Tel kırma ülkemizden Mısır’a, oradan da dünyaya yayılan bir zanaat. Keten veya pamuk tül üzerindeki deliklere, çeşitli metallerden alaşım veya altın telleri tutturarak yapılan işlemelere deniyor. Ülkemizde Bartın işi olarak bilinen fakat pek çok bölgemizde varyasyonları olan bir teknik. Dünyada bu işlemeler Mısır’ın Asyut şehriyle anılıyor, “Assiut” diye. “Roaring 20s” diye de bilinen dönemde (1920’ler) Art Deco akımının da etkisiyle “etnik” öğelere ilgi artınca tel kırma da bundan nasibini almış. Batı Avrupalı ve Amerikalı kadınlar “flapper dress”, kaftan, şal ve sair formatta bolca Assiut/tel kırma giymişler.
Bir rivayete göre bu teknik Eski Mısır’dan beri var. Bir rivayete göre de Asyutlular, Anadolu’ya mahsus tel kırma tekniğini alıp tüle uygulamışlar, son ~300 yılda gelişmiş. Tulle bi telli diyorlar, Arapça Fransızca Türkçe karma bir terkip, anlamı telli(li) tül. Bu işleme tekniğinin Bartın işi diye coğrafi tescil belgesi (2020) de var. Podyumlarda da ilk görüşümüz değil, daha önce de Dior, Jean Paul Gaultier, Etro, Türkiye’de Zeynep Tosun gibi birçok moda evi koleksiyonlarında bu işlemeleri kullandı.
Merlin dizisi, Heidi Lamarr, Barbra Streisand, Mrs Paul Abbott, Downton Abbey dizisi, Elizabeth Taylor
Başak Dizer Tatlıtuğ, Zeynep Tosun tasarımı Bartın işi tel kırma elbisesiyle
Asyut’taki versiyonun garip de bir hikayesi var: Grand Tour furyasının bir uzantısı olarak Batı Avrupalı (sonraları da Amerikalı) turistlerin Mısır’a bolca geldikleri zamanlar 1700’ler. “Doğu”ya aylar hatta bazen yıllar süren bir seyahat yapmanın Batı Avrupalı (özellikle İngiliz) varlıklı gençler arasında yaygınlaştığı, olmazsa olmaz bir kültür-eğitim aktivitesi haline geldiği bir furya bu. Doğu dedikleri de İtalya, Yunanistan falan, daha sonraları işin içine Mısır da giriyor. Özellikle Gilded Age denen Yaldızlı Çağ’da zenginleşen Amerikalılar da bayrağı devralıp Grand Tour’a çıkıyorlar. Uzun hikaye. İşte, “Ne satalım bu turistlere” derdine düşen Mısırlılar, tül cibinliklere tel kırma işlemeler yapıp satıyorlar. Ve ciddi bir sektör oluşuyor Asyut’ta.
Geçtiğimiz şubat ayında vefat eden ünlü tasarımcı Paco Rabanne’ın izinde, moda evinin kurucusunu hakkıyla yad eden bir koleksiyon izledik Paris Moda Haftasında. Rabanne’ın kreatif direktörü Julien Dossena da koleksiyonu, tam da “Geleceğin Kökleri” ismindeki gibi, sanayi çağı öncesi teknik ve malzemelerle fütüristik bir çizgide tasarlamış. Paco Rabanne kasapların giydiği zırh önlüğe ve tuvalet sifonuna bakıp ilham alan enteresan bir sanatçıydı. Bunlardan tasarladığı çanta 50 senedir en havalı insanlarca aynı heyecanla kullanılan Paco Rabanne. Deli dahi. Zamanlar ötesi.
Paco Rabanne’ın kasapların zırh önlüğünden ve tuvalet sifonundan esinlenerek tasarladığı 1969 çanta.
Orta çağ zırhlarına benzer materyallerle fütüristik parçalar tasarlayan Paco Rabanne’ın ünü, 1960larda çıkardığı “Twelve Unwearable Dresses (12 Giyilemez Elbise)” koleksiyonuna, ünlü Fransız şarkıcı Françoise Hardy’ye giydirdiği som altın elbiseye kadar uzanıyor, cam, plastik gibi alışılmadık malzemeleri de giysilerinde kullanıyordu. Audrey Hepburn, Bridget Bardot, Twiggy, Jane Birkin gibi çok ünlüye de hatırda kalan giysiler yaptı Paco Rabanne. Hatta Coco Chanel’in, bence biraz kıskançlıkla, Rabanne için “couture tasarımcısı değil o, demirci ustası” dediği rivayet edilir. Julien Dossena, moda evinin 60’larda üzerine inşa edildiği bu stil kodlarını, bugün ihtimamla okuyup öze dönüşü başarıyla yürütüyor. Bunu yaparken de “bizden” bir güzelliği, ihmal ettiğimiz bir değeri podyuma taşıması da ayrıca heyecan verici.
Audrey Hepburn, Anny Duperey, Jackie Bowyer, Françoise Hardy
Rabanne SS ‘24
Rabanne SS ’24
Bu elbiseler yaşıyor
Paris Moda Haftasının en çok ses getiren bir diğer moda anı da Undercover defilesindeki bu teraryum elbiseler oldu. İçinde canlı çiçekler hatta canlı kelebekler olan bu elbiseler Jun Takahashi tasarımı. İlhamını 1987 yapımı Wings of Desire filminden almış; Berlin’de yaşayan ve üzgün insanlara teselli veren bir grup görünmez meleğin hikayesinden. Defile sosyal medyada da çok ilgi gördü. Tasarımlar beğenildi ama kelebeklerin kullanılması da çok tepki çekti, marka da defileden sonra kelebekleri özgür bıraktıklarını ve onlara zarar vermediklerini söyledi.
Undercover Teraryum Elbiseler, SS ‘24
Undercover SS ’24 Defilesinden
35 Milyar Dolarlık Markaya Taze Kan
Moda camiasının bir diğer öne çıkan haberi de Gucci’nin başına Alessandro Michele’nin yerine gelen Sabato De Sarno’nun ilk koleksiyonunu “Gucci Ancora”yı sunması oldu.
Koleksiyon için hemen feci şeyler söylemek istemiyorum, büyük bir gemide yeni bir kaptan, risk almaması normal; istikametini açık etmeyen temiz bir başlangıç diyelim. Ama 35 milyar dolarlık bir marka söz konusuysa, iddialı açıklamalar yapıp icraata gelince “ne yöne gideceğimizi şimdilik söylemiyorum” demek yine de biraz garip.
Gucci SS ’24
90’larda Tom Ford da yakın zamanda Alessandro Michele de Gucci’yi çöküşten çekip çıkaran vizyoner isimlerdi.
Michele, 2015’te başına geçtiği Gucci’yi resmen gençleştirdi, günün ruhuna çok uzak kalmış, yönünü kaybetmiş çizgisinden aldı ve genç, güncel, samimi, kasıntısız, özgür bir lüks imaj kazandırdı. Keza Tom Ford da benzer bir hamleyi 90’larda yapmıştı.
De Sarno bu koleksiyon için, “benim için çok özel şahsi anlamı olan bir koleksiyon” falan dese de ne yeni bir parça sundu ne de yeni bir vizyon. Biraz Miu Miu, biraz, COS, Valentino, Celine. Bilindik parçalarla ilginç styling desek, hayır o da yok. Kime hitap ettiği belli olmayan, kimliksiz, toplama bir seçkiydi. Ticari olarak kısa vadede başarısız olmaz çünkü risksiz ve bir nebze harcıalem şeyler, fakat böyle giderse, bu kimliksizlik, orta ve uzun vadede markanın köklü imajını kemirmeye başlayacaktır.
Defile öncesinde De Sarno, “İtalyan köklerinden kopan moda evini özüne döndürmek ve insanlara Gucci’yi yeniden sevdirmek” minvalinde iddialı ve yakışıksız bir açıklama yapmıştı. Michele’nin kişilikli ve çizgisi olan vizyonunun Gucci’yi taşıdığı noktaya, 7 yıldır katlanarak büyüyen cirolara haksızlık etti. Merak ediyorum: Gucci’yi özüne, o yekpare platformlu mokasenlerle mi döndürecek? Yoksa o aşırı itici, ‘new money’ işte burada diye bağıran GG kemerlerle mi? Bir marka nasıl özüne döndürülür; Rabanne’ın baş tasarımcısı Julien Dossena’yı izleyerek ilham alınabilir.