Feyenoord’un dalga dalga gelen atakları, Fenerbahçe’nin savunma hattını sürekli geri adım atmaya zorladı. Yüksek şiddetli bölgesel pres, Fenerbahçeli oyuncuların top kontrolü için ihtiyaç duyduğu alan ve zamanı tamamen yok etti. Topu oyuna sokmak bir yana, sarı-lacivertli oyuncular çoğu zaman topu yalnızca uzaklaştırmak için hedef gözetmeyen vuruşlara başvurdu. Ancak bu vuruşlar, genellikle Feyenoord oyuncuları tarafından kolayca kontrol edildi ve top hemen yeniden Fenerbahçe yarı sahasına taşındı. Bu döngü, Feyenoord’un atak üstünlüğünü maç boyunca diri tutmasını sağladı. Jose Mourinho’nun bu maçtaki hazırlıksızlığı, Fenerbahçe’nin genel oyun planındaki eksiklikleri gözler önüne serdi.
Görünen o ki, Mourinho, Feyenoord’un yüksek tempolu ve agresif oyun tarzını ya yeterince analiz edemedi ya da takımını bu seviyede bir mücadele için organize edemedi. Fenerbahçe’nin saha içindeki dağınıklığı, özellikle mevki ve bölgeler arası ilişkilerin henüz yapılandırılmamış olduğunu açıkça ortaya koydu. Hücum ve savunma arasındaki dengeyi sağlayacak köprüler kurulmamış, alan üretimi ve bu alanlarda geçişi sağlayacak pas planlaması ise adeta yok denecek kadar azdı. Fenerbahçe’nin pas dolaşım sistemi, henüz olgun bir yapıya kavuşmuş değil; bu da takımın organize bir oyun sergilemesini engelledi.
Maçın bir diğer dikkat çekici noktası, Mourinho’nun oyuncu rollerini ve taktik planlamasını Türkiye Süper Ligi standartlarına göre yapmış gibi görünmesiydi. Avrupa arenasında, özellikle Feyenoord gibi fiziksel ve taktiksel olarak üst düzey bir rakibe karşı, bu yaklaşımın yetersiz kaldığı açıkça ortaya çıktı. Sezon başı olması, Fenerbahçe’nin fiziksel performansının henüz istenen seviyelere ulaşmamış olmasını kısmen açıklasa da, bu durum taktiksel eksikliklerin gölgesinde kaldı. Fenerbahçe, maç boyunca ne topa sahip olabildi ne de rakibin baskısını kıracak bir oyun planı üretebildi.
Feyenoord’un 2-1’lik galibiyeti, sadece skorda değil, saha içindeki dominasyonla da tescillendi. Fenerbahçe’nin tek golü, maçın genel akışına bakıldığında, tesadüfi bir anın ürünü gibiydi. Feyenoord’un yüksek temposu ve pres baskısı, Fenerbahçe’yi saha içinde adeta felç etti. Mourinho’nun, bu tür bir rakibe karşı daha proaktif bir oyun planı geliştirmesi gerektiği açık. Fenerbahçe’nin Avrupa’daki yolculuğuna devam edebilmesi için, özellikle pas dolaşımı, alan üretimi ve taktiksel organizasyon gibi temel unsurlarda ciddi bir ilerleme kaydetmesi şart.
Sonuç olarak, bu maç Fenerbahçe için acı bir ders oldu. Feyenoord’un yüksek temposu ve pres gücü, Mourinho’nun takımının eksiklerini bir ayna gibi yansıttı. Sarı-lacivertlilerin, Avrupa sahnesinde rekabetçi olabilmesi için, oyun planını yeniden yapılandırması ve oyuncuların fiziksel ile zihinsel hazırlığını üst seviyelere çıkarması gerekiyor. Aksi takdirde, bu tür maçlar Fenerbahçe için sadece birer yenilgi değil, aynı zamanda birer uyarı niteliği taşımaya devam edecek.