Ali Sami Yen’de olduğu gibi, NEF Stadyumu’nda da Galatasaray seyircisinin rakibi sersemleten bir etki yarattığını artık kabul etmek lazım. Ve galiba bu sersemletici etkiyi fark edip, oyun planlamasına dahil eden de Fatih Terim.
Fatih Terim’in uçuk kaçık oyunlarının merkezinde taraftarın oyuna kattığı coşku var. Özellikle de UEFA turnuvalarında taraftar etkisinin artı motivasyon olarak hesaplanıp, oyuna bir taktik olarak dahil edildiğini söylemek abartı sayılmaz.
Taraftarın oyunun temposunda belirleyici bir role sahip olduğu “pandemi futbolu’’ icra edilirken açıkça görüldü. Tribünlerden gelen enerji, oyunun hangi tempoyla oynanması gerektiğini belirliyor. Tempoyu taraftara havale eden Terim, Marsilya maçında, bu akıllı kararlılığının meyvesini ziyadesiyle aldı.
Yüksek tempolu oyun eğer, pas bağlantılarıyla sık örgülü bir yol haritası izlemiyorsa -ki bunu Terim’in takımı dahil Türkiye’de becerebilen takım yok- geriye tek seçenek olarak orta sahayı bay-pas edip, kanatlara uzun toplar atmak kalıyor. Terim de oyuna böyle başladı. Ters kanatlardan alternatif kanada atılan toplar Marsilya defansını çok zor durumlara soktu.
Aslında, bu pozisyonların oluşmasında Marsilya teknik direktörü Sampaoli Moya’nin büyük katkıları oldu. Anlaşılan o ki Sampaoli’nin Terim ve Galatasaray’ı küçümsemesi, önüne pahalı bir fatura çıkardı. 4-1-3-2 dizilişi, özellikle de defansif açıdan kanatları kademeli olarak savunup kapatmayı imkânsız hale getiriyordu. Bu durumun bir nedeni de geri dörtlünün kendi içinde, ileri çıkarak, kanatları adeta savunmasız bırakmasıydı.
Maçın başında Feghouli ve Yedlin’nin birlikte sol savunmayı çaresiz bırakan çıkışları, gol ve gollerin bu kanattan gelişinin bir tür habercisi gibiydi. Nitekim birinci ve ikinci gol bu kanattan ve sözünü ettiğim kademesiz savunma zafiyetinden geldi. Üçüncü gol bir Kerem Aktürkoğlu yapımıydı.
Söz Kerem’den açılmışken, Türk futbolu gerçek bir yıldızı selamlamaya yakın duruyor. Kerem her şeyden önce hem çok zeki hem de oyun aklı çok gelişmiş. Bir de buna topla neredeyse bir iki dokunuşla mükemmel hale gelecek olan beceri ilişkisi eklendiğinde, dünyanın her takımında oynayacak bir oyuncu haline gelebilir. Boyunun kısalığı, çabukluk ve hızına seviye atlatıyor. Bilekleri yumuşak ve pürüzsüz. Ayak içleri çok temiz. Önümüzdeki yıllarda Kerem’e dair çok hikayeler kaleme alacağımız kesin.
Marsilya maçının stratejik adamı Diagne’di. Uzun atılan her topa vurdu. Marsilya stoperlerine havadan top göstermedi. Üstelik bu pozisyonlarda Diagne, hiçbir topa öylesine yükselmedi. Hava toplarını bir pasa dönüştürdü. Salt bu özelliği nedeniyle, Marsilya defansı onu iki kişiyle marke etmek durumunda kaldı. Diagne iki oyuncuyu kendine bağlayınca, rakibin hem defans dengesi bozuldu hem de Galatasaraylı oyuncular için yeni oyun alanları açıldı.
Savunmada Marcao ve Taylan’nın kademeli olarak Milik’i baskı altında tutması, Marsilya hücum gücünü ve hücum planını işlevsiz hale getirdi. Nelsson da çok iyi bir performans sergiledi ve geriden attığı uzun toplar neredeyse hiç şaşmadan adrese teslim edilen işlerdendi. Van Aanholt da bölgesini iyi savundu ve ani çıkışlarda göbeğe iyi servisler yaptı.
Özetle, bu maç özelinde Galatasaray, mükemmele yakın bir performans sergiledi. Bu performansa atletik olarak oyundan düşmemek de çok önemli bir değer kattı. Atletik olarak maçın taleplerine cevap vermek ve atılan uzun toplarda isabet oranının yüksekliği Galatasaray ve Fatih Terim’e bir Avrupa zaferi daha kazandırdı.
Şimdi sorulacak soru şudur; bu oyun tekrarlanabilir bir oyun mudur? Sanmıyorum. Yüksek motivasyon ve taraftarın sersemletici etkisi, oyun planı yerine ikame edilemez. Galiba Süper Lig’de Galatasaray’ın çizdiği zikzakların bir nedeni de budur. Fatih Terim, kestirme bir yol denedi ve kazandı. Deli fişek bir oyunla olsa bile, kazanan her zaman haklıdır.