14 Mayıs’ta belki de Cumhuriyet tarihimizin kırılma anlarından birini yaşayacağız.
Evet doğru! Her seçim önemlidir. Ama bugüne kadar yaşadığım hiçbirseçimde Cumhuriyetin kırılma anını yaşadığımıza dair bir düşüncem yoktu. Her seçim önemliydi ama özellikle son yedi yılda toplumsal kurumların aldığı kalıcı özelliği de olabilen darbeler bu seçimi çok özel kılıyor.
İnanılmaz enflasyon, toplumsal ve sosyal dinamikleri etkileyen göçmen sorunu, seküler yapıya vurulan darbeler ve nihayet yargıdaki adaletsizlikle bu toplumun daha fazla yaşayamayacağı konusundaki görüşler çok fazla ağırlık taşımakta.
Benim konum hukuk ve yargı olduğu için içinde bulunduğumuz yargı tahribatının bir bölümü ile ilgili görüşlerimi paylaşmak istedim.
Aşağıda okuyacağınız gibi, yargı siyasetin baskı ve telkinlerinden kurtulup demokratik bir yapıya kavuştuğunda işler çok kolay olacak.
Hep istediğimiz adil yargılanma hakkı gerçekleştiğinde, birçok düşünür ve ekonomistin hemfikir olduğu gibi kişiler ve kurumlar rahat ve berrak bir toplumsal iklime kavuşacaktır. Hukuk devleti sosyalleştikçe yaygın bir zenginliğe de kavuşacağız.
Bunun için her şeyden önce ülkeyi, insan haklarını sistemli olarak ihlal eden ülke statüsünden çıkarmalıyız.
Yargıçlar ve savcılar bilsinler ki bu ayıp ne yazık ki yalnızca onların kararlarının neticesidir.
Oysa her şey o kadar kolay ve bilinebilir ki…
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) vermiş olduğu ihlal kararlarının büyük bir çoğunluğu adil yargılanma hakkının (AYH) ihlalinden kaynaklanıyor.
Süreç şöyle işliyor: Önce ilk derece mahkemelerinin kararlarını gözden geçiren son mercinin (bu çoğunlukla Yargıtay olur) kararının kesinleşmesini bekliyor, kararı izleyen 1 ay içinde uğradığınız hak ihlalinin giderilmesi için AYM’ye baş vuruyorsunuz. AYM’nin kararının da aleyhinize olması durumunda 4 ay içinde AİHM’ye başvuru hakkınız doğuyor.
Yani önce ilk derece mahkemesi, ardından istinaf, ardından -koşulları varsa- Yargıtay ve son olarak AYM’den çıkan kararlardan sonra dahi adil yargılamayı beceremeyebiliyoruz! Çünkü AİHM’den hâlâ ihlal kararları çıkıyor. Bu nedenle insan haklarını sıkça ihlal eden ülke statüsüne giriyoruz. Neticede adil yargılanma hakkını ihlal konusunda bazen Rusya bazen de eski Doğu Bloku ülkeleriyle yarışıyoruz.
Bazen de AİHM Büyük Daire kararlarına uymuyoruz. Demirtaş ve Kavala davalarında öyle oldu.
AYM’nin son açıklamalarına göre AYH ihlalleri, toplam ihlal vakalarında en büyük yekûnu oluşturuyor. AİHM kayıtları da bunu doğruluyor.
Peki nedir bu AYH denen mesele?
Hemen belirtelim adil yargılanma, hâkim amca Hulusi Kentmen’in Filiz Akın’a “Hadi kızım seni şimdilik bırakıyorum bir daha sakın yapma emi!” şeklinde verilmiş olan ve zamanında hepimizi sevindiren mahkeme kararı değildir.
Adil yargılanma, yargılama sürecinin tüm aşamalarının aşağıda belirteceğimiz usule uygun olarak yapılmasıyla gerçekleşiyor.
Usulün ayrıntılarını okuduğunuzda, bazı nihai kararların hukuka ve vicdana uygun olsa da AYH’ya aykırı olabileceğini göreceksiniz.
Yine bir kararın lehinize olması, ille adil yargılandığınız anlamına gelmez.
Misal; beraat ettiniz ama soruşturma aşamasında polis şiddetine maruz kaldınız.
Veya beraat ettiniz ama birileri medyada sizi suçlu ilan etti.
Bu hallerde de AYH’nız ihlal edilmiş oluyor.
Konuyu düzenleyen iki ana metin ve kanun metinleri var. Ana metinler Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve AİHS’ye atıfta bulunan Anayasa. Kanun metinleri de Anayasa ve AİHS’ye atıfta bulunan TCK, CMK, BK, HMK, İYUK gibi metinler.
Önce kısaca AİHS sistemini özetleyelim:
AİHS’ye göre bir yargılamanın adil olabilmesi için başından sonuna her aşamasının Sözleşmenin 6. Maddesine uygun yürütülmesi gerekiyor.
Buna göre:
1-Yargılandığınız mahkeme tarafsız ve bağımsız olmalıdır.
2-Davalar hakkaniyete uygun görülmelidir. Yani son karar her açıdan objektif olarak da tarafları tatmin etmelidir.
3-Davalar makul sürede bitirilmelidir. Yani yıllarca sürmemelidir.
4-Kesin hüküm verilinceye kadar masumiyet hakkına saygı duyulmalıdır. Gazetelerde çarşaf çarşaf; televizyon ve sosyal medyada defalarca ve günlerce davanın sanığının ne kadar suçlu olduğu söylenmemeli, yazılmamalıdır. Hele de bizde olduğu gibi devletlûlarımız tarafından Demirtaş’ın, Kavala’nın, Gezi tutuklularının, görevlerinden alınıp tutuklanan tüm belediye başkanlarının ve daha nicelerinin suçlu oldukları ilan edilmemelidir.
5-Kişiye, kendisine karşı yapılan suçlamayı anlayacağı bir dil kullanılmalıdır.
6-Savunma için gerekli zamana sahip olunmalıdır.
7-Bir savunmandan faydalanma hakkı bulunmalıdır.
8-Dava tanıkları çapraz sorguya alınabilmelidir. Yani taraflar tanıkları yargıcın aracılığı olmaksızın doğrudan sorguya çekebilmelidir.
9-Hukuk ve onu yaşama geçiren yargı kararları öngörülebilir olmalıdır. Yani bugün suç olmayan eylemleriniz yarın bir iddianame olarak karşınıza çıkmamalıdır.
İşte bu dokuz unsurdan biri eksik olduğunda o davada yargılanan sanığın veya suçtan zarar görenin yani müştekinin (özel hukuka ilişkin davalarda davacı veya davalının) adil yargılanma hakkı ihlal edilmiş oluyor.
Yargılamada AYH’na herhangi bir aykırılık olmasa bile aşağıda belirtilen haklar çiğnendiğinde ihlal yine de gerçekleşecektir.
Bunlar:
Yaşam Hakkı,
İşkenceye Maruz Kalmama Hakkı,
Zorla Çalışmama Hakkı, Kişi ve Güvenliği Hakkı,
Cezaların Yasallığı İlkesi,
Özel ve Aile Hayatının Korunması Hakkı,
Düşünce, Vicdan ve Din Özgürlüğü Hakkı,
Düşünce ve Kanaat özgürlüğü, Dernek Kurma ve Toplantı Yapma Özgürlüğü Hakkı,
Evlenme Hakkı,
Mülkiyet Hakkı,
Eğitim ve Serbest Seçim Hakkı.
AYM veya AİHM bu haklarda ihlal tespit ettiğinde, ihlalin mahiyetine göre tahliye, beraat, tazminat veya yeniden yargılamaya hükmedebilir; bu durumda AYM ya da AİHM kararlarına uyumak zorundadır.
Evet işler aslında bu kadar kolay.
Yargıç ve savcıların biraz hür ve bilgili olmaları halinde çözülmeyecek bir konu olmadığını siz de anlamışsınızdır.
Bunu çözdüğümüzde göreceğiz ki birçok sorunumuz da hal yoluna girecektir.
Aslında her şey bu kadar basit…