Türkiye’nin nasıl bir memleket olduğunu geçtiğimiz haftasonu, 1 ve 2 ekim günleri yaşanan üç ayrı olay çok güzel özetledi.
Olayların üçü de medyada yer buldu, haber oldu, büyük ihtimalle üçüne de gazetelerde veya sosyal medyada rast gelmişsinizdir. Ama okumuş, rahatsız olmuş, sonra da unutup gitmişsinizdir.
Hatırlatmak istiyorum.
Birincisi 1 ekim günü oynanan Afyonspor-Amedspor futbol maçı. Daha doğrusu, maç öncesinde Afyonkarahisar İl Jandarma Komutanı Albay Yılmaz Kırgel’in ettiği ve gazetelerin ifadesiyle “tepkilere neden olan” laflar.
Yüzünde tuhaf bir gülümsemeyle Kırgel şöyle dedi: “Gönlümüz sizlerle. Sizin işiniz futbol oynamak. Siz de onu gerçekten güzel yapıyorsunuz. Geri kalanını bize bırakın. Gerçekten Afyon’un sizin kazanmanıza ihtiyacı var. Hele hele Mersin’de yaşadığımız o terör eyleminden sonra gönlümden geçeni söylüyorum: Şöyle bir 5-0 eze eze yenerseniz, buradan onları göndeririz.”
Kırgel bunları söylerken yanında herhalde Afyonspor yöneticisi olan bir adam pişmişkelle gibi sırıtıyor, etraflarında da futbolcular dolanıyordu.
Herkesin bildiği gibi, Türk devletinin Kürtlerle bir sorunu yoktur, Kürtleri çok sever. Mümkün olsa her birini her gün tek tek kucaklamak, bağrına basmak ister. Sadece “terörist” Kürtleri sevmez devlet. O başkadır, o başka. Terörist başka şey, Kürt başka şey.
Oysa Afyonkarahisar İl Jandarma Komutanı Albay Yılmaz Kırgel, ister terörist ister futbolcu olsun, bütün Kürtleri “eze eze” yenmek istemektedir. Demek ki, Kırgel Türk devleti gibi düşünmemektedir. Veya Afyon’da bizim bilmediğimiz bir durum vardır ve devlet Kırgel’e Kürt futbolcularla ilgili özel bir ezme görevi vermiştir.
Bu özel görev anlaşılıyor ki Afyonspor taraftarlarına da verilmiş. Çünkü tribünlerde dev pankartlara yazılmış olan “Allah tektir, ordusu Türk” ve “Hayatta yegane varlığım ve servetim Türk olarak doğmamdır” cümleleri terörist olmayan Kürtlere duyulan sevginin ifadeleri olamaz bence. Demek ki, Türkiye’nin her yanında geçerli olan yoğun Kürt sevgisi Afyon’da mevcut değildir.
Mesele “tepkilere neden olunca” Albay Kırgel yazılı bir açıklama yayınladı, oyuncular ile arasında geçen sohbetin izni ve bilgisi olmaksızın kaydedildiğini belirtti ve şöyle dedi:
“Maksadım sporcularımıza devletimizin tüm güvenlik unsurlarının maçın ruhuna yakışır şekilde gerçekleşmesi ve sonuçlanması için görevi başında olduğunu anlatmaktan, sporun ruhuna yakışmayacak herhangi bir olumsuzluğa sebebiyet vermemeleri gerektiğini ifade etmekten ve maçla ilgili motivasyonlarını artırma gayretinden ibarettir.”
İyi o zaman. Sorun yok demek ki.
Bu arada, konumuz futbol değil ama maçın sonucunu merak eden olabilir, söyleyeyim. Hakem müthiş bir tarafsızlık sergileyerek Amedspor aleyhine iki penaltı verdi ve Amedspor’un bir oyuncusunu oyundan attı. Hakemin çabalarına ve Afyonsporlu futbolcuların damarlarında akan asil kana rağmen maç 1-1 bitti!
Ertesi gün geç saatlerde Alperen Ocakları eski Genel Başkanı Serkan Tüzün üç çocuğunun annesi olan eşi İlksen Tüzün’ü silahla başından vurarak öldürdü, sonra aynı silahla intihar etti.
Alperen Ocakları, Büyük Birlik Partisi’nin gençlik kolları. Bu yıl Afyonkarahisar’da Büyük Taarruz’un 100. yıldönümünde Zafer Yürüyüşü’ne katılan Afyon Alperen Ocakları Başkanı Mehmet Uluca, “Bizler,” demiş, “şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu’nun da dediği gibi, ‘Kan dökmeyi seven bir millet değiliz, ancak söz konusu vatan ise dünyanın şah damarını keseriz!’”
İlksen Tüzün’ün annesi ise, “İçip içip benim çocuğuma işkence ediyordu,” demiş, “On iki yıldır benim çocuğumu bize göstermedi, çocuğumun telefonlarını dinliyordu. Ben çocuğumun yanında olamadım… Kızımı bu eve hapsetti, 12 yıldır kapı dışarı çıkmadı. Adam psikopattı.”
Katil Tüzün, Ocak başkanlığından sonra gerçek bir adalet aşığından bekleneceği gibi avukat olmuş, hakim olmuş, Danıştay’da tetkik hakimliği yapmış ve nihayet Adalet Bakanlığı Destek Hizmetleri Dairesi Başkanlığı’na getirilmiş.
Aynı gün, yine geç saatlerde, Ankara’da bir barda çalan müzisyen Onur Şener, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda müfettiş olan Ali Gündüz ve İlker Karakaş ile Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ’de (TUSAŞ) mühendis olarak çalışan Semih Soyalp tarafından öldürüldü.
İlk haberlerde katillerin ‘Ölürüm Türkiyem’ şarkısının çalınmasını istediği, çalınmaması üzerine her Türk gencinin göstereceği doğal tepkiyi göstererek kırık şişe ve bardaklarla saldırıya geçtikleri belirtiliyordu. Sonra Şener’in ailesinin avukatı şöyle dedi:
“İlerleyen günlerde detaylara ilişkin açıklamalarda bulunacağız. ‘Ölürüm Türkiyem’ şarkısının istenmesi gibi ve onun çalınmaması gibi bir durum söz konusu değil. Onur Şener milliyetçi, vatanını milletini seven, çok değerli bir arkadaşımızdı. Bu gibi olaylarda ölen insanların arkasından çok çirkin suçlamalar ortaya çıkabilir.”
“Ölürüm Türkiyem şarkısını çalmadı” çok çirkin bir suçlama değil kanımca. Ama “dünyanın şah damarını kesmek” iddiasında olan insan türü için neyin ne olduğunu anlamak zor.
Bu üç olayda ortak yanlar var mı? Var: Jandarma, bakanlık çalışanları, faşistler, azgın milliyetçilik, Kürt düşmanlığı, kadın düşmanlığı.
Niye oluyor bunlar?
Hem iktidar hem muhalefet koalisyonlarında birer faşist partinin bulunduğu, hem iktidar hem ana muhalefet partilerinin sürekli milliyetçiliği ve ırkçılığı tırmandırdığı bir memlekette başka ne olacaktı ki?