1869-1877 yılları arasında görev yapan ABD’nin 18. başkanı Ulysses Grant, İç Savaş sırasında birlikten ayrılmak isteyen Güney eyaletlerine karşı savaşan, siyahların özgürlüğünü ve köleliğin bitirilmesini savunan Kuzey Ordularına komutanlık etmiş başarılı bir askerdi. Başkan seçildikten sonra da askerken ün salmasına sebep olan at sevdasından vazgeçmemişti. Bu nedenle Beyaz Saray siyasetinden bunaldığı günlerde at arabasına atlar, hızlı bir sürüşle stresini atardı.
ABD’nin 18. başkanı ve Kuzey Orduları eski komutanı Ulysses Grant.
Yine böyle bir hızlı at arabası sürüşünde siyah bir polis memuru tarafından durduruldu. At arabası hız sınırını aşmıştı. Memur, başkanın “Benden ne istiyorsunuz?” sorusuna sakin bir şekilde yanıt verdi: “Sayın Başkan, size hız yaparak yasaları çiğnediğinizi bildirmek istiyorum. Hızlı sürmeniz başkalarına kötü örnek olacak.” Grant özür diledi ve yoluna devam etti, fakat ertesi gün çıktığı turda arabasını yine aynı hızda sürdü.
Polis memuru Grant’i yine durdurdu: “Sayın Başkan, özür dilerim. Siz ülkenin lideri, ben ise sadece bir polis memuruyum, fakat görev görevdir, sizi tutuklamam gerekiyor.”
Başkan Grant’i gözaltına alan polis memuru William H. West.
Başkan Grant gözaltına alındı, karakola götürüldü ve 20 dolarlık para cezasını ödedi, ertesi gün düzenlenen, hız sınırını aşanların topluca yargılandığı mahkeme duruşmasına ise katılmadı.
Ulysses Grant’in ABD başkanıyken hız sınırını aştığı gerekçesiyle gözaltına alınması, başkent Washington D.C.’nin polis teşkilatında sık sık anlatılan bir efsaneye dönüştü: Grant’i gözaltına alan polis memurunun anıları gazetelerde yayımlandı, D.C. emniyet müdürleri ne zaman hukukun üstünlüğünden söz etse örnek olarak bu olayı gösterdi.
Günümüzde Ulysses Grant’in gözaltına alındığına ilişkin tanıklıklardan öte somut bir kanıt, belge mevcut değil; belki de anlatılan her şey, ünlü olmak isteyen bir polis memurunun hayal ürününden ibaretti.
1870’li yıllarda yaşanan bu olaydan sonra ABD başkanlığı koltuğuna oturmuş hiç kimse demir parmaklıklar ardına gönderilmedi. Ta ki ABD’nin 45. başkanı Donald Trump’a dek. Trump her konuda olduğu gibi bu meselede de ezberleri bozdu ve ABD’nin hakkında ceza soruşturması açılan ilk eski başkanı olarak tarihe geçti.
Porno takıntısı başının belası oldu
Siyasete girmeden önce New York’un yaramaz, mirasyedi iş insanı Donald Trump’ın en büyük fantezilerinden biri, porno filmlerinde beğendiği kadın yıldızlarla para karşılığında cinsel ilişkiye girmekti.
Porno yıldızı Stormy Daniels ve ABD eski başkanı Donald Trump.
2016’da Cumhuriyetçi Parti’den başkan adayı olmaya karar verdiği zaman, ilişkiye girdiği porno yıldızlarının yaşananları anlatması riskiyle karşı karşıya kaldı; anlatmamaları gerekiyordu, çünkü Cumhuriyetçi Parti’nin dindar seçmeni bu tür skandallardan dolayı Trump’tan soğuyabilirdi. Bu kapsamda Trump, avukatları aracılığıyla ilişkiye girdiği porno yıldızlarına sus payı verdi; gizlilik sözleşmesi imzalattı. İşte Stormy Daniels da bu kadınlardan biriydi. Daniels ile Trump 2007’de cinsel ilişkiye girmiş, Trump’ın avukatı Michael Cohen 2016 yılında Daniels’a susması için 130 bin dolarlık bir ödeme yapmıştı.
Buraya kadar yasalara aykırı bir işlem yok; fakat Trump Daniels’a yapılan ödemeyi şirket gideri olarak göstermiş, vergiden düşülecek harcama olarak kaydedilmesini sağlamıştı. Trump ayrıca seçimleri kazanmak için yaptığı bu ödemeyi seçim harcamaları kapsamında yetkililere bildirmemişti.
Böylece Trump evrakta sahtecilikle hem şirket hem de seçim mevzuatlarını delmiş, suç işlemişti.
2016’dan itibaren başlayan savcılık soruşturmasında, Trump’ın avukatı Michael Cohen ceza almamak için savcılık ile uzlaştı ve yaşananları itiraf etti. Böylece Trump’ın işi daha da zorlaştı.
Trump’ın gözaltına alınmasını temsil eden yapay zekâ üretimi sahte fotoğraflar iki haftadır en çok paylaşılan içerikler arasında.
Nihayetinde jüri, tanıkların ve savcılığın iddialarını ciddi buldu ve Trump’ın resmen yargılanması için hakkındaki ön iddianameyi kabul etti, gözaltı kararı verdi. Savcılık yetkilileri ise Trump’ın avukatlarıyla iletişime geçti, taraflar eski başkanın yetkililere Salı günü gönüllü bir şekilde teslim olması konusunda şimdilik uzlaştı.
Her şey olması gerektiği gibi ilerlerse, Trump o gün mahkemeye gidecek, parmak izi alınacak, filmlerde olduğu gibi sanık fotoğrafı çekilecek ve ardından duruşmaya çıkartılacak. Trump’a susma hakkı olduğu hatırlatılacak ve büyük ihtimalle tutuksuz olarak yargılanmak üzere serbest bırakılacak.
Trump hakkındaki dava en az bir sene boyunca sürebilir. Suçlu bulunması durumunda verilecek en olası ceza ise para cezası. Fakat Trump hapis cezası alsa da bu başkan adayı olması, başkan seçilmesi, hatta ülkeyi hapishaneden yönetmesi için bir engel değil. Zira anayasada hapis cezası almış veya hapiste bulunan birinin başkan olmasını engelleyen bir hüküm yok. 35 yaşından büyük, ABD’de doğmuş birisi olması yeterli.
Tarihteki ilk gözaltına alınan eski başkan olan Trump, hapisten bir seçim kampanyası yürütürse bu ilk olmayacak. Zira Trump’tan 100 sene önce, sosyalist bir savaş karşıtı olan Eugene Debs de demir parmaklar ardından başkan adaylığı için yarışmış ve hatırı sayılır bir oy almıştı.
Wilson’ın ilk ilkesi: “Rakipleri hapse atmak”
1855 yılında doğan Eugene Debbs, 14 yaşında okulu bıraktı ve farklı sektörlerde çalışmaya başladı: İtfaiye, araba yıkama, manavlık… Debs başarılı bir hatip olarak çalıştığı yerlerde işçilerle iyi bir diyalog kurdu, işverenlerle yaşanan sorunlarda işçilerin haklarını gür sesle savundu. Sendika hareketi içinde sevilen bir isim olan Debs, önce Amerikan Demiryolları Sendikası’nın başkanı seçildi; ardından Pullman Vagon Fabrikası grevini örgütledi. Grev kapsamında bir ay boyunca 250 bin işçi iş bıraktı, demiryolu çalışanları Pullman vagonlarını taşıyan trenleri sürmeyi, bu trenlere yük bindirmeyi reddetti. Federal hükümet posta servisinin aksadığını ileri sürdü ve greve müdahale etti. Basın da öfkeliydi, New York Times grev lideri Debs’i “insan ırkının düşmanı” ilan etmişti.
Ordu hükümetin emirlerini uygulamak için müdahale etti, 30 işçi hayatını kaybetti, Eugene Debs ise hapse atıldı.
Debs, hapiste kaldığı 6 ay boyunca ülkedeki sosyalistler tarafından kahraman ilan edildi; hapishaneye Marx’ın kitapları postalanıyor, sosyalist gazeteciler ve siyasetçiler Debs’i ziyaret ediyordu. Demir parmaklıklar arkasında Debs böylece sosyalizmle tanıştı, Marx’ın eserlerini okudu. Artık kendisini sadece işçi hakları savunucusu olarak tanımlamıyordu; artık savunacağı bir ideolojisi vardı, sosyalistti.
Hapisten çıktıktan sonra 1897 yılında daha sonra Sosyalist Parti adını alacak Sosyal Demokrat Parti’yi (SDP) kurdu. Amerikalı sosyalistler Debs önderliğinde birleşmiş, Sosyalist Parti de artık başkanlık seçimlerinde aday çıkaran güçlü bir üçüncü parti, alternatif yol olarak kendisini ortaya koymaya başlamıştı.
Debs rekor oya 1912 yılında ulaştı. Hiçbir eyalette birinci olamasa da ülke genelinde yüzde 6 oy almıştı. ABD’de hiçbir sosyalist o günden sonra kendi partisiyle bu oy oranına erişemeyecekti.
Debs’in hayatını değiştiren olay ise Birinci Dünya Savaşı oldu. Birinci Dünya Savaşı için ilan edilen seferberliğe karşı çıktı; ABD savaşa katılmamalı, desteklememeliydi. En ateşli savaş karşıtı konuşmasını 1918 yılında Ohio’da yaptı: “Sizi başından beri savaşa gidip, emirleri doğrultusunda katledilmeniz için eğittiler. Fakat halkların tarihinde, insanlar hiçbir zaman savaş ilan etme hakkına sahip olmadı. İlginç ama bugüne kadar hiçbir halk savaşı başlatan taraf olmadı…”
Eugene Debs, Başkan Wilson’ın savaş karşıtlarını hapse atmak için kabul ettiği yasalar uyarınca halkı tahrik ettiği gerekçesiyle tutuklandı ve hapse atıldı.
Mahkeme, Debs hakkında 10 yıl hapis cezası vermiş, oy verme hakkını ömür boyu elinden almıştı. Fakat Debs’in başkan adayı olmasının önünde herhangi bir anayasal engel yoktu. Nitekim 1920 seçimlerinde hapisteyken başkan adayı oldu, hükümlü koduyla posterleri yapıldı, Debs hapishaneden seçim konuşmalarını ve vaatlerini yazarak halka iletti. 1920 seçimlerinde oyların yüzde 3’ünü aldı, oyları önceki seçimlere göre yarı yarıya düşmüştü.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Wilson İlkeleriyle ön plana çıkan ve dünya barışı için çabalayan Başkan Wilson, Debs’e karşı pek insaflı değildi. Rakibinin hapisten seçim kampanyası yürütmesine, hapisteyken sağlık durumunun kötüleşmesine karşı tepkisizdi. Hükümetteki hukukçuların Debs’i affetmesi taleplerini reddetti: “Debbs bir vatan hainidir.”
65 yaşındaki Debs’in sağlık durumu hapiste iyice kötüleşti, bağışıklık sistemi çöktü. ABD Yüksek Mahkemesi de hukuka aykırı bir karar alarak Debs’in cezasını onamıştı, tek çare başkanlık affıydı.
1920 seçimlerini Debbs kaybetse de kazanan aday Cumhuriyetçi Harding olmuştu. Harding’in ilk işlerinden biri Debs’in cezasını bozmak oldu, Debs 66 yaşında hapisten çıktı, Beyaz Saray’a giderek Başkan Harding’e teşekkür etti. Daha sonra sağlık sorunları nedeniyle sanatoryuma yattı, 5 sene sonra da vefat etti.
Hukuksuzluk sarmalları ABD’nin gelecek vadeden sosyalistini yenik düşürmüştü, bir daha hiçbir sosyalist “Sosyalist Parti” logosuyla seçime girip yüzde 6 alamayacak, 2016’da esen Bernie Sanders fırtınasına kadar binlerce insanın toplandığı mitingler düzenleyemeyecekti.
Trump’tan bize kalan
Hız sınırını aştığı için durdurup gözaltına alınan bir savaş komutanı ve başkanın hikâyesinden bize kalan, hukukun üstünlüğü ve hesap verilebilirlik olabilir.
Savaş karşıtı kibar sözleri nedeniyle hapse tıkılıp ölüme terk edilen, demir parmaklıklar ardından siyaset yapmaya çalışan bir sosyalist siyasetçiden bize kalan ise herkese eşit ve adil uygulanan bir hukuk devletinin önemi olabilir belki de.
Peki ya Trump? Cinsel ilişkiye girdiği porno yıldızına verdiği sus payını şirketinden gider olarak gösteren bir siyasetçinin gözaltına alınıp yargılanmasından payımıza düşen bir şey var mı? Pek sanmıyorum açıkçası.