde birçok politikacı da protestoya katıldı. NSW milletvekilleri Stephen Lawrence, Anthony D’Adam, Lynda Voltz, Cameron Murphy ve Sarah Kaine, Başbakan Chris Minns’in “katılmayın” çağrısına rağmen yürüyüşteydi. Federal parlamentoda ise Ed Husic, Alison Byrne ve Tony Sheldon gibi isimler ellerinde “March for Humanity, Save Gaza” pankartlarıyla yürüdüler.

Bu destek, Labor Partisi içinde önemli bir fikir ayrılığına işaret etti. Özellikle çokkültürlü seçmen bölgelerini temsil eden milletvekilleri, sessiz kalmanın mümkün olmadığını vurguladı.

Mahkeme Kararı: Özgürlük Hakkı mı, Kamu Güvenliği mi?

NSW Polis Teşkilatı protestoya engel olmak için Yüksek Mahkeme’ye başvurdu. Talepleri, “kamu düzeni riski” nedeniyle gösterinin yasaklanmasıydı. Ancak mahkeme bu başvuruyu reddetti. Yürüyüşün yasal zemini, Avustralya Anayasası’nda yer alan “ifade özgürlüğü ve kamusal iletişim hakkı” ilkesiyle korundu.

Summary Offences Act çerçevesinde, yetkilendirilmiş bir toplantıya katılan kişiler, kamu yolunu tıkamak gibi suçlarla yargılanamazlar. Ancak polis, “diğer yetkilerini” devreye sokarak yürüyüş sırasında müdahale yetkisini sürdürdü. Bu, Avustralya’da protesto hakkı ile kamu güvenliği arasında süregelen yasal gerilimi bir kez daha görünür kıldı.

Gazze’de Rakamların Ötesinde: Açlık, Bombardıman, Sessizlik

Ekim 2023’te Hamas’ın başlattığı saldırının ardından İsrail’in başlattığı geniş çaplı operasyonlarda 60.000’den fazla Filistinli yaşamını yitirdi. BM verilerine göre, bu ölümlerin çoğu kadın ve çocuklardan oluşuyor. Gazze’deki altyapı çöktü; su, elektrik, sağlık hizmetleri bitme noktasında. Son haftalarda onlarca çocuk açlıktan hayatını kaybetti.

Peki Avustralya bu süreçte ne yaptı? İlk aylarda hükümet sessizdi. Başbakan Anthony Albanese, resmi açıklamalarında tarafsızlık vurgusunu sürdürdü. Ancak kamu baskısı arttıkça, Dışişleri Bakanı Penny Wong geçtiğimiz hafta 20 milyon dolarlık insani yardım paketi açıkladı. Bu yardımın “gecikmiş ama önemli” olduğu yorumları yapıldı.

Muhalefet cephesinden Liberal Parti ise protestoya karşı daha mesafeli durdu. Sussan Ley, Sidney Harbour Bridge’in kapatılmasını “altyapıya zarar” olarak nitelendirdi. Bu açıklama, vicdani bir eylemin teknik bir arıza gibi tanımlanması nedeniyle kamuoyunda tepkiyle karşılandı.

Avustralya’nın Politik Çelişkileri: Vicdan ile Diplomasi Arasında Sıkışmak

Avustralya’nın Orta Doğu politikaları uzun süredir ABD çizgisine paralel ilerliyor. İsrail ile askeri ve ticari ilişkiler Canberra’nın stratejik yöneliminde önemli bir yer tutuyor. Ancak bu politik hattın artık toplumdaki vicdani beklentilerle örtüşmediği görülüyor.

Bir yanda “geleneksel diplomasi” ile ilişkileri bozmamaya çalışan yöneticiler, diğer yanda açık bir insan hakları ihlaline sessiz kalmamayı talep eden milyonlar… Bu iki uç arasında sıkışmış politik yapı, her geçen gün daha fazla sorgulanıyor.

Yürüyüş, bu sorgulamanın yalnızca başlangıcı olabilir.

Melbourne ve Diğer Şehirler: Protestonun Yalnız Olmadığını Gösteren Çoğul Sesler

Sidney’deki dev yürüyüşün yankısı Melbourne başta olmak üzere Brisbane, Adelaide, Perth ve Hobart’ta da hissedildi. Melbourne’de binlerce kişi King Street Bridge girişinde polis engeliyle karşılaşmasına rağmen şehir merkezinde barışçıl gösteriler düzenledi.

Bu, protestonun yalnızca bir şehrin değil, bir ulusun vicdan hareketi olduğunu ortaya koydu.

Photo: Luis Enrique Ascui

Bir Not: Tarihe Geçen Adımlar Sessizlikle Değil, Cesaretle Atılır

Yürüyüşü görmezden gelenler ya da trafiğin tıkanmasını “asıl sorun” olarak görenler için şunu söylemek gerekir: O gün Sidney’de yürüyenler, yalnızca Gazze için değil; Avustralya’nın kendi vicdanı için yürüdü.

Çünkü bazen susmak, bir siyasi pozisyon değil; bir insanlık kaybıdır.

Ve o gün köprüden geçenler, tarihe sessiz değil, sesli bir iz bıraktı.

Sonuç: Avustralya’nın Geleceği Bu Sessizliğin Kırılıp Kırılmamasına Bağlı

Bu yürüyüş, yalnızca bir günün ve bir köprünün meselesi değildi. Avustralya’nın uluslararası insani krizlere karşı nasıl bir refleks göstereceği, iç politikada vicdan ile çıkar arasında nasıl bir denge kuracağı ve kendi halkının çağrılarına ne ölçüde kulak vereceği sorularıyla yüzleşmesini zorunlu kıldı.

Filistin için yükselen bu ses, yalnızca Gazze’deki çocuklar için değil, Avustralya’nın evrensel değerler karşısındaki duruşu için de tarihi bir sınav niteliğindeydi. Sadece sokakta değil, parlamentoda da yankı bulmalı bu yürüyüş. Çünkü bir toplumun gerçek duruşu, kriz anlarında neyi savunduğuyla ölçülür.

Sidney’de yaşananlar, hükümetin ve muhalefetin politikalarında kalıcı bir değişime yol açacak mı bilinmez. Ancak halkın sesi, artık kulak ardı edilemeyecek kadar yüksek. Eğer bu ses yalnızca o gün köprüde kaldıysa, ülke büyük bir vicdani fırsatı daha kaçırmış olur. Ama eğer bu ses politika üretiminde karşılık bulursa, o zaman Avustralya, kendi tarihine onurlu bir not daha düşmüş olur.

Köprüden taşan bu vicdan dalgası, eğer gerçekten siyasi kararlara yansırsa, sadece Gazze’ye değil, insanlığa umut olabilir. Çünkü adalet yalnızca dile getirmekle değil, gereğini yapmakla mümkündür.

Şimdi gözler Canberra’da. Karar vericiler bu halk yürüyüşünü bir “gösteri” olarak mı, yoksa bir “dönüm noktası” olarak mı okuyacak? İşte Avustralya’nın geleceği, bu sorunun cevabında gizli.

- Advertisment -