Onursal başkanlığını Hayrettin Karaman’ın yaptığı, yöneticileri arasında Abdurrahman Dilipak’ın da bulunduğu Türkiye Düşünce Platformu (TDÜP), Mayıs 2020’de İstanbul Sözleşmesi’nden neden çıkılması gerektiğini anlatmak için Cumhurbaşkanı Erdoğan’a 10 sayfalık rapor sunmuştu.
TDÜP, dün (4 Ağustos) yaptığı “Yanlış Anlamaları Düzeltelim” başlıklı açıklamada ise İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili tarafları uzlaştırma faaliyetinin bir parçası olmayacaklarını, bu alandan çekildiklerini ilan etti.
TDÜP’ün açıklamasının dikkat çeken satırlarını yeniden okuyalım:
“İstanbul Sözleşmesi’nin karşısında olanlar ile sözleşmeyi savunanları bir araya getirip konunun çözümü için mücadele ettik. Onlarca görüşme yaptık, bazen gururumuz incindi, olmayacak kişilerden olmayacak sözler işittik. Fakat gelinen süreçte bu konu taraflarının ortak bir zeminde çalışma yapma imkânlarının kalmadığını müşahade ettik.”
TDÜP, tarafları bir araya getirdiğini ve konuyu çözmek için çaba sarf ettiğini ifade ediyor. Yani AK Parti içinde bu konuda iki taraf oluşmuş durumda. TDÜP onlarca görüşme yapmış, yani çok büyük bir gayret göstermiş. Peki ne olmuş? “Tarafların ortak bir zeminde çalışma yapma imkânları kalmamış.” Bu gayreti gösteren TDÜP “incinmiş” ve “olmadık kişilerden olmadık sözler işitmiş.”
Bu çabalarının sonunda ne yapmışlar: “En son hazırladığımız İstanbul Sözleşmesi’nin sakıncalı yönlerine dikkat çeken ve yerine kendi değerlerimize uygun bir tasarı öneren raporumuz ile mayınlı alana girdiğimizi fark ettik. Nihayetinde bu sözleşmeyi hem savunanların ve hem de karşısında olanların bundan sonra bir araya gelmeleri mümkün değildir. Biz platform olarak artık bu konudan (tarafları uzlaştırma çabasından) çekiliyoruz, herhangi bir şekilde bu işin bir parçası olmayacağız…”
Öte yandan, TDÜP açıklamasında İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkmaya devam edeceğini, bu konudaki görüşün değişmediğini vurguladı.
Bölünenler nasıl saflaşıyor?
Nagehan Alçı Habertürk’teki yazısında benzer saflaşmaya dikkat çekiyor ve KADEM’in iktidar partisi içindeki “erkekçilik”e karşı şanlı bir direniş sergilediğini belirtiyor. Bu arada Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve ailesinin de hedef haline getirildiği yorumunu yapıyor:
“Açık konuşalım: Maalesef kimi ‘İslamcı’ çevrelerde Recep Tayyip Erdoğan’ın aile bireylerine karşı tuhaf bir öfke var. Adeta aile bireylerini günah keçisi ve her problemin sorumlusu gibi görme eğilimindeler. İstanbul Sözleşmesi olayı normal bir tartışma gibi başlayarak kesinlikle buraya doğru evrildi. Bu sözleşme tartışmaları bu cerahatin akmasına vesile oldu.”
Şimdi tarafları bu bilgiler etrafında şöyle tanımlayabilir miyiz? Bir tarafta kadınların haklı olduğunu savunanlar, diğer tarafta AK Parti içindeki “erkekçi” birikim…
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. AK Parti içinde İstanbul Sözleşmesi etrafında kopan fırtına dinmedi, taraflar uzlaşamadı ve görüşlerinde ısrarlılar. Fırtınanın nasıl sonuçlanacağını kestirmek de mümkün görünmüyor.
Bu saflaşma dindar kadınların toplumsal hayatı dönüştürmelerinin bir yansıması olarak görülebilir. Muhafazakâr camiadaki bu sarsıntı, bakalım ne gibi sonuçlar doğuracak…