17 Ocak 1974, Kolombiya ve M-19 gerilla örgütü için önemli bir tarihti. Küba’daki komünist rejimden etkilenen, milliyetçi ve sosyalist bir silahlı örgüt olan M-19 ilk eylemini yapacak, böylece dikkatleri üzerine çekecekti.
M-19, 1970 Kolombiya başkanlık seçimlerinde solcuların, liberallerin ve muhalif sağcıların desteklediği Gustavo Rojas Pinilla’nin kaybetmesi üzerine kurulan bir örgüttü. Genç solcular, öğrenciler, muhalifler 1953’te Kolombiya’da bir askeri darbeyle iktidara gelen ve ülkeyi 4 sene yöneten bir general olan Pinilla’nın 1970 seçimlerini kaybetmesinin sebebinin hile olduğunu iddia etmiş ve silahlı direnişi elzem görmeye başlamıştı. M-19, bu seçimlerden sonra kuruldu; uzun bir süre boyunca gazetelere ilan verdi, sokaklara poster astı, özellikle gençlerin örgüte katılımını sağlamaya çalıştı.
Beklediği ilgiyi görmeyen örgüt çareyi ses getiren bir eylem düzenlemekte buldu ve Simon Bolivar müzesinden Bolivar’a ait bir kılıcı çalmaya karar verdi. Arap kökenli olduğu için lakabı “El Turco” yani “Türk” olan Alvaro Fayad tarafından yürütülen 17 Ocak 1974 operasyonu başarıyla sonuçlandı, M-19 Bolivar’ın kılıcını müzeden çaldı, eylem ülke çapında büyük ses getirdi, M-19 reklamını yaptı, adını duyurdu.
Kılıç elden ele dolaştı: Solcu bir şairin evi, Küba’nın Panama ve Kolombiya büyükelçilikleri ve nihayetinde Küba. M-19’un 1990’da hükümetle masaya oturup silah bırakma kararı almasından sonra kılıç Küba’dan Venezuela’ya gönderildi, Venezuela devlet başkanı tarafından da Kolombiyalı yetkililere verildi. Ünlü Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez kılıcın tesliminde bizzat şahit olarak görev aldı. Kılıç, silahları bırakıp demokratik bir partiye dönüşen M-19 üyelerinin de katıldığı özel bir törenle Merkez Bankası’na kondu, M-19 ve devletin barışmasının bir sembolü olarak saklandı.
48 yıl sonra Bolivar’ın kılıcı yine bir M-19 militanının emriyle saklandığı yerden çıkarıldı, fakat bu sefer her şey hukuka uygundu. 7 Ağustos 2022’deki yemin töreninde Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro, yemin edip göreve başladıktan saniyeler sonra kılıcın saklandığı yerden çıkarılıp tören alanına getirilmesini emretti. Haziran 2022 seçimlerinde %50.4 oyla seçilen Gustavo Petro, eski bir M-19 militanı ve ülke tarihindeki ilk solcu devlet başkanıydı. Koltuğu devreden eski devlet başkanı sağcı Ivan Duque, kılıcın Petro’nun yemin töreninde sergilenmesine izin vermemiş, bunun üzerine Petro yemin ettikten kısa bir süre sonra kılıcın törene getirilmesini emretmişti. Böylece ülkenin ilk siyah kadın başkan yardımcısı Francia Marquez, zamanında kılıcı çalan örgüt M-19’un eski bir militanı olan Başkan Petro’nun huzurunda sembolik önemi büyük kılıcın eşliğinde yemin etti.
Başkan sıfatıyla ilk konuşmasına “Bu kılıç ve ben çok yol kat ettik. Sadece uğrunda savaşacak bir şey kalmadığında kınına sokulsun. Halkın kılıcı olsun ve bir daha asla gizlenmesin” sözleriyle başlayan Gustavo Petro’nun iktidara uzanan yolu gerçekten de Bolivar’ın kılıcının yolculuğu kadar çetrefilliydi.
Beşikten devrimci
Petro, 1960 yılında İtalyan göçmeni Katolik bir ailede doğdu. Che Guevara’nın öldürülmesinin solculuğa yaklaştırdığı bir babanın evladı olan Gustavo Petro, darbeyle görevden indirilen Şili Devlet Başkanı Salvador Allende’nin öldürülmesiyle solcu oldu. 17 yaşında M-19 örgütüne katıldı. Takma isim olarak Gabriel Garcia Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık romanındaki General Aureliano Buendia’dan etkilenerek “Aureliano”yu seçti.
Örgütün yerel meclislerinde temsilcilik görevinde bulundu, kırsal örgütlenmelerinde aktif rol aldı. 25 yaşında örgütün eylemleri için silah taşırken yakalandı, 18 ay hapse mahkum edildi. Hapiste ağır işkence gördü, kötü muameleye maruz kaldı. Gustavo hapisteyken, M-19 Anayasa Mahkemesi’ni bastı, 300’den fazla yargıcı ve adli görevliyi rehin aldı. Amaçları, yürütülen barış müzakerelerini durduran devleti masaya geri getirmekti. Devlet talepleri kabul etmedi ve askerlerin mahkeme binasına girmesi emredildi. Çıkan çatışma sonucunda 11 Anayasa Mahkemesi yargıcı dahil 100 kişi hayatını kaybetti. Sivil ölümler için devlet M-19’u, M-19 ise devleti suçladı. Devlet yetkilileri, M-19’un uyuşturucu baronu Pablo Escobar’ın emriyle baskını gerçekleştirdiğini ve uyuşturucu soruşturmalarıyla ilgili belgeleri yok ettiğini iddia etti, M-19 ise baskının siyasi bir eylem olduğunu ileri sürdü.
Hapiste geçirdiği süre boyunca adam kaçıran, silahlı saldırı düzenleyen, insan öldüren M-19’un yöntemlerinin işe yaramayacağı kanaatine varan Gustavo Petro hapisten çıkar çıkmaz M-19 ile devlet arasındaki barış müzakerelerinde görev aldı.
Petro ve barış yanlılarının istekleri, Doğu Almanya’nın M-19’a silah satışını durdurma kararı üzerine M-19 yönetimince de benimsendi. M-19, 1989’dan itibaren silah bırakmaya başladı ve devlet ile bir barış anlaşması imzaladı. Kolombiya M-19 militanlarını affetti, militanlar silahlarını eritti ve çeşitli üniversitelerde eğitim görmeleri için farklı yerlere yollandı, bazı militanlar diplomatik temsilciliklerde görevlendirildi. Gustavo Petro da bu kapsamda eğitim almak için Belçika’ya gitti. Her ne kadar sonrasında hiçbir yüksek eğitim programını tamamlayamadığı iddia edilse de Petro, ekonomi ve kamu yönetimi alanlarında doktora ve yüksek lisans programlarına yazıldı.
Barış anlaşmasının ardından M-19 bir partiye dönüştü, 1990 seçimlerine girme hakkına sahip oldu. M-19’un son komutanı Carlos Pizarro, M-19 Demokratik Birliği partisinin başkan adayı oldu. Fakat 1990 seçimleri pek huzurlu geçmedi. Uyuşturucu kartellerine savaş açacağını söyleyen liberal başkan adayı Galan, devletin paramiliter güçleri kullanarak işlediği cinayetleri eleştiren solcu aday Ossa ve M-19’un adayı Pizarro art arda düzenlenen faili meçhul suikastlarda öldürüldü. Pablo Escobar ve paramiliter güçlerin yardımıyla derin devletin işlediği düşünülen suikastlar seçimlerin düzenlenmesine engel olmadı.
Suikastların etkisiyle daha demokratik ve etkin bir hükümet isteyen 2 milyon Kolombiyalı yasama meclisi seçimlerinde zarflara ek bir pusula koydu ve yeni bir anayasa talebinde bulundu. İki ay sonraki başkanlık seçimlerinde pusulaya konan özel bir soruyu olumlu yanıtlayan 5 milyon kişi yeni bir anayasa yapılması için özel bir meclis kurulmasının yolunu açtı. Yeni anayasa meclisi kuruldu, başkanlık seçimlerini ise liberal aday Cesar Gaviara kazandı. Gaviara önceki adayların aksine Pablo Escobar’ın suikast girişiminden kurtulmuş, fakat içinde Gaviara’nın olduğu düşünülen bir uçağa düzenlenen bombalı saldırıda 107 sivil hayatını kaybetmişti.
Yeni kurulan anayasa meclisinde eski M-19 militanları, liberaller ve muhafazakârlar birlikte çalıştı ve içinde geniş demokratik özgürlüklerin yanı sıra M-19’u da tatmin edecek ekonomik ve sosyal haklara yer veren bir anayasa ortaya koydular. Bu meclisteki liberaller, muhafazakarlar ve M-19 militanları arasında kurulan uzlaşı yıllar sonra Gustavo Petro’nun da örnek aldığı bir süreç olacaktı.
Barışın sağlanması ve yeni anayasanın yapılması üzerine Gustavo Petro da siyasete atıldı. 1991 yılından itibaren Temsilciler Meclisi ve Senato’da görev yaptı, sol partilerin liderliğini yürüttü. Petro, mecliste özellikle derin devletin ve paramiliter grupların insan hakları aktivistleri, solcular ve yerel kabileler üzerindeki hak ihlallerini gündeme getirmesi, yolsuzlukların üzerine gitmesi ve uyuşturucu kartelleriyle devletin bağlantılarını araştırmasıyla ve ateşli meclis konuşmalarıyla gündeme geldi, kısa sürede sol siyasetin önemli aktörlerinden biri oldu.
2010’da devlet başkanı adayı olan, fakat %9 oyla dördüncü olan Gustavo Petro için dönüm noktası Kolombiya’nın başkenti Bogota’daki 3 yıllık belediye başkanlığıydı.
İşin sonu mahkemede biter
Gustavo Petro, 2011 yılında 7 milyonluk nüfusuyla ülkenin en büyük kenti ve başkenti olan Bogota’nın belediye başkanı seçildi. Petro ciddi sosyal reformlar yaptı: kadın ve LGBTİ merkezleri açtı, 400 kreş kurdu, uyuşturucu ve suçla mücadele etti, iklim kriziyle mücadele ve toplu ulaşım için yatırımlar yaptı.
Gustavo Petro’nun bir hedefi de çöp toplama sistemini tek elde toplamak ve bir düzen kurmaktı. Petro radikal bir karar aldı ve 2012’de özel çöp toplama şirketleriyle olan anlaşmaları feshetti, belediyenin tek başına çöpleri toplayacağını duyurdu. Fakat belediye tek başına çöpleri toplayamadı ve üç gün boyunca 10.000 ton çöp sokakta kaldı. Bunun üzerine 300.000 kişi Petro’nun görevden alınması için imza topladı, Petro planından vazgeçip özel sektörle beraber çalışma kararı aldı, çöpler toplandı. Fakat olaydan bir sene sonra Kamu Savcılığı serbest piyasaya zarar verdiği ve kamu sağlığını tehlikeye attığı için Petro’yu görevden aldığını, hakkında 15 yıllık bir siyasi yasak cezası verildiğini açıkladı.
Kamu savcısının kararı her ne kadar Danıştay tarafından iptal edilse ve Petro Uluslararası İnter-Amerikan İnsan Hakları Komisyonu başvurusu sonucu yürürlüğü durdurma kararı alsa da Kolombiya Devlet Başkanı Santos, mevcut çalışma bakanını Petro yerine kayyım belediye başkanı atadı. 1 ay sonra mahkeme kararı sonucu, devlet başkanı uluslararası mahkeme kararına uymak zorunda kaldığı için kayyımı geri çekti ve Gustavo Petro yeniden Bogota belediye başkanı olarak görevine geri döndü, kayyım atandığı süre boyunca alamadığı 1 aylık maaşını da devlet tazminat olarak Petro’ya ödedi.
Yaşananlar Gustavo Petro’yu bir siyasi yıldız haline getirmiş, binlerce Bogotalının kendisi lehine geniş katılımlı protestolar düzenlemesini, sol siyasetin etrafında konsolide olmasını sağlamış, hükümetin kayyım kararı ters tepmişti.
Bu olayın rüzgarını arkasına alan Petro, 2018 seçimlerinde başkan adayı oldu, ikinci tura kalmayı başardı, oyların %40’ını aldığı için seçimleri kaybetti. Fakat Petro vazgeçmedi, seçimlerde en çok oyu alan ikinci aday olduğu için yasa gereği otomatik olarak senatör seçildi ve mevcut sağ hükümete çok sert bir muhalefet yürüttü, yolsuzluk ve paramiliter güçler konularının üzerine gitmeye devam etti.
Petro, başkanlık kampanyası ve senatörlük boyunca ölüm tehditleri aldı, ailesini gizli bir yerde sakladı, çalışma arkadaşları, danışmanları suikaste uğradı, ciddi ölüm tehlikeleri atlattı. Fakat bunlar Petro’yu yolundan vazgeçirmedi ve 2022 seçimlerinde de devlet başkanı aday olmaya karar verdi. Adaylığının son deneme olduğunu ve kaybederse siyaseti terk edeceğini açıkladı.
Tarihi Pakt’ın adayı
2022 seçimleri için sosyalist, sol, merkez sol, yeşil ve komünist partiler, FARC gibi örgütlerin siyasi parti uzantıları ile siyah Kolombiyalı azınlık ve yerel halk örgütleri birleşerek Tarihi Pakt adında bir seçim ittifakı kurdu. Seçim ittifakı başkan adayını bileşen parti üyelerinin oy vereceği bir önseçimde belirlemek ve yasama seçimlerine ortak girme kararı aldı. Önseçimde Gustavo Petro oyların çoğunluğunu alarak başkan adayı seçildi, Petro önseçimde ikinci olan iklim aktivisti, siyah kadın Francia Marquez’i ise başkan yardımcısı adayı ilan etti.
Başkan adayı Petro kampanya boyunca iklim krizi, vergi reformu, silah bırakmayan örgütlerle barış anlaşması yapılması, ücretsiz üniversite eğitimi, esrarın yasallaştırılması, LGBTİ hakları gibi konulara odaklandı. Venezuela ile diplomatik ilişkilerin yeniden kurulması ve böylece ülkeye gelen göç dalgasının engellenmesini savundu. Kampanyası boyunca ölüm tehditleri aldı, yıllarca eleştirdiği paramiliter grupların suikast girişimlerinden son anda kurtuldu.
Petro, görevdeyken askerdeki yozlaşmayı eleştirdiği için Kolombiya genelkurmay başkanı tarafından açıkça eleştirildi. Genelkurmay başkanı daha sonra Petro ile yüz yüze gelmemek için seçimi kazanmasının ardından istifa etti. Fakat bu olay seçilmesi durumunda askeri bir darbenin gerçekleşebileceği dedikodularını arttırdı.
Rakiplerinden gelen “Kolombiya’yı komünist bir Küba, Venezuela yapacak”, “Ülkeyi şeytana satan solcu” eleştirilerini bertaraf etmek için İspanyol bir siyasal iletişim uzmanıyla çalıştı, merkez bir aday imajı üzerine yoğunlaştı. Kampanya sırasında İspanya’yı ziyaret etti, etkin isimler ve başbakan ile görüştü, ardından Papa Francis’i ziyaret edip gelir adaletsizliği ve iklim krizi hakkında geniş bir görüşme gerçekleştirdi. Venezuela Başkanı Maduro’yu eleştirdi, Maduro’nun kendisine ve Şili devlet başkanına “Chavez devrimini eleştiren korkak solcular” demesi üzerine “Esas korkaklar demokrasiden korkanlardır” cevabını verdi, Maduro’nun bir diktatör olduğunu belirtti, kendisini otoriter soldan uzaklaştırdı.
Petro’nun kampanyası başarıya ulaştı. Birinci tur başkanlık seçimlerinde oyların %40’ını aldı. Rodolfo Hernandez adındaki zengin bir iş insanı ise birinci turda aldığı %28 ile Petro’nun ikinci turdaki rakibi oldu. Hernandez, 600.000 takipçisiyle ve milyonlarca kişinin izlediği videolarıyla TikTok kralı olarak anılan popülist bir iş insanı ve eski belediye başkanıydı. Hernandez de Petro gibi yolsuzluk ve gelir adaletsizliğine odaklandı ve alışılmadık bir kampanya sergiledi: yolsuzlukla mücadele için 90 günlük OHAL vaadi, devletin gelirini arttırmak için konsoloslukları kapama gibi vaatlerde bulundu.
Büyük bir şanstır ki Hernandez ve Petro çoğu konuda aynı politikaları savundu: FARC ile barışın sağlanması, LGBTİ hakları, kürtaj, eşcinsel evlilik, %50 kadın kotası, esrarın tıbbi kullanım için yasallaştırılması, uyuşturucuyla mücadele için rehabilitasyon politikasının öncelenmesi, Venezuela ile normalleşme, sosyal devlet politikalarına dayanan bir sağlık sektörü.
Hernandez’in TikTok kampanyası, Petro’nun saha çalışmalarını geçemedi ve ikinci turda Petro %50 oyla seçimleri kazandı.
Tarihi zafer, uzlaşmacı başkan
Gustavo Petro işkence, militan hayatı, kayyım, suikast tehditleriyle geçen bir mücadelenin sonunda amacına ulaşmış ve ülkenin ilk solcu devlet başkanı seçilmişti. Bu hem Petro hem Kolombiya için tarihi bir zaferdi. Gustavo Petro pek çok siyasetçi gibi bu tarihi zaferin tadını çıkarabilir, yıllardır devletten dışlanan sol siyaseti tek başına etkin kılabilirdi. Fakat Petro’nun sol ittifakı mecliste çoğunluğu elde edememiş, ikinci tur başkanlık seçimlerine halkın %40’ı katılmamıştı. Petro’nun 4 sene boyunca ülkeyi huzurla yönetmesi için geniş bir uzlaşı sağlaması, reformlarını hayata geçirmek için farklı kesimleri ikna etmesi lazımdı.
Gustavo Petro ilk sinyali yemin töreninde verdi. Kapsayıcı bir konuşma yaptı. Fakat tabanını da unutmadı. Yemin töreninden önce yerel halkla birlikte geleneksel ritüellere uygun bir tören yaptı, kutsandı. Başkanlık yeminini liberal kökenli bir siyasetçi olan ve 2022’de Petro’nun sol partisinden meclise giren uzlaşmacı bir isim olan yeni Meclis Başkanı Barreras ve 1990 seçimlerinde öldürülen M-19 komutanı ve başkan adayı Carlos Pizarro’nun, yine Petro’nun partisinden senatör seçilen kızının huzurunda etti. Geçmişle geleceği sahnede bir araya getiren Petro, Kolombiya’nın savaş yerine, hayatı seçtiğini söyledi.
Ekonomi bakanı olarak uluslararası finans çevrelerinde saygı duyulan sosyal demokrat bir isim olan, 2021’de Kemal Derviş’le ortak bir makale yazan Jose Antonio Ocampo’yu atadı, dışişleri bakanlığına muhafazakar-sağ kökenli, fakat barış müzakerelerinde yıllarca görev almış uzlaşmacı bir ismi getirdi. Mecliste çoğunluğu sağlamak için sağ ve merkez partilerle iş birliği yaptı. Liberallere ve muhafazakarlara bakanlık verdi, açık eşcinsel liberal bir hukukçuyu adalet bakanı yaptı. Geçmişte Chavez ve Castro’yu öven bir komünist aktivisti çalışma bakanlığına getirdi, eski bir M-19 militanını istihbarat servisinin başına atadı, normalde bir araya gelmeyecek isimleri aynı 1991’deki anayasa meclisinde olduğu gibi yan yana getirdi. 1991’de yeni bir anayasa yapmak için bir araya gelen M-19 militanları, liberaller, muhafazakarlar, solcular bu sefer ülkedeki güncel sorunları, iklim krizini, gelir adaletsizliğini aşmak isteyen Petro’nun kabinesinde bir araya gelmişti.
Petro ülkeyi sosyalist bir düzene sokmayacağını söyledi, demokratik bir kapitalizmi hedeflediğini açıkladı, piyasaları rahatlatmaya çalıştı.
Seçilir seçilmez seçimde yendiği rakibi Hernandez ve daha sonra yıllarca sert muhalefet ettiği sağcı eski devlet başkanı Uribe ile bir araya geldi.
Kendisinin yerine kayyım atayan Başkan Santos’un merkez-liberal partisini dahi hükümet koalisyonuna aldı, bakanlık verdi, fakat Santos’un zamanında sekteye uğrattığı FARC ve ELN örgütleriyle yürütülen barış sürecinin devam edeceğini duyurmaktan da geri kalmadı. Venezuela gibi otokrat solcu yönetimlerden kendisini uzaklaştırmaya devam etti, Şili’nin demokratik sosyalist genç başkanı Boric gibi isimleri yemin törenine davet etti, törende en çok alkışı yumruğunu kaldıran Boric aldı.
Gustavo Petro, elde ettiği tarihi zaferin sarhoşluğuna kapılıp ülkenin gerçeklerini yok saymadı, pragmatik bir şekilde davranıp ittifakını genişletmeyi tercih etti ve siyasi gücü farklı kesimlerle paylaştı. Böylece hedeflediği büyük sosyal reformları hayata geçirmek için geniş bir uzlaşıyı şimdilik sağladı.
Daha seçimleri kazanmadan zafer naraları ve öfke çığlıkları atanların, siyasi gücü sadece kendi doğrularını paylaşanlarla paylaşmaya alışık olanların dünyasında, iktidara işkenceden ölüm tehditlerine uzanan ağır bir mücadele sonucunda gelen Gustavo Petro’nun tarihi bir zaferi böyle bir ağırbaşlılıkla karşılaması şaşırtıcı gelebilir. Fakat “M-19 militanıyken başkan olabileceğinizi hiç düşündünüz mü?” sorusuna “Başkan olmayı düşünmedim, sadece dünyayı değiştirmeyi düşündüm” diyebilecek kadar hedefine ve değişime odaklanmış bir siyasetçi için oldukça tahmin edilebilir bir realizm.
Gerçekten de ayakları yere basan, pragmatik geniş ittifaklar kurup aynı zamanda geleneksel tabanını da unutmayan idealist bir liderlik sergilenmeden kapsayıcı ve sahici bir değişimin öncüsü olmak mümkün mü ?