Kürt meselesiyle ilgili davaları saymazsak, yazdığım yazılar nedeniyle bugüne kadar hakkımda beş kez dava açıldı. Hepsi hakaret davası. Takdir edersiniz ki ikide bir sağa sola hakaret eden bir manyak değilim, ama davalık olmama yol açan hakaretlerin hepsiyle gurur duyuyorum!
Kendilerine hakaret ettiğimi iddia edenler şunlar: Şimdi adını bile hatırlayamadığım bir AKP milletvekili, emekli Orgeneral ve darbeci Şener Eruygur, Vatan Partisi Başkanı Doğu Perinçek, CHP eski İzmir milletvekili Canan Arıtman ve eski bir Bakan.
İlk ikisi ile dördüncüsünden beraat ettim.
Üçüncüsünü Perinçek kazandı. Ettiğim hakaret karşılığında 30.000 lira tazminat istenmiş, hakim ise Perinçek’e hakaret etmenin fiyatını 5.000 lira olarak saptamıştı. Bence yine biraz pahalıydı, ama sonra zaten mahkeme kararı temyizde bozuldu. Bu, Perinçek’e hakaret etmenin bedava olduğu anlamına mı gelir, hukukçu olmadığım için kestiremiyorum.
Beşincisi ise kaybedip para cezası ödemek zorunda kaldığım ve bugün söz konusu etmek istediğim dava.
Unutuldu gitti zavallı, ama on yıl kadar önce İdris Naim Şahin adlı bir İçişleri Bakanı vardı. Şimdi büyük olasılıkla taşrada bir yerlerde işportacılık filan yapıyordur. O kadar vasıfsız, o kadar yeteneksiz bir adamdı ki, yeni işinde de pek başarılı olduğunu düşünemiyorum.
Ama İçişleri Bakanı olmak için neler gerektiğini çok iyi kavramıştı.
Bakanlığı döneminde Hocalı katliamını protesto etmek için Taksim’de yapılan bir gösteriye katılmıştı. Hem de sahnede konuşmacı olarak.
Gösterinin Hocalı katliamını protesto etmekle hiçbir alakası yoktu. “Hocalı katliamını protesto mitingi” yanlış adlandırılmış bir mitingdi. Gerçek adı “Türkiye’de Ermeni soykırımı olmamıştır, hiçbir Ermeni’nin kılına bile dokunulmamıştır, dokunuldu diyenin kafasını kırarız mitingi” idi.
Mitingi “Hocalı Katliamı Anma Gönüllüleri Komitesi” örgütlemişti. Bunun da ismi yanlıştı. “Hocalı Katliamı Bahane Ederek, Türkiyeli Ermenilere ve Irkçı Olmayan Türklere Gözdağı Verme Komitesi” olmalıydı.
Meselenin Hocalı katliamıyla ilgisiz olduğu, Ermeni Soykırımı’yla ve yaklaşmakta olan 2015 yılıyla ilgili olduğu, Şahin’in gösteride yaptığı konuşmadan belliydi.
Şahin konuşmasına Türk milletinin yeryüzünde barışın, sevginin ve insanî değerlerin sigortası olduğunu söyleyerek başlamış, “Türk milleti olarak,” demişti, “ne Kazakistan’da, ne Azerbaycan’da, ne Türkiye’de, ne Balkanlar’da, dünyanın hiçbir yerinde insanlık adına utanılacak bir tarihimiz, bir geçmişimiz yoktur.”
Ne alakası vardı bunların Hocalı katliamıyla? Yoktu tabii. Mesele o değildi çünkü, soykırımın yıldönümü yaklaşırken devletin her şeyi inkâr etme çabasına katkıda bulunuyordu Şahin.
Mitingle ilgili çok daha önemli, çok daha acil bir şey daha vardı.
O zaman şöyle yazmıştım:
“Mitingde ‘Hepiniz Ermenisiniz, Hepiniz piçsiniz’ pankartları taşınıyordu.
İdris Naim Şahin, bu ülkenin İçişleri Bakanı. Bir İçişleri Bakanı, kendi ülkesinin vatandaşları hakkında ‘piçsiniz’ denilen bir mitingde bulunamaz, o mitingin kürsüsünden konuşma yapamaz.
Yaparsa, aynı akşam istifa etmeye zorlanır, hükümet partisinden ihraç edilir. Halkı kin ve düşmanlığa teşvik ettiği için hakkında dava açılır. Irkçı olduğu için hakkında ikinci bir dava açılır.
İdris Naim Şahin gibi bir adamın bir memlekette İçişleri Bakanı değil, küçük bir kasabanın küçük bir umumî helasında bekçi olması bile o memleketin bütün vatandaşları adına kara bir lekedir.
Ama biliyoruz ki, ne istifa ettirilecek, ne de hakkında dava açılacak.
Biliyoruz, çünkü bu adamı bakan yapan hükümet, bu adamdan farklı düşünmemektedir.
Mitingi zaten hükümet örgütlemiştir, bakanını ve valisini mitinge hükümet göndermiştir.
Doğru dürüst bir memlekette yaşıyor olsaydık, sadece İçişleri Bakanı ve vali değil, bizzat hükümet istifa ederdi.”
Burada asıl amacım durup dururken İdris Naim Şahin gibi ahı gitmiş, vahı kalmış bir garibanla uğraşmak değil. İçişleri Bakanı atamakta müthiş usta olan Sayın Cumhurbaşkanı’nın Şahin’den üç yıl sonra atadığı Süleyman Soylu’yla uğraşmak isterdim. Ama uğraşmayacağım, çünkü bir daha para cezası yeyip ikinci bir İçişleri Bakanı’nın servetine katkıda bulunmak istemiyorum.
Uğraşmayacağım, ama kendi vatandaşlarına “Biz sizin gibi LGBT çocuğu değiliz, biz Ayetel Kürsilerin çocuğuyuz” diyen bir adam açık ki (1) LGBTİ+’ların İçişleri Bakanı olamaz, (2) Ayetel Kürsi okumayanların İçişleri Bakanı olamaz ve (3) Kafası çalışan herhangi bir kişinin İçişleri Bakanı olamaz, olmamalıdır.
Uğraşmayacağım, ama dostum ve yoldaşım Atilla Dirim’in twitter’da verdiği cevabı paylaşmak isterim:
“Süleyman Soylu ‘Biz sizin gibi LGBT çocuğu değiliz, biz Ayetel Kürsilerin çocuğuyuz’ demiş. Benim çocuğum da bir LGBTİ+ çocuğudur, kimseye zararı dokunmayan vicdanlı ve iyi bir insandır, çok şükür bir Süleyman Soylu değildir. Ne mutlu bana!”