Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIYeni yıl muhasebesi: Nasıl bir Türkiye hayal etmiştik?

Yeni yıl muhasebesi: Nasıl bir Türkiye hayal etmiştik?

Arada bir Tarsus’a gittiğimde, bağların olduğu bölgeye uğruyorum. İçimi bir hüzün basıyor. Gençlik hayallerimizi ve umutlarımızı hatırlıyorum. Her şey çok güzel ve özelmiş gibi geliyor. Halbuki yoksulluk diz boyuydu. Çaresizlik, çıkış yollarını kapatıyordu. Araya giren 60 yılda umduğumuz yere geldik mi? Araba yolu olmayan, kamyonların yolda kaldığı bir köy olan babamın köyü Dedeler’in hemen yakınından Adana-Mersin otoyolu geçiyor. Köyümüz şehrin bir parçası haline gelmiş. Eshab-ı Kehf Dağı ve Yedi Uyurlar Mağarası’nın olduğu bölge hâlâ bakımsız. Ben İstanbul’dayım. Hayatım burada şekillendi. Uzun süredir İstanbulluyum. “Nerelisin?” diye sorduklarında “Tarsusluyum” diyorum.

Her yılın başlangıcı, aynı zamanda geçmişle bir hesaplaşma anlamına geliyor. Hayatın bir kere daha gözden geçirilmesini beraberinde getiriyor. Yaş ilerledikçe üzerinde konuşacak epeyce konu birikiyor. 1950’lerden başlayarak gidelim…

Tarsus’ta geçirdiğim o yıllarda Türkiye oldukça yoksul bir ülkeydi. Dünya da fakir bir dünya idi. Hayallerimizin bir sınırı vardı. Bizim aileye gelince… Yaz tatillerimizin bir kısmını, bağlarımızın olduğu Dedeler köyü yakınlarındaki Ağdanlar’da geçirirdik. Kaldığımız bölgede, bir kuyu vardı. Çok az olan suyu, yazın başında tükenirdi. Eşeklerle bizim köyün de kullandığı Ulaş yolu üzerindeki kuyulara giderdik.

Suları fıçılara doldurur, dönerdik. Bu suya sahip olabilmek bile bir şanstı. İsmail amcamla Dürdane yengemin 8 çocuğu vardı. Çocuklarının karnını doyuracak gelirleri yoktu. Tefecilere borçlanırlardı. Karşılığında köydeki tarlalardan birisi giderdi. Ancak onca çıkmaza, ekonomik baskıya, çaresizliğe rağmen amcamın çocukları da yengem de mutluydular, umutlarını hiç yitirmezlerdi.

Bizim maddi imkanlarımız onlara göre çok iyiydi. Ama biz de yazları eşekle taşıdığımız kurtlu suları kaynatarak içmek dışında başka bir seçeneğe sahip değildik. Aradan 60 yıldan fazla bir zaman geçti. En az 15 yazımızın geçtiği Dedeler köyündeki bağlarda kimse kalmadı diyebilirim. Evet artık şehirden oralara özel araçla 10-15 dakikada gidilebiliyor. Üzümünü, zeytinini toplayıp satmak isteyen, şehirden gelip, akşam geri dönüyor. Babamlar dört kardeşti. Biri ayrı annedendi. Aynı anneden olan üç kardeşin toplam 18 çocuğu oldu. Neredeyse bunların hiçbiri geçimini bölgedeki tarlalarda üretim yaparak sağlamayı düşünmedi.

Arada bir Tarsus’a gittiğimde, bağların olduğu bölgeye uğruyorum. İçimi bir hüzün basıyor. Gençlik hayallerimizi ve umutlarımızı hatırlıyorum. Her şey çok güzel ve özelmiş gibi geliyor. Halbuki yoksulluk diz boyuydu. Çaresizlik, çıkış yollarını kapatıyordu. Araya giren 60 yılda umduğumuz yere geldik mi? Araba yolu olmayan, kamyonların yolda kaldığı bir köy olan babamın köyü Dedeler’in hemen yakınından Adana-Mersin otoyolu geçiyor. Köyümüz şehrin bir parçası haline gelmiş. Eshab-ı Kehf Dağı ve Yedi Uyurlar Mağarası’nın olduğu bölge hâlâ bakımsız. Ben İstanbul’dayım. Hayatım burada şekillendi. Uzun süredir İstanbulluyum. “Nerelisin?” diye sorduklarında “Tarsusluyum” diyorum.

Yılların özeti bu… Yeni yılda ben bunları hatırladım. Yeni yılınız kutlu olsun.

- Advertisment -