“Kurucu ilkelerinden uzaklaştığı, Atatürk’e olan bağlılığını yitirdiği” için CHP’den 2014’te istifa eden, başka yerden milletvekili olamayınca 2019’da tekrar CHP’ye katılan ve Atatürk’e bağlılığını yitirmiş olan bu partiden nihayet milletvekili seçilen eski Deniz Harp Okulu Komutanı, Emekli Tuğamiral Türker Ertürk, okumak üzere olduğunuz bu yazıyı yazmam için 2019’da bir yazısında bana pas vermiş. Yazısını OdaTV gibi benim midemin kaldırmadığı bir yerde yayınladığı için geç fark ettim, verdiği pası ancak şimdi değerlendirebiliyorum. Kusura bakmaz umarım.
Pas şöyle:
“Hatay davası ile uğraştığı sırada Atatürk ’40 asırlık Türk yurdu yabancı eline bırakılamaz’ derken Ön Türklere referans yapar ve Anadolu’daki Türk varlığının Malazgirt’in çok öncesinde olduğunu göstermeye çalışır. Atatürk, bu farkındalık nedeniyle Tahsin Bey’i Meksika’ya Mayaları, Mu Kıtasını ve bunların Türklerle olabilecek ilişkisini araştırması için gönderir. Tahsin Bey’e ‘Mayatepek’ (Maya dilinde tepek, tepe demektir) soyadını Atatürk vermiştir, bu bilinç nedeniyle.”
Devamında Hititlerle Sümerlerin Türklüğü de var, ama sayın emekli amirali fazlaca alıntılamak istemem.
Tahsin Bey, 1930’lu yıllarda Meksika Maslahatgüzarıdır. Bizzat Atatürk tarafından atanmıştır ve görevi, normal maslahatgüzarlığa ek olarak, Mu Kıtası, Mayalar ve Türkler arasındaki ilişkiyi incelemektir. Atatürk’e oradan bir dizi rapor gönderir.
Dönem, ‘Güneş-Dil Teorisi’ ve ‘Türk Tarih Tezi’ dönemidir. Bütün dünya medeniyetleri Türklerden kaynaklanmıştır, bütün dünya dilleri Türkçeden türemiştir. Ders kitaplarında yer alan, Türklerin Orta Asya’dan dünyanın dört bir tarafına yayılışını oklarla gösteren harita benim çocukluğumda hâlâ kullanılırdı. Ben en çok, bütün Avrupa’yı geçip İskoçya’ya ulaşan oku severdim. İskoç Türkçesini merak ederdim.
Mayatepek adını aldıktan sonra, Tahsin Bey Latin Amerika’daki eski dillerin Türkçeyle ilişkili olduğunu kanıtlar.
Sıkıyorsa kanıtlamasın! Güneş-Dil Teorisi yüksek ve bilimsel bir merciden kaynaklanmıştır.
Türk Dil Kurumu genel sekreteri Necmi Dilmen’in 24 Mart 1936 tarihli mektubunda belirttiği gibi, “Güneş-Dil Teorisi, dil materiyalleri üzerine Kurumun yıllardan beri yaptığı hazırlıkların Ulu Önderimizin yüksek dehasında uyandırdığı jeniyal bir buluştur. Teori geçen yaz Florya deniz evinde Millî Dahîmizin yüce dimağında doğmuştur.”
Tahsin Bey’in temel kaynaklarından biri Millî Dahîmiz, diğeri de James Churchward adlı, tahminen kafayı yemiş bir İngilizin dört tane kitabıdır: Mu’nun Çocukları, Kayıp Kıta Mu, Mu’nun Kutsal Simgeleri ve Mu’nun Kozmik Güçleri.
Mayatepek’in Türk Dil Kurumu’na gönderdiği 7. raporun başlığı şöyle: “Uygur, Akkad, Sümer Türklerinin Pasifik Denizi’nde ilk insanların zuhur ettiği MU kıtasından 70.000 sene evvel çıkıp MU’daki büyük medeniyet, dil ve dinlerini cihana yaydıklarına dair yepyeni ve mühim malumatı ihtiva eden rapor.”
Bu raporla, “Şanlı ırkımızın en eski mazisine taalluk eden bu mühim malumat” Atatürk’ün dikkatine sunulur.
Mu kıtası “11.500 sene evvel müthiş tezelzülat ve indifaat neticesinde 24 saatte 64 milyon nüfusuyla” denize batmıştır. Mu’dan kaçan şanlı ırkımız, “ilk yüksek medeniyetin, dilin ve dinin” dünyanın dört bir yanına yayılmasını sağlamıştır.
Zaten Mu İmparatorluğu’nun Mu dilindeki adı Ulumil’dir. Hemen anlamışsınızdır: “Ulumil sözünün başındaki ‘ulu’ sözü aynen Türkçedeki ‘ulu’ ve aradaki ‘m’ de ‘Mu’ ve sonda bulunan ‘il’ de aynen Türkçede devlet ve kudret manasını ifade eder.” Yani Ulumil, Türkçe bir kelime olup “Yüksek Mu İmparatorluğu” anlamına gelir.
Mayatepek’in 11. raporunun başlığı şöyle: “Peru kıtasında vaktiyle hükümdarlık etmiş olan İnka imparatorlarından birkaçının taşıdıkları adların bünye ve tasavvut itibarıyla Türkçeye çok benzemekte olduğuna dair rapor.”
Örneğin, “Urko” Kişua dilinde “erkek” anlamına gelirmiş. Tahsin Bey’in gözünden kaçar mı! Hemen yakalamış: “Urko ile Erkek sözleri arasındaki benzerlik göze çarpmaktadır”.
Diyelim ki, Tahsin Bey ya doğuştan deliydi ya da Atatürk’ün gözüne girme çabasıyla delirdi. Peki, Muazzez İlmiye Çığ’ı nasıl açıklayacağız? Mayatepek hiç olmazsa 1930’larda yaptı yaptıklarını. Çığ hâlâ yaşıyor galiba, 108 yaşında. Allah uzun ömür versin.
Atatürk söyledi diye, tüm ömrünü Sümerlerin Türk olduğunu kanıtlamaya adamış bir kadın düşünün. Kolay değil, ama lütfen düşünmeye çalışın. Normal ülkelerde böyle bir kadına nasıl davranılır? Dalga geçen acımasız insanlar olabilir. Ama daha insancıl yaklaşım, duymazlıktan gelmek, konuyu değiştirmek, hoşgörülü bir gülümsemeyle meseleyi geçiştirmek olur.
Bizde ne yapılır?
Kadının kitapları yayımlanır!
“Sumerlilerde Tufan, Tufan’da Türkler kitabımızdaki jeolojik buluntulara ve Sumer-Türk efsanelerine dayanarak… Sumerlilerin Türklerin bir kolu olduğunu ve Asya’dan göç ettiklerini kanıtlamaya çalışarak Atatürk’ün bu konuda açtığı yolda büyük bir ilerleme yaparak sonuca yaklaştığımızı söyleyebiliriz.”
Bu alıntıda adı geçen kitap ve alıntının alındığı Atatürk ve Sumerliler kitabı 2009’da yayımlanmış! Sumerliler Türklerin Bir Koludur kitabı ise 2013 yılında!
Başka ne yapılır bizde?
“Muazzez İlmiye Çığ’a İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Kurulu’nun 13 Nisan 2000 tarihli teklifi ile Üniversite Senatosu’nun 4 Mayıs 2000 tarihli oturumunda Fahri Doktora unvanı verilmiştir.”
Belli ki, Orta Asya Türkçesinde ve dolayısıyla Sümer dilinde “üniversite” kelimesi “bilimle ilgisiz yalakalıklar yapılan yer” anlamına geliyor!
Kıssadan hisse: Türk milletinin diğer milletlerden daha üstün, daha eski, daha uygar olduğunu iddia etmenin karşılığı, Mu dilinde de, günümüz Türkçesinde de ırkçılıktır. Irkçılığın insana yaptırdığı ve yaptıracağı zırvalıkların sınırı yoktur.