Biz bugünden bakarak hem dini hem de bilimi fazlasıyla önemsiyoruz ve ilerleme veya gerilemenin onlar ile ilgili olduğunu varsayıyoruz. Bu liberal ve belki kitabî görüşün aslında çok da doğru olmadığını demokrasi ve ilerleme arasında uzunca süre varolduğu varsayılan güçlü bağın bugün kopmuş olmasından da anlayabiliriz. Din de bilim de siyasetin çobanlığında varsa tesirlerini gösterebiliyor. Ama patron her zaman siyaset.
MHP ile ortaklığı devam ettiği müddetçe AK Parti’nin kutuplaşma çarkından çıkması mümkün değildir. Nitekim Bahçeli rest çekince Erdoğan’ın frene basmak mecburiyetinde kalması ve memlekette siyasi havaların mevsim normallerine dönmesi de bunun teyidi niteliğindedir.
Türkiye’nin tezi ise özetle şöyle: “Biz şu anda bulunduğumuz toprakları terk edersek, “buraya PKK egemen olur ve Teröristan devleti kurulur. Buna izin veremeyiz.” Türkiye aslında bu kritik noktayı kavramış durumda. Suriye ile gerçekleşecek bir çözüm formülünde Kürt meselesi de bu dosyaya dahil edilebilir. Yani birleşik Suriye devleti eski sınırları içinde yeni kuvvet dengeleri, yeni kimlikler arasında yeni bir şekil alabilir.
Aşırı hızlı ve kontrolsüz, iknasız değişimden ve dayatmalardan ürken insanları Putin, Orban, Trump gibi liderler tahrik edip, mobilize ediyor.
Olimpiyat açılışı da şimdiden dillerine düştü. Peki, günün sonunda bu özgürlük mücadelesinden kim kazançlı çıktı? Çakması, ikinci el sanayisi Napolyonlar tabii.
Yıllarca önce rahmetli Denktaş’ın avukatı sadece elden dağıtılan ve bakan rahmetli İlter Türkmen, Mehmet Ali Birand ve benim için “Şarlatanlar” başlıklı bir kitap yayınlamıştı. Dava ettim ve kazandım. Bunun için yıllarca önce KKTC’ye gittiğimde bir dağa “bizi kurtarıcıdan kurtarın” yazılmıştı. Meslek hayatıma Kıbrıs dairesinde başlamıştım. Bu beni çok yaralamıştı.