Bir Film Ekimi’ni daha geride bıraktık. Bu sene çok fazla filme gitme fırsatı bulamadım ama etkileyici birkaç film seyredebildim. Bunlardan biri, beklediğim gibi, İranlı yönetmen Mohammad Rasoulof’un The Seed of the Sacred Fig (Kutsal İncirin Tohumu) filmiydi. Bazı filmler vardır ki filmin kendi varlığı çekimler, oyunculuk ve kurgusunun önüne geçer, bu o filmlerden biri.
The Seed of the Sacred Fig 168 dakikalık uzun bir seyir ve neredeyse birbirine bağlı fakat iki ayrı bölümden oluşan bir film gibi düşünülebilir. 2022’de Mahsa Amini’nin gözaltında komaya girip ölmesinin ardından başlayan protesto eylemleri sırasında Tahran’da geçiyor. Hikâyenin odağında dört kişilik bir çekirdek aile var: baba (İman) yeni terfi etmiş bir soruşturma hâkimi, anne aile içi hassas dengeleri yöneten bir ev kadını ve biri üniversitede okuyan iki genç kız. İlk bölümde Tahran’daki sokak olayları sertleşirken, babanın terfiiyle daha dikkatli davranması gereken aile bireylerinin nasıl iki zıt kutba savrulduklarını görüyoruz. Protestolara destek veren ve arkadaşlarına yardım etmek isteyen genç kızlar ile devlete hak veren ve baskıyı artıran anne baba. Filmin ikinci yarısı sosyal olaylardan aile içine yöneliyor ve İman’a koruma amaçlı tahsis edilen silah kaybolunca ailede oluşan psikolojik gerilim ortamına odaklanıyor. Rejimin oluşturduğu baskıcı ortamın bir çekirdek ailenin fertleri arasında bile nasıl güvensizlik ve kuşku sarmalı yarattığını görüyoruz.
Mohammad Rasoulof, İran sinemasının önde gelen cesur yönetmenlerinden. Yukarıda bahsettiğim The Seed of the Sacred Fig 2024 Cannes Film Festivali’nde özel jüri ödülünü kazandı. Bundan önceki iki filmi There is No Evil (2020) Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı, A Man of Integrity (2017) Cannes’da Özel bir Bakış ödüllerini aldı. Rasoulof, There is No Evil’da idam cezasını mercek altına alırken idam cezasını uygulamakla yükümlü dört kişinin hikayesini dört ayrı bölümde anlatıyor. A Man of Integrity ise İran toplumuna sirayet etmiş yolsuzluk ve adaletsizliğe odaklanıyor.
Filmlerinde açıktan rejim ve sistemi eleştiren Rasoulof’un başı, özellikle son üç filmini çektiği süreçte, devlet otoritesi ile hep dertte oldu. Sistem karşıtı propaganda yaptığı iddiasıyla 2020’de hapis cezasına mahkûm edildi, film yapması yasaklandı, pasaportuna el konuldu. En son filmi Cannes Film Festivali’nde büyük ödüle aday gösterilince devlet, filmi festivalden geri çekmesi için baskı yapmaya başladı. Filmin oyuncuları ve yapımcı ekibi sorgulamaya alınarak, festivale katılmaması için Rasoulof’u ikna etmeleri talep edildi. Film geri çekilmeyince Rasoulof tekrar yargılanmaya başladı ve sonuç olarak sekiz sene hapis ve kırbaç cezası aldı, mal varlığına el konuldu. Ancak ağır bir ceza alacağını tahmin eden Rasoulof bir taraftan hukuk mücadelesi veriyor bir taraftan yurt dışına kaçmak için hazırlık yapıyordu. Kısa bir süre sonra, yönetmen ve bazı ekip üyeleri İran’dan kaçmayı başardı. Rasoulof’un sözleriyle bu “yorucu, uzun, karmaşık ve acı verici yolculuk” toplamda 28 gün sürdü. Bir rehber eşliğinde saatlerce yürüyerek İran’da bir sınır köyüne ulaştılar, ardından İran dışındaki bir köyde güvenli bir evde kaldılar (Rasoulof ülke ismi vermek istemiyor). Sonra Alman konsolosluğunun bulunduğu bir şehre gittiler. Rasoulof’un pasaportuna el konulmuştu fakat daha önce Almanya’da yaşadığı için Alman yetkililer ona geçici bir seyahat belgesi verdiler. Yönetmen işte bu şekilde Mayıs 2024’te Cannes festivaline gelebildi, kırmızı halı etkinliğinde kameraların karşısında elinde oraya gelemeyen başrol oyuncularının fotoğrafları vardı.
Rasoulof, filmlerinde rejim ve sistem baskısını, adaletsizliği ve yozlaşmışlığı dolambaçsız bir şekilde eleştirir. Ancak bu eleştirinin ötesinde başka bir mercek olduğunu fark ederiz. Rejimin özellikleri varlığı zaten aşikâr olan bir arka plandır; filmin esas merkezinde bu arka planın önünde toplum ve bireylerin davranış şekilleri, aralarındaki ilişkiler ve devletin ürettiği ortamın toplumun kılcal damarlarına nasıl sirayet ettiği bulunur. Esas soru zalimin pençesinin altında bireyin nasıl davrandığıdır. Vicdan denilen şey insanı nasıl farklılaştırır?
Kutsal İncirin Tohumu, varlığı bile ayakta alkışlanmasını hak eden bir mucize. Film, o dönemde İran’da gizli çekilmiş. Protestolorda insanların sokakta telefonları ile çektikleri videolar aralara serpiştirilmiş. Polis şiddetini, kan kaybeden insanları ve darp edilenleri gösteren bu görüntüler filmin ritmini bozmadan gerçekliğini sağlamlaştırıyor. Gelelim Kutsal İncir’in anlamına… Kutsal incir, kök dalları olağanüstü uzun ve geniş olan, yaş aldıkça toprak altından çıkıp ağacın kendi kendini saran ve sonunda boğan bir hikâyeye atıfta bulunuyor. Film en başta bu hikâye ile açılıyor ve sona doğru İman’ın “Başıma ne tür bir lanet geldi?” sözleriyle bağlanıyor. Bu arada filmdeki oyunculuk kalitesinin mükemmel olduğunu söylemeden geçemeyeceğim, favorim tabii ki anne rolündeki Soheila Golestani…