Ana SayfaGÜNÜN YAZILARILatour’a göre politikayı başka türlü yapmanın aciliyeti

Latour’a göre politikayı başka türlü yapmanın aciliyeti

Latour’a göre bilim müşterek araçlarla nesnellik (objektivite) üreten bir işleyiş, çok yönlü bir sorgulama arayışı. Hakikat ise farklı, kesinlik içeren bir şey. Bu ikisi günümüzde çoğu zaman birbirine karışıyor.

Günümüzün önemli filozofu Bruno Latour’un kaybından sonra epey bir yayın yapıldı.

Onun bilim ve politika hakkındaki görüşlerinin kimi zaman tam anlaşılmadığını (hatta kimi zaman da tersinden anlaşıldığını) düşünüyorum.  Onun bilimin politikayı değiştirmekteki işlevi üzerine söyledikleri, örneğin.  Latour bir taraftan politikanın başka bir türlü yapılmasının aciliyetine işaret ederken, diğer taraftan da bilimin rolüne atıfta bulunuyor.

Şu sözleri duyar gibi oluyorum: “Yenilik olarak ne var ki bunda? Biz de zaten popülist politikacılara karşı her zaman bilimi savunuyoruz.” Oysa o bilimin politikayı değiştirmekteki işlevine dikkati çekiyor, ancak eşitsizliğin yaratılmasında ve yeniden üretiminde nasıl araçsallaştırıldığını sorguluyor. “Bilime ihtiyacımız var, bilimden vazgeçemeyiz… “ ya da “bilime başka görevler yüklememek, onu korumak gerekir” derken, zannedersem burada temel bir sorun olduğuna işaret ediyor. Örneğin şöyle söylüyor: “Eğer bugün hala modern olsaydık, tarafsız bir bilim ve/veya politika için çaba gösteriyor olabilirdik”. Demek ki bilimin ve politikanın yapılış biçiminde sorun olduğunu düşünüyor (*).

Bilimin politikayı nasıl etkileyebileceğine işaret ediyor: Politikayı değiştirmenin gene kendisi üzerinden olabileceği düşüncesine karşılık, bilimin politikanın yapılış biçimini nasıl etkileyebileceğine… Bilimin günümüzün neo-liberal koşullarında içerikle kuşatılarak nasıl etkisiz kılındığına, politikanın nasıl yapıldığının üzerinin örtüldüğüne dikkati çekiyor.

Onun bu savının savuşturulduğu hissine kapılıyorum.

Sorun bilimle hakikatin birbirine karıştırılması

Latour’a göre bilim müşterek araçlarla nesnellik (objektivite) üreten bir işleyiş, çok yönlü bir sorgulama arayışı. Hakikat ise farklı, kesinlik içeren birşey.  Bu ikisi günümüzde çoğu zaman birbirine karışıyor.

Bilindiği gibi Latour nesnelerin eyleyenler (actants) olarak toplumsal ya da politik süreçlere katıldıklarını söyleyerek kapitalist gerçekçiliğin asimetrik dünya anlayışını tersyüz eden savlar ileri sürüyor. Tartışmaların kaynağında yer alan “Biz hiç modern olmadık” başlıklı kitabı ile bu modernlik anlayışını sorunsallaştırıyor.

Dünyayı nesnelleştiren bilimin yerini alan ve bilgiyi güçle kapalı ilişkiler içine sokan “oligoptikon”lar  alıyor, onlar aracılığıyla bilimin işlevi bulanıklaştırılıyor. Bilimle (güç yoğunlaşmaları, erk ilişkileri ile inşa edilen) hakikatler karıştırılıyor. Bu da kriz anlarında dahi politikanın yenilenmesini, alternatiflerin engelliyor.

Böylece politik dönüşümün politik praksisleri, kurumsal yapılarının toplumla etkileşimleri, sanki erk ve imtiyaz sahiplerinin kendi bildikleri şifreleri olan bir kasaya gizlenmiş gibi oluyor. Bu bilgi şifrelenmiş olduğu için de, alternatifleri yaratabilecek girişimler bunlardan mahrum kalıyor. Hatta çoğu zaman  “sol görünümlü muhalefet” de aynı iktidardan ayrışmamış bilgi rejiminin içine dahil oluyor.  İçerikle kuşatılarak bir bakıma bu şifrelenmiş bilgilerin kurbanı haline geliyor.  Böylece kapitalist bir modernlik içinde bir dönüşüme sahne olmuş mekanlarda (insan olanlar ve insan olmayanların çevresinde) yaşanan muazzam çelişkiler ört bas ediliyor.  Bunlara karşı ortaya çıkan eşitlikçi, şiddet içermeyen, şehirselleşmiş politik deneyimler, bu bulanıklık sayesinde ehlileştirilmiş ya da gölgede kalmış oluyor. Hafızasında bulunan dönüşüm şifrelerini çözemediği için, ortaya çıkan göz kamaştırıcı isyanlar, tepkiler yaşansa da, politikalar yenilenmiyor, alternatiflerin üretilmesi başarılamıyor.

Latour’a göre aciliyetle politikayı yenilemeye ihtiyaç var

İçinde bulunduğumuz politik krizin süreklilik taşımasının nedeni de bu bulanıklık.

Onun alternatifleri sekteye uğratma yeteneği.  Bilgi iktidar gücü halini aldığında ve ona hakikat üretme görevi yükleniyor, bunda da güç ilişkilerini kullananlar, imtiyaz sahipleri başı çekiyor. Böylece politikayı yenilemek için imkanlar yok ediliyor. Kamuoyu, politika içerikle kuşatılıyor. Politika iktidar katmanları arasındaki bir mücadele alanı dışına çıkmadığı sürece, yalnızca güç ilişkileriyle iç içe giren toplumsal tabakalar arasında hegomonik bir yer değiştirme üretiyor ve muhalefeti eritiyor. Politikanın yapılma biçimini koşullandıran görünmeyen iktidar,  görünen iktidarı sürekli elinde tutuyor.

Buna karşılık iktidar alanının değişmesine, dönüşmesine yol açan eylemlilikler onun içindeki mücadelelerle değil, dışarıda bıraktığı ile temas halinde olduğu, bu temsil sahnesinin “dışına taştığı” anda ortaya çıkıyor. Entelektüel işlevleri yerine getirenler, kendi kamu yararı kavramlarını temsil eden bir imtiyaz sahibi zümre ya da hakikat üreticileri olarak değil, bağımsız hareket etmeye ve dışarıda kalanlarla ilişki kurmaya başlayınca iktidarlar da şiddet üretme, fantezi yaratma gücünden mahrum kalıyorlar. (Örneğin Gezi’de yenilgiye uğrayan bu görünmeyen iktidardı.)

Latour’un söyledikleri hem krizlere rağmen neden bir muhalefetin olmadığını, politikanın neden hep aynı döngüyü tekrarladığını, hem de nasıl değişebileceğini düşündürüyor.

*https://www.youtube.com/watch?list=RDLVpUc67eyC8wQ&v=QJVGZ6718Ag

- Advertisment -