Abdülmecid Efendi Köşkü, yakın zamanda Kapı Çalana Açılır Sergisine ev sahipliği yapmıştı ve kendisini “yerli ve milli” ilan eden birtakım “ecdad sevdalıları” sergideki heykelleri müstehcen bulup, sergiyi basarak protestolar yapmışlardı. Ne ironiktir ki bu protestocuların, aziz hatırasını koruma iddiasında oldukları Abdülmecid Efendi, nü tabloları ve Batılı usulde yaptığı bestelerle biliniyor.
Maziden Atiye Zarafet, kapsadığı dönemin şehirli ve zengin kadınlarının çeşitli giyimlerini yansıtan nefis bir seçkiye sahip. Sergi, 1800’lerden günümüze kadın giyiminin sergüzeştini kadın hakları ekseninde yorumlayan ve bu değişimi feminist eksenli bir bakışla izah eden manifestoyla açıldı. Sadberk Hanım Müzesi’nin internet sayfasında sergi için şöyle deniyor:
“Mâzîden Âtîye Zarâfet” sergisinin ön planında 19. yüzyılda saraylı ve şehirli hanımların Avrupa modasını takip etmesiyle başlayan ve Cumhuriyet’in ilanıyla hız kazanan kıyâfet dönüşüm süreci, arka planında ise kadınların çağdaş yaşamdaki rolleri ve elde ettikleri haklar irdeleniyor.
Modanın tarihi yalnızca kıyâfetten ibaret olmayıp alışkanlıklardaki değişim, gündelik yaşamda bıraktığı izler ve sosyal sonuçları da bu çerçeve içinde değerlendirilebilir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son yüzyılı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında kıyafetlerde büyük değişim görülür. “Mâzîden Âtîye Zarâfet” sergisi bir anlamda toplumda kadınların oynadığı rolü, o rolün gitgide değişmesini de yansıtıyor. Medeni Kanun’la kendilerine eşit haklar tanınan, çağdaş eğitim alma olanağına sahip olan kadınlar kimliklerini kıyâfetleriyle ifade etmek istemiş, toplumun aynası olup ülkenin medeniyet seviyesini göstermişlerdir.
Aslında, Osmanlı’da kadın hareketleri vardı ve bu konu, kanımca ülkemizdeki entelektüel çevrelerde yeterince ilgi görmeyen bir derya. Cumhuriyet’in ilk döneminde kadın kıyafetlerindeki değişimin ülkemizdeki bu progresif kadın hareketlerinin doğal seyrinin bir sonucu olduğunu söylemek ise hayli zor. Yani serginin manifestosundaki öykü biraz ekstra romantik. Kadının sosyal hayattaki rolünün değişmesiyle ortaya çıkan engel veya ihtiyaçlardan kaynaklanan bir değişimden pek söz edemiyoruz. Bu değişimin tabanda, yüzeysel bir öykünme haricinde ciddi bir karşılık bulduğundan da şüpheliyim. Hatta Cumhuriyet’in kurucu kadrolarının ailelerinden gelen tepkileri, örneğin İsmet İnönü’nün eşi Mevhibe Hanım’ın bir dönem giyim kodu ve alkol sebebiyle, davet ve resepsiyonlara katılmak istemediğini tarihi kaynaklardan okuyoruz.
ABD’deki kadınların sosyal ve ekonomik hayatta erkeklerle birlikte var olma mücadelesi verirken, hareketi zorlaştıran dar etekleri protesto ederek geniş etekli süfrajet tayyörünü icat etmeleri gibi bir öykümüz yok. Bizde zaten bu değişimi talep edecek Batılı anlamda bir işçi sınıfı da, burjuva sınıfı da yoktu.
Bizde, elit dediğimiz zümrelerin zenginliği, yüzlerce yıldır, teşebbüs kaynaklı pek değil, devletle ilişkilere dayalı ve transfer bazlı bir zenginlikti. Dolayısıyla seçkinlerin kıyafet değişimi de zenginlikleri gibi ekseriya transfer eksenli olmuş. Tabii 1800’lerin sonundaki Rus başlığı, manto, pardesü gibi kadın giyiminin sosyal hayattaki doğal seyrinden neşet eden şeyler var ve bu, bir başka yazının konusu olabilir. Velhasılıkelam, bizim bu sergi manifestosunun ihsas ettiği gibi bir kadın hareketi eksenli kıyafet değişimi öykümüz yok diyebiliriz, varsa bile, devlet erkanının veya zenginliği devletle bağlantılı zümrelerin giyim tercihlerindeki değişimde bu öyküyü görmek biraz zorlama ve eksik olabilir. Yanlış anlaşılmasın, maksadım bu sergiyi yermek değil; zira sergi basan bir ecdadçı değilim. Bu yazıyı moda, sanat, tarih ve sosyoloji ile ilgili okurlara çok beğendiğim bir sergiyi tavsiye etmek için yazıyorum. Sadece, sergi ve manifestosu çerçevesinde bazı düşüncelerimi sizinle paylaşmak istedim.
Sergiyi gezenler 100’den fazla parçayla ve harika bir kürasyonla karşılaşacaklar. Bu parçalar arasında terzi ve mağaza etiketi taşıyan gelinlikler, 1920’lerin flapper dress denen elbiseleri, daha önce burada anlattığım Asyut işlemeler, feraceler, binici kıyafetleri, çanta, ayakkabı ve şemsiye gibi aksesuarlar var. Serginin küratörlerinden, Sadberk Hanım Müzesi Müdiresi Hülya Bilgi, özellikle kadın temalı bir sergi hazırlamayı arzu ettiklerini söylüyor. Sergiyi Türkiye dışına da taşımayı planlayan müze, sergiye özel, Türkçe ve İngilizce yayınlanmak üzere bir de prestij kitabı hazırlıyor.
Diğer küratörler ise Dr. Şebnem Eryavuz ve Bahattin Öztuncay. Tasarımını Dr. Umut Durmuş’un gerçekleştirdiği sergi, pazartesi günleri hariç, hafta içi her gün 11:00-19:00 saatleri arasında 17 Mart 2024’e kadar Abdülmecid Efendi Köşkü, Kuzguncuk, Kuşbakışı Cad. No.18, Üsküdar, İstanbul adresinde ziyaret edilebilir.
Elif Akyol