CHP genel başkanı Özgür Özel, Etimesgut belediye başkanı adayı Erdal Beşikçioğlu’nu tanıtırken “Ona bakınca ben suçlulara göz açtırmayan Türk polisini, bu kapı halka niye kapalı diyen valiyi görüyorum” demiş.
Beşikçioğlu’na baktığımda, Emrah Serbes’in kaleminden televizyona uyarlanan Behzat Ç. dizisinin meraklı bir izleyicisi olarak doğrusu ben de hemen hemen aynı şeyi görüyorum.
Tabi bu sözü edilenlerin birer kurmaca karakteri, diğer bir deyişle hayal kahramanı olduğunu unutmadan!
Özgür Özel, bir dönem Kaliforniya Valisi olan Arnold Schwarzenegger’i tanıtıyor olsa acaba “Ona bakınca Terminatör’ü görüyorum!” diyecek miydi?
Beşikçioğlu başarılı bir aktör, mesleğindeki ehliyeti, bir sanatçı olarak yeteneği tartışılmaz. Ama gerçekte suçlulara göz açtırmayan bir polis değil, valilik şöyle dursun, bürokraside herhangi bir görev aldığını sanmıyorum.
Yöneticilik deneyimi olup olmadığını bilmiyorum, galiba Devlet Tiyatrolarında bir süre müdürlük görevinde bulunmuş. Nüfusu yarım milyonu aşan bir ilçenin kaynak planlaması, yapısal sorunları ya da finansal yönetimi hakkında neler söylemiş bilmiyorum. Hoş, hangi aday bunlara kafa yoruyor?
Geleceğe Dönüş filminde kendini bir anda 1950’lerde bulan Marty McFly (Michael J. Fox), çılgın profesör Emmet Brown’ın “1986’da ABD başkanı kim?” sorusuna “Ronald Reagan” yanıtını verince kapı suratına kapanır; çünkü Reagan 50’lerde ikinci rollerde görünen bir aktördü.
Reagan, 1980’lere damga vuran ağırlığı yüksek bir siyasetçiydi. Gorbaçov’la görüşmeleri, Yıldız Savaşları meselesi, Milton Friedman önderliğinde neo-liberal ekonominin zirveye çıkışı bu dönemde oldu. Aynı zamanda mafyanın kentlerde inşaat sektörünü kontrol etmeye başladığı, uyuşturucu kaçakçılığının büyüdüğü, polis teşkilatındaki çürümenin had safhaya vardığı yıllardı ABD için…
Reagan’ın siyasete girişi sadece meşhur bir simanın tepeden inme adaylığıyla gerçekleşmedi, Ronald Reagan uzun yıllar aktörler sendikasında (Screen Actors Guild) yöneticilik etmişti. Başkanlık görevinden önce tıpkı Schwarzenegger gibi bir dönem Kaliforniya Valisi olmuştu. Yeri gelmişken, Schwarzenegger’in siyasete girişi de Reagan’ın başkanlık yıllarındandır- yani o da Vali seçildiğinde “dünkü çocuk” değildi.
Ünlüleri siyasete kazandırmak CHP için yeni değil; 89’da sinema oyuncusu Fatma Girik, bugünkü CHP’nin selefi diyebileceğimiz SHP’den Şişli Belediye Başkanı seçilmişti. Şişli, tıpkı Kadıköy gibi CHP için “çantada keklik” ilçelerden biriydi. Girik’in belediye başkanı olarak performansını ölçebilecek durumda değilim, ancak şunu biliyorum: 1980’lerin ortasından 90’ların ortasına kadar İstanbul’da belediye yönetimlerinin sefaleti, Refah Partisi’nin yükselişini ve sonrasında AKP’nin doğduğu süreci hazırlamıştı.
AKP de zaman zaman ünlüleri siyaset vitrinine taşıyor: Kenan Sofuoğlu, Alpay Özalan gibi isimleri biliyoruz. Ama bu isimleri karar verici pozisyonlara getirmekten uzak durduğunu gözlemleyebiliyoruz.
TİP de emekli futbolcu Gökhan Zan’ı Hatay gibi kritik bir ilde aday göstererek bu kervana katıldı. TİP’in formülü daha basit görünüyor: Kimlik, duyarlılık ve şöhret malzemeleriyle bir salata hazırlıyor; bir tutam Alevilik, biraz tepki, bolca şöhret… Hangisi daha kötü bilmiyorum, bu salatanın masaya konması mı? Yoksa bu salatanın taliplerinin olması mı? Üstelik TİP daha önce emekli aktör Mehmet Aslantuğ’u aday gösterdiği süreçte bu tür ham popülizmin atılımcı partilere uymadığını test etmiş olmalıydı.
Evet, şöhretli isimlerin talipleri var. Hatta bir sosyal medya fenomeni olarak tanıdığımız “Atatürk’e Benzeyen Adam”a benzeyen adamlara aday olmasını önerenlere bile rastladık.
Yıllardır muhalefetin dilinden düşürmediği eleştiri noktalarından biri: Liyakat. Öyleyse bir belediye başkanı adayından siyasetin istediği yönetim becerisi, teşkilatçılık, süreklilik, çözüm getirme yeteneği, kadro oluşturma deneyimi gibi konularda uygun vasıfları beklememiz gerekmiyor mu? Sadece gönül okşayan, heyecanlandıran birkaç söz etmesi, az çok tanınması, kimlik kriterlerine uyması veya vitrine yakışması yeterli mi?
Örneğin Hatay, geçtiğimiz yıl yaşanan büyük deprem felaketinin yaralarını henüz saramamış, 1.6 milyona yakın insanın yaşadığı büyük bir kent… Toparlanması için büyük bir hamle gerekiyor, yönetilmesi başlı başına bir mesele. Alelade bir şirkete yönetici seçerken bile çeyrek asırlık yönetici tecrübesi beklenirken bu büyüklükte karmaşık bir kurumsal yapıya en keskin muhalefeti beklediğimiz partinin önerdiği isim Gökhan Zan mıdır?
Ya da nüfusu 600.000’i aşan Etimesgut gibi bir belediyeyi Erdal Beşikçioğlu’nun yönetebileceği sonucuna nasıl vardık? Daha önce “Vali” rolünü oynamış olması yeterli mi? Yoksa bütün mesele “gönüllere seslenmek” mi? Beşikçioğlu, Halk TV’deki söyleşisinde kendisine bu adaylık teklifi geldiğinde “Neden Etismesgut da Çankaya değil diye sordum.” dediğini aktarıyor. Kendi sözleri.. Bir belediye başkanı adayı böyle mi belirlenir? Demek Çankaya ya da Etimesgut’tan aday gösterilmenin Beşikçioğlu için başta pek bir farkı yokmuş. Belli bir ilçeye bağlılığı, o ilçeyle ilgili planı, hedefleri ve yol haritası da yok. Sadece siyasete atılmak istemiş, bunu değerlendirmek isteyen CHP de katalogdan bir ilçeyi seçip önüne sermiş.
Yoksa burada umulan vitrine halkın seveceği bir ismi yerleştirip arka planda işleri başka kadrolarla yürütmek mi? Öyleyse vatandaşa bir illüzyon mu satılıyor?
Siyasette, özellikle muhalefet kanadında vasıfsızlığın fevkindeyiz. Öyle bir noktadayız ki ana muhalefet partisinin başkanı bir büyükşehir belediye başkanı adayını “alternatif bulamadıkları” için aday gösterdiklerini gocunmadan söyleyebiliyor.