George W. Bush’un iki günde bir Suriye’yi tehdit ettiği günlerde, yanılmıyorsam 2005’te, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu ile Doğu Konferansı bir dayanışma eylemi düzenlemişti. İki otobüse binip Şam’a gitmiş, orada parlamentonun merdivenlerinde bir basın açıklaması sahneleyip geri dönmüştük.
Otobüste giderken, basın açıklaması okunduktan sonra Arapça bir şeyler söylemek, bir iki slogan atmak iyi olur diye düşündük. “Savaşa Hayır!” diyelim dedik. İyi fikir, ama aramızda (en azından bu konuşmaların geçtiği otobüste) Arapça bilen yok. Nasıl diyeceğiz? “Savaş” kolay, “harp”, ama ya “hayır”?
Aramızda Karadenizli bir adam vardı, o zaman da hazzetmezdim ama şimdi o kadar iğrenç bir herif oldu ki adını anmaya bile gerek yok. “Valla, ‘Savaşa Hayır’ın Arapçasını bilmem,” dedi, “ama bizim oraların diline tercüme edersek ‘Dalaşmayın uşaklar!’ denir.” Hatay’dan Şam’a kadar güldüm!
On gün önce Türkiye’nin komşuları olan iki ülke arasında bir çatışma çıktı.
BBC’nin haberine göre, “Ermenistan ile Azerbaycan arasında, 13 Eylül’de sınır bölgesinde yaşanan çatışmalarda iki taraftan en az 150 asker hayatını kaybetti… Bakü ve Erivan, artan gerilimden birbirlerini sorumlu tutuyor… Rusya, tarafların kendi arabuluculuğunda bir ateşkese vardıklarını belirtirken, Ermeni yetkililer ise çatışmaların azaldığını ancak tamamen bitmediğini söylüyor.”
Hemen aynı gün Türkiye’den tepkiler gelmeye başladı.
Ama bu tepkiler “Dalaşmayın uşaklar” şeklini değil, “Yaşasın Azerbaycan! Kahrolsun Ermenistan!” şeklini aldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İlham Aliyev’i aradı ve CNN Türk’e göre, “yaptığı telefon görüşmesinde, Ermenistan Silahlı Kuvvetleri’nin devlet sınırında yaptığı büyük çaplı provokasyonların önlenmesi sırasında Azerbaycan askerlerinin şehit olmasından dolayı Aliyev’e, şehit yakınlarına ve Azerbaycan halkına taziyelerini iletti. Aliyev, taziye dilekleri nedeniyle Erdoğan’a teşekkürlerini iletti.”
Kemal Kılıçdaroğlu önce şöyle bir tweet attı:
“Azerbaycan’dan gelen şehit haberleri yüreğimizi dağladı… Dost ve kardeş ülke Azerbaycan’ın acısını paylaşıyor; Azerbaycan halkına başsağlığı ve sabır diliyorum. Acınız, acımızdır.”
Ve ardından şu açıklamayı yaptı:
“Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki çatışmaları endişeyle izliyorum. Hayatlarını kaybeden Azerbaycan askerlerini rahmetle anıyor, Azerbaycan halkına başsağlığı diliyorum. Bölgemizdeki sorunları çözmek için elimizi taşın altına koymaya hazır olduğumuzu bir kez daha tekrarlıyorum.”
Kılıçdaroğlu’nun masa arkadaşları Meral Akşener, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun tweetleri sırasıyla şöyleydi:
“Ermenistan’ın Can Azerbaycan’ımıza yönelik saldırılarında yitirdiğimiz kardeşlerimize Yüce Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Şehitlerimizin ruhu şad, mekânları cennet olsun. Başımız sağ olsun…”
“Azerbaycan’dan gelen şehit haberlerini büyük üzüntüyle öğrendim. Bu derin acıyı paylaşıyor, Azerbaycanlı kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan arasında kalıcı ateşkes ve barış çabalarına aktif katkıda bulunmalıdır.”
“Ermenistan-Azerbaycan sınırında meydana gelen çatışmalarda şehit olan kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa diliyorum. Şehitlerimizin ruhları şad mekânları cennet olsun.”
Tahmin edilebileceği gibi, konuyla ilgili en açıklayıcı açıklamayı Devlet Bahçeli yaptı:
“Türkiye, Azerbaycan ile sonuna kadar dayanışma içindedir. Can Azerbaycan, terör devleti Ermenistan ve arkasında duran zalimler karşısında asla yalnız değildir. Türk milleti soydaşlarının arkasındadır… Vatan uğruna şehit düşen kahraman askerlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmetler niyaz ediyor, Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev’in şahsında kardeş Azerbaycan halkına ve aziz Türk milletine başsağlığı diliyorum. Unutulmasın ki, bir kere yükselen bayrak bir daha inmeyecektir.”
“Vatan uğruna şehit düşen kahraman askerlerimiz” ifadesi özellikle açıklayıcı.
“Aziz Türk milletine başsağlığı diliyorum” ifadesi özellikle açıklayıcı.
“Bir kere yükselen bayrak bir daha inmeyecektir” ifadesi özellikle açıklayıcı.
Şu açıdan özellikle açıklayıcı: Türkiye’den başka, yabancı, bağımsız bir ülkenin askerlerinden “askerlerimiz” diye söz etmek, başka ve yabancı bir ülkenin askerleri öldüğünde Türk milletine başsağlığı dilemek, yabancı ve bağımsız bir ülkenin bayrağını kutsamak iki komşu ülke arasındaki çatışmaya Türkiye yönetici ve siyasetçilerinin ırk temelinde baktığını gösterir.
Bunu iki yıl önce Savunma Bakanı Hulusi Akar Bahçeli’den bile daha açıklayıcı bir dille açıklamıştı. O zaman da Azerbaycan’la Ermenistan arasında çatışma çıkmış, iki taraftan da ölenler olmuş ve Akar şöyle demişti:
“Azerbaycanlı gardaşlarımıza taziyelerimizi sunuyoruz. Kanlarının yerde bırakılmayacağına emin olduğumuzu da ifade etmek istiyorum… Bu konuda Azerbaycanlı gardaşlarımızın, yiğit insanların yapacağı tüm mücadelede onlarla beraber olduğumuzu Sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere Türkiye’de asker-sivil herkes ifade etmekte olup tüm halkımız bu duygu ve düşünceyi paylaşmaktadır. Buna tüm kalbimizle inanıyoruz ki biz ‘iki devlet, bir milletiz.’ Dilimiz, dinimiz, tarihimiz, anlayışımız birdir, beraberdir. Kederde ve kıvançta bir ve beraberiz… Azerbaycan Türkü’nün acısı bizim acımızdır. Orada yaşadığınız her türlü sıkıntının burada çok derin şekilde hissedildiğini de hepinizin bilmesini istiyorum.”
Neymiş? Azerbaycanlılarla “bir milletiz,” “dilimiz, dinimiz, tarihimiz” bir, yani Azerbaycanlılarla “soydaşız”, yani Azerbaycanlılar Türk.
Dünyaya ırk, soy ve Türklük temelinde bakan politikacılar, yani Cumhur ve Millet ittifaklarının bütünü, Türkiye sınırları içinde yaşayan ve Türkiye vatandaşı olan ama Türk soyundan olmayanlar hakkında ne düşünür? Örneğin Kürtler veya Ermeniler hakkında ne düşünür?