Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşmesine yol açacak Yargıtay kararının mecliste okunması Türk demokrasisi ve parlamenter tarihi için yeni bir utanç sayfası oluşturdu.
Sayfa aylar önce açılmıştı.
Yargıtay’ın, yürütme gücünün güdümü ve yönlendirmesiyle, Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay hak ihlali kararını yok sayması, kararlarına uymakla mükellef olduğu bu mahkemeye direnmesi ve meydan okuması, açık bir şekilde planlı ve organize bir anayasa ihlali, sistem içi bir “darbe” girişimiydi.
Nitekim oyun açık oynandı.
Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu başkanı Mehmet Uçum, Anayasa Mahkemesi aleyhine, Yargıtay’ın girişimini alkışlayan, doğrulayan, gerekçelendiren, varlığı ve içeriğiyle inanılması güç yazılar kaleme aldı.
Prof. İzzet Özgenç’in Cumhurbaşkanına yazdığı bilgi notunda söylediği gibi bu yazılar, Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi yönelttiği saldırının, Uçum’un ve Beştepe’nin bilgisi dahilinde, onayı ve işaretiyle yapıldığını gösteriyordu.
Rezaletin son perdesi TBMM oynandı.
AK Partili meclis başkanının bile ‘ortalayarak’ idare etmeye çalıştığı, diğer başkan vekillerinin okutmayı kabul etmediği Atalay’a ilişkin Yargıtay kararını okutacak bir kişi bulundu. Meclis Başkan vekillerinden Bekir Bozdağ, muhtemelen yine Beştepe’nin talimatıyla, kararı meclis genel kurulunda okutarak Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşmesini sağladı.
Halk oylarıyla seçilmiş bir kişinin milletvekilliği, Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen, anayasaya aykırı bir şekilde düşürüldü.
Otoriter rejimler, develt içi direnç noktalarını devre dışı bırakan, gayri meşru girişim örnekleriyle doludur.
Uçum, Bozdağ gibi isimler bu girişimler tarihteki yerlerini Atalay davası ve Anayasa Mahkemesi darbesi üzerinden pekiştirdiler.
Erdoğan’ın tribünden izlediği bu oyun neden oynandı?
Muhtemelen iki amacı vardı iktidarın.
İlki, Türkiye’nin son 10 yılına dair yaptığı ideolojik okumaları, Osman Kavala’yı olduğu gibi Gezi olaylarına katılmış bir kişiyi daha simge ilan ederek, siyasi kurban haline getirerek, yargı üzerinden yerleşik kılmaktı.
İkincisi ise devlet içindeki en büyük direnç noktasını sakatlamaktı. Anayasa Mahkemesi Beştepe’ye bağlı, bağımlı olmayı reddeden, evrensel hukuk kurallarını uygulamaya çalışan tek yargı organı. Yaşanan bu organa meydan okuma, gerektiğinde devre dışı bırakma gösterisiydi
Dikkat çekici: AK Parti iktidarı siyasi yapıyı sadece kanun ve kararname çıkarma işleyişi tekeli altına tutarak şekillendirmiyor. Yarattığı durumlar, ürettiği anayasal ihlaller, kendi adamlarına attırdığı keyfi adımlarla fiilen de biçimlendiriyor.
Bir süre önce yazdım: Bu gelişmeler “siyasi iktidarın otoriter tanzim, yapılanma, yeni sayfayı açtığını gösteriyor. Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki “mesele” kendiliğinden bir çatışmanın sonucu değil, bu sayfadaki politikanın somut bir kalemiydi. Mesele bir iktidar operasyonu, pratik ve uygulama yolumla kimi devlet organlarını kullanarak, diğer organları itibarsızlaştırma, devre dışı bırakma, tasfiye etme hamleleriyle ilgilidir…”
Gemi böyle, bu istikamette yol alıyor…