Pasta ve çilek

Maradona yalnızca futboluyla değil skandallarıyla da gündemden düşmezken, Messi daima futboluyla manşetlere çıktı. Teşbihte hata olmasın; Maradona bize Maradona filminden bir fragman izlettirdi, Messi ise Maradona filminin tamamını… Maradona bize kendinden çok az bir parça seyrettirdi, Messi ise bizi Maradona’ya doyurdu.

Messi’nin kaderi hep Maradona ile kıyaslanmak oldu. Aslında bu kaderi yaşayan ilk futbolcu değildir. Maradona’nın kutsal 10 numaralı formasını giyen her Arjantinli bu yoldan geçmişti. Mavi-beyaz çubuklu efsanevi 10 numarayı üstüne geçiren her tangocudan beklenen, onun kadar olmasa da, Maradona’nın yaptıklarını yapması, ülkesinin adını yüceltmesiydi.

Bir mahkûmiyet gibiydi bu; ama haksız bir mahkûmiyet! Çünkü Maradona her yönüyle sıra dışıydı. Arjantinliler için bir futbolcudan çok daha öte bir anlama sahipti. O; ülkesinin dünyaya sunduğu en kıymetli varlığıydı. Kendisinden önce de memleketinden Kempes’ler, Ardiles’ler, Passerella’lar gibi büyük topçular çıkmıştı; ama o hepsinden farklıydı.

Futbol tarihinde yeni bir sayfa açmıştı Maradona, Pele’yi bile gölgede bırakmıştı. Eskiden nasıl ki her futbolcu Pelé’ye nispetle bir değer ifade ediyorsa, şimdi de ölçü o olmuştu. Artık Pelé arayışlarının yerini Maradona arayışları almıştı. Tesiri sadece sahayla sınırlı değildi; Falkland Savaşı’nın acısını İngiltere’den çıkaran milli bir kahramandı o.

Evet, bir mihenk taşıydı, milli kimliğin en kıymetli parçalarından biriydi ama beri tarafta öyle pirüpak, örnek alınası bir adam da değildi. Kanlı mafya ağlarıyla içli dışlıydı. Uyuşturucu belasından mustaripti. Sporcu ahlakı zayıftı; doping kullandığı gerekçesiyle bir ara futboldan uzaklaştırılmışlığı vardı.

Hülasa sahada ne kadar büyükse saha dışında da kendisini o kadar küçültüyordu. Onu yanına yaklaşılamayacak bir efsaneye dönüştüren yeteneklerini heder ediyor, bir mum gibi kendini eritiyordu. Ancak bu çok çalkantılı hayatına rağmen o Arjantin’in ulusal değeriydi. Banu Karakaş’ın, Dünya Kupası’nın ardından yazdığı yazıda belirttiği gibi “Arjantin tarihinde bütün toplumu birleştiren tek bir figür vardır ve o figür de Maradona’dır.”  (https://serbestiyet.com/gunun-yazilari/yeni-bir-devran-birbirinden-kopmus-bir-halkin-birlikte-sevinebilmesinin-ihtimali-113270/)

“Gerçek bir futbol filozofu”

Şimdi, ulusu sembolize eden bir figür ile mukayese edilmek, kolay bir iş olmasa gerek! Messi de akıllı bir çocuktu ve bu zorluğun farkındaydı. Yük ağırdı, altında kalma ihtimali yüksekti. O nedenle, daha en başından itibaren böyle bir karşılaştırmayı kesin bir dille reddetti; Maradona’yı üstadı olarak gördü, kendisini onun bir takipçisi, bir tilmizi olarak etiketledi.

Ne var ki Messi, sahada Maradona’ya benzer işler yaptıkça ve rekor üstüne rekor kırdıkça, kaçınılmaz olarak kendini bir kıyaslamanın içinde buldu. Eski-yeni birçok futbol âlimi de, sıradan futbol tutkunları da ister istemez bu iki Arjantinliyi teraziye çıkardı, kendi meşrebine göre kimin ağır bastığına dair bir kanaat ortaya koydu.

Ben bunlardan en çok César Luis Menotti’nin yaptığı kıyaslamayı severim. Menotti, 1978’de 40 yaşındayken Arjantin’e ilk Dünya Kupası’nı kazandıran efsanevi teknik direktördür. Lakabı “El Flaco/Sıska”dır ve kulübede ağzından hiç düşürmediği sigarası ile hatırlanır.

“Gerçek bir futbol filozofu” olarak Menotti, bu iki yıldızı bir sarraf titizliğiyle tartar, her ikisine de hakkını tam anlamıyla vermeye gayret eder. Ona göre, eğer Messi pastanın üstündeki bir çilekse, Maradona pastanın ta kendisiydi. Messi, zaten başlı başına bir sanat eseri olan Barcelona’yı daha değerli kılan, seyrederken gözlerin daha bir kamaşmasına neden olan nadide bir parçaydı. Maradona ise, “Napoli” denen sanat eserini yaratandı. Biri var olana muazzam bir kıymet kazandıran, diğeri harabeden hazine çıkarandı.

“Her zaman Maradona gibi”

Madalyonun bu tarafına Maradona’nın rengini verdiği açık; ama diğer tarafa geçince Messi’nin fark attığı da su götürmez. Zira, tamam, Maradona Tanrı vergisi muhteşem yeteneklere sahipti ama kariyeri boyunca bizi bizden alan bu yeteneklerinden futbolseverleri çok az nasiplendirdi. Erken yaşta ipin ucunu kaçırdı, dengesini bulamadı ve maalesef -her zaman değil- ancak “ara sıra Maradona gibi” oynadı.

Oysa Messi bir başkaydı; hayatta hiçbir uğraşın futbolunun önüne geçmesine müsaade etmedi. Maradona olmadık yanlışlar yapıp vücudunu iflas ettirirken, Messi kendine hep iyi baktı. Maradona saha içinde olduğu kadar saha dışında da aktifken, Messi hep saha içinde kaldı. Maradona yalnızca futboluyla değil skandallarıyla da gündemden düşmezken, Messi daima futboluyla manşetlere çıktı.

Bittabi netice de farklı oldu; “ağır çekimde bile hızlı olan” Messi “her zaman Maradona gibi” oynadı. https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ugur-vardan/bir-sanat-eseri-olarak-messi-28747560

Teşbihte hata olmasın; Maradona bize Maradona filminden bir fragman izlettirirken, Messi Maradona filminin tamamını sunuyordu; Maradona bize kendinden çok az bir parça seyrettirmişti, Messi ise bizi Maradona’ya doyurmuştu.

Lakin her zaman Maradona gibi oynasa da, kulüp düzeyinde atmadığı gol, kaldırmadığı kupa kalmasa da, Milli Takım’da bir türlü kendinden bekleneni gerçekleştirmediği için Messi’de hep buruk bir tat vardı. Son iki yılda Messi bu burukluğu giderdi. Onun liderliğinde Arjantin, 2021’de 28 yıl aradan sonra Kupa Amerika’yı, 2022’de de 32 yıl aradan sonra Dünya Kupası’nı kazandı.

Yani Messi, yolun sonuna yaklaşırken eksik gedik ne varsa tamamladı ve bir kıyasa artık ihtiyaç bırakmadı. Çünkü o da ustasının seviyesine çıktı ve onun gibi toplumu birleştiren bir figüre dönüştü. Bugüne kadar Maradona’nın tek başına oturduğu tahtta artık Messi var ve her ikisinin tutkunları da bu durumdan çok memnun.

Velhasıl Messi vazifesini ifa etti ve Maradona arayışını bitirdi. Tangocular artık yeni Messi’lerin yolunu gözlüyor.

- Advertisment -