Ana SayfaHaberlerDEVA lideri Babacan’dan Altılı Masa eleştirisi: “Altı parti topluma güven veremedik”

DEVA lideri Babacan’dan Altılı Masa eleştirisi: “Altı parti topluma güven veremedik”

Yerel seçimlere kendi adaylarıyla girme kararı alan DEVA Partisi lideri Ali Babacan, 14-28 Mayıs seçimlerinin muhasebesini yaparken Altılı Masa’nın ülkeyi yönetme konusunda topluma güven veremediğini söyledi. Babacan, iktidarı “Her gün her türlü hak ihlali yaşanıyor” sözleriyle eleştirirken, Merkez Bankası’nın sadece faiz artırarak ekonomideki sorunları çözemeyeceğini savundu. Yeni anayasaya katkı verebileceklerine ilişkin açıklamalarıyla gündem olan Babacan, iktidarın bir samimiyet testinden geçmesinin şart olduğunu düşünüyor: “Sırf iktidar yeni anayasa istiyor diye ‘istemezük’ demeyiz. Biz, ülkeyi mevcut sistemden daha ileriye götürecek samimi bir çaba olursa onu iyi niyetle değerlendiririz.”

Babacan, Ankara’da gazetecilerle öğle yemeğinde buluştu. Lideri olduğu DEVA Parti’sinin seçim muhasebesini, iktidara yaklaşımını, yerel seçimlere Ankara ve İstanbul dahil her yerde kendi adaylarıyla nasıl gireceklerini anlatan Babacan, eski Hazine ve Maliye Bakanı Lütfü Elvan’ın Kalyon Holding Yönetim Kurulu başkanvekili olmasını da “Doğru değil. Dünyada başka iş mi yok” sözleriyle eleştirdi.

Babacan, Hükümetin yeni anayasa girişiminin samimiyet testinden geçmesi gerektiğini savunan, ortaya bir metin konduğunda ve ülkeyi mevcut sistemden daha ileriye götürecek bir çaba sergilendiğinde destek vereceklerini de söyledi.

Babacan’ın gazetecilerle buluşmasına DEVA Partisi Sözcüsü İdris Şahin ile DEVA Partisi Ekonomi Politikaları ve Siyasi İşler Başkanı İbrahim Çanakçı da eşlik etti. Babacan’ın açıklamaları ile sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

Babacan ve Hilal Köylü.

“Altı parti topluma güven veremedik”

Altılı Masa; ortak Türkiye vizyonu için ortak çalışma, Türkiye’de uzlaşma kültürü adına mutabakat arayışı açısından kıymetliydi. Siyasi tarihimizde başka da örneği yok. Ama bu çalışma kültürü maalesef kamuoyuna tam yansıyamadı. Altı parti olarak uzlaşı halinde, kavgasız gürültüsüz bu ülkeyi yönetme konusunda topluma güven veremedik. İkna edebildiğimiz seçmen oranı yüzde 48’te kaldı. Yüzde 50+1’e ulaşamadık.

 “Talimatla mahkemeler yönlendiriliyor”

Seçimler bitti. Hükümetin Türkiye’nin AB ile bu diyaloğunu güçlendirecek, vatandaşımızın hayat standardını yükseltecek reformlarını yapmadığını görüyoruz. AİHM kararlarıyla ilgili sorunlar yaşanıyor, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararlar uygulanmıyor. Her gün, her türlü hukuk ihlali yaşanabiliyor. Ülkede yargının bağımsızlığına dönük hiçbir iyileştirici adım yok. Tam tersine, halen talimatla mahkemelerin yönlendiriliyor İktidar kendi istediği yargı kararını çıkarttırmak için gerektiğinde mahkeme heyeti değiştiriyor.

“Öyle bir miras biriktirmişsiniz ki; ye ye bitmiyor”

Türkiye, gerçek anlamda hukuk devleti olma yoluna girmezse, ülkede hukukun üstünlüğü sağlanmazsa ekonomik anlamda yaşanan sorunlar da çözülemeyecek. Halen bunu görmüyorlar. Gören arkadaşların da etkisi yok şu anda.

Bizim görevde olduğumuz dönemde Türkiye-AB ilişkileri ivme kazanmış, ülkenin o dönemdeki büyümesi dikkat çekmişti. Ben özellikle hukuk vurgusu yapıyordum. Ciddi bir miras birikmişti. Ama sonra, özellikle 2015 sonrası Türkiye’nin büyümesinde ciddi sıkıntılar baş göstermeye başladı. Benden sonra ekonominin başına gelen arkadaşlardan biri açıkça bana “O miras da tükendi. Öyle bir miras biriktirmişsiniz ki; ye ye bitmiyor. Ama bu gidişle tükenecek” dedi. Miras neydi? Ülkenin kredibilitesi, Merkez Bankası’nın rezervi, Türkiye’nin öngörülebilirliğiydi elbet.

“Merkez Bankası’nın faiz artışı da keyfiyete dayalı”

Ekonomide çözüm ancak hukuk devletiyle, öngörülebilirlikle, kuralların uygulanmasıyla mümkün. Bugünkü ekonomi yönetimi sorunları çözmek için bir şeyler yapıyor ama asıl sorunlar orda duruyor. Sadece faiz artırılarak enflasyon sorunu çözülemez. Merkez Bankası’nın (MB) bağımsızlığı yok. Bir kanun maddesi değiştirilerek bağımsızlık sağlanır ama değiştirilmiyor. Arka kapıdan döviz satışının devam ettiğinin işaretleri geliyor.

Banka, 2002-2015 arası doğrudan döviz satışıyla 8 milyar dolarlık piyasa müdahalesi yaptı. Şeffaftı her şey. 2019’dan bugüne ise 250 milyar doları geçti. Şeffaf yapılmadı doğrudan döviz satışları. Döviz satarak mı kuru 27.5 bandında tutuyorlar? Birilerine bilgi mi veriliyor? Birilerinin bilmemesi mümkün değil. Eğer bu bilgi bazılarında varsa başlı başına bir hukuksuzluk, haksızlık yapılıyor. Bilgisi olan, gidiyor dolar alıyor. Genelde kamu bankaları üzerinden döviz satıyorlar. Kaç tane kamu bankası var, oralarda kaç kişi çalışıyor, onların hiçbir eşi-dostu yok mu? Şeffaf olmayan bu satışlar, ekonominin güvenini sarsıyor.

Hükümet ekonomi yönetiminin şeffaflığıyla ilgili bir kanun maddesi getirsin, hemen destek veririz. Merkez Bankası başkanı bağımsız olsun. Aynı şey TÜİK için de geçerli. Hükümetin yerel seçimlere giderken TÜİK’e baskı yapmayacağının garantisi yok.

Merkez Bankası’nda zamanında benim de beraber çalıştığım birkaç arkadaş görevlendirildi ama bu arkadaşlar henüz kendi ekiplerini tam olarak kurabilmiş değil. Faizleri artırarak işi kotarmaya çalışıyorlar. Merkez Bankası’na, ekonomi yönetimine güven eksikliği devam ettikçe enflasyonun düşmesi mümkün değil.

Faizler daha ne kadar artar bilemiyoruz, öngöremiyoruz. Çünkü elde bilimsel veri yok. MB’nın yüzde kaç faiz yapacağı da keyfiyete dayalı. Çünkü her şey cumhurbaşkanına bağlı.

Korkunç bir refah kaybı var ülkede. Kur Korumalı Mevduat’ın maliyeti 700 milyarı geçti. MB, para basıyor ki ödeme yapılsın. MB, kur farkını ödediği sürece enflasyon düşmez. Enflasyonun sebebi; kendini uyanık sananların dalaveresidir. İş, dönüyor-dolaşıyor güvenirliğe, öngörülebilirliğe geliyor.

“Sırf iktidar yeni anayasa istiyor diye ‘istemezük’ demeyiz. Sorumlu muhalefet anlayışındayız”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın anayasa çağrısını samimi buluyor musunuz?

Hükümet beş yıldır yeni anayasa diyor ama bugüne kadar tek bir maddelik bir çalışma dahi getirmedi önümüze. Dolayısıyla bu konudaki samimiyetlerini ölçemiyoruz.

Çalışmaya nasıl, nerede başlayacaklar bilemiyoruz. Mecliste mi olacak yoksa külliyede mi yapacaklar? Bir şey mi empoze edecekler?

Biz Altılı Masa olarak 84 maddelik bir çalışma ortaya koyduk. Bizim DEVA Partisi olarak da çalışmamız var. Ama hükümet hiçbir şey yapmadı. Gerçek sorunlar konuşulmasın diye mi yeni anayasadan bahsediyorlar onu da bilmiyoruz. Hükümetin anayasa uymadığını, yeni anayasa istemelerinin değerli olmadığını da birkaç defa söyledim.

Ancak ne de olsa ne de olsa şimdi seçim bitmiş, yeni bir hükümet kurulmuş vatandaşlarımız %52 oranında bir kredi açmış bu iktidara. Dolayısıyla bu iktidarın şu anda söylediklerine peşin hükümlü de bakmayız. Sırf iktidardan geldi diye kötü bakmayız. Sırf iktidar yeni anayasa diyor diye “istemezük” de demeyiz. Sorumlu muhalefet anlayışı bu değil. Ülkenin içinde bulunduğu şartlar da sorumlu muhalefet anlayışını gerektiriyor. İktidar samimiyse bir çalışma, bir yöntem ortaya koyar. İçeriğin, yöntemin, takvimin ortaya konması gerekir. Eğer anayasayı mecliste bir komisyon eliyle çalışalım derlerse biz o komisyon çalışmalarına katkı veririz.

Ama burada samimiyet testinden geçmemiş bir öneri var.

“Bu ülkede kaç bakan değişti ama bir kişi duruyor”

Siz parlamenter sisteme geçişi savundunuz. Başkanlık sistemi üzerinden müzakere yapmayız diyor musunuz? Kırmızı çizginiz var mı? Cumhurbaşkanının bir dönem daha seçilmesine ilişkin herhangi bir düzenlemeye karşıyız diyebiliyor musunuz?

Az çok biliyoruz iktidarın çalışma mantığını. Cumhurbaşkanının görev süresi, seçilmesiyle ya da parlamenter sistemle ilgili bir şey getireceklerse ilk başta getirmezler. Taktik yaparlar. Son günde, son dakikada araya sıkıştırmayla olur o işler. Bu ülkede son 20 yıldır kaç bakan değişti ama bir kişi duruyor. Orada bir değişiklik şart tabii ki.

“Biz, ülkeyi mevcut sistemden daha ileriye götürecek samimi bir çaba olursa onu iyi niyetle değerlendiririz”

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin iyileştirilebileceğini söylüyor Erdoğan. O sistem üzerinden çalışma yapar mısınız?

Bizim DEVA olarak hayallerimiz var: Tam demokrasi, parlamenter sistemin öngördüğü kuvvetler ayrılığı. Erdoğan, sistemde revizyondan söz ederken işi çıkmaza sokmak için de söylüyor olabilir. Kendisi açısından sistemin iyileşmesi ne demek acaba, güç ve denge mekanizmaları hakkında ne söyleyecek?

Erdoğan kontrol sistemlerinin daha güçlendiği bir şey mi kastetti bilmiyoruz. Denge, kontrolden çok daha önemli. Biz, ülkeyi mevcut sistemden daha ileriye götürecek samimi bir çaba olursa onu iyi niyetle değerlendiririz. Samimiyeti görmemiz gerekiyor. Yoksa her şey siyasi bir oyun mu? Enflasyonun, hayat pahalılığının, fakirleşmenin üstünü örtmek mi?

“Halkın desteğini tazelemiş bir hükümet var”

Yıllardan beri bu hükümet, Cumhurbaşkanı Erdoğan bir samimiyet testinden geçmedi mi?

Seçimden yeni çıkmış, halk desteğini tazelemiş bir hükümet var. Halk desteğinin tazelendiği, yenilendiği bir dönem ister istemez bir kredi açma dönemidir. Bu yüzden test edilmeden, kırmızı çizgilerden bahsetmemiz doğru değil. Test etmeden karşı çıkmanız klasik muhalefet oluyor. -İktidar ne diyorsa tersini söyleriz, onların beyaz dediğine siyah deriz- oluyor ama bizim muhalefet tarzımız açısından bunu doğru görmüyorum açıkçası.

Bu tavrınızın AK Parti seçmeniyle kurmak istediğiniz ilişkiyle bağlantılı mı?

Bizim AK Parti seçmeniyle zaten ilişkimiz var. Tanımadığım bir kitle değil o seçmen. Benim söylediğim; toplumsal hissiyatın bir ortalamasıdır. Toplum kopmuş birbirinden, parçalanmış. Biz toplumsal hissiyatı yok sayamayız. Siyaset, toplumla beraber yapılıyor. Dolayısıyla iyi anlamak lazım. Olur da iyi şeyler gelirse –olmaz- mı diyeceğiz. O, dar bir ideoloji siyaseti olur.

Temel hakların korunması, hayat tarzına müdahalelerin son bulmasından söz ediyorsunuz. Evet. Devletin görevi insanların hayat tarzına karışmak değil, onları müdahalelerden korumak. Başörtüsü sorunu da şu an pratikte yok. Kamuda yok. Özel sektörde var ama bugün için acil bir sorun alanı değil. Ne getirirlerse getirsinler temel hak ve özgürlükler zaten vardır.

“CHP listesinden mecliste olan 15 vekilimizle ilgili söylenenlere kızıyorum”

CHP listelerinden seçime girme teklifi bize CHP’den geldi. Son hafta bize “Bakın rakamlar ortada. Cumhurbaşkanlığı seçimini alma ihtimali var ama meclisi kesin kaybediyoruz” dediler. Mecliste çoğunluğu sağlamak için ortak liste oluştu. CHP’nin oyu hiç artmazsa, artarsa diye çalışmalar yaptık. Ortak listeyle fazladan 30, 32 vekil çıkarabileceğimiz görüldü. Saadet ve Gelecek için de ortak listenin daha çok vekil getirdiği görüldü. Ortak liste herkese çok vekil getirecekti.

Bizim Siirt ve Iğdır il başkanlarımızı sonradan aday yaptılar. Hep talep üzerine verdik vekil adaylarımızı. Kazanamayacağımızı bile bile katkıda bulunacağımızı düşündükleri için verdik.

Üzülüyorum şimdi söylenenlere, kızıyorum da biraz da. Bizim bu ülkeyle ilgili asıl uzun vadede idarelerimiz var. Yani biz bu ülkeyi bir gün gelecek yönetecek bir kadro oluşturduk. Onun hazırlığı yaptık. Meclisteki 15 milletvekili için yapmadık.

Biz seçime kendi logomuzla girmeye karar vermiştik. Kemal Bey’e de açıkça söyledim: Kararımızı değiştirmemiz teşkilatlarımızda büyük bir travma yaşatacak. Her şey son anda oldu. En yüksek bütçeli reklam kampanyamızı hatırlarsanız her şeyin son anda olduğunu anlarsınız. En yüksek reytingli dizilerin arasına bizim reklamlar girdi.

“Millet İttifakı’ndaki birliktelik bitti”

Kendi teşkilatlarımızdaki en önemli sorun başka partinin listelerinden seçime girmek oldu. Teşkilatlarımızda korkunç bir huzursuzluk var.

Şu anda sonuçlar ne olursa olsun bu seçimlerde kendi özgün kimliğimizi vatandaşa anlatmak istiyoruz. Yerel seçimler teşkilatımız üzerindeki travmayı atlatmak ve özgün kimliğimizi ortaya koymak için büyük bir fırsat olacak. Türkiye genelinde kendi ismimizle ve kendi adaylarımızla yerel seçime girme kararı aldık. Her yerde aday çıkartma gücümüz var. 81 ilde teşkilatımız var. Millet İttifakı’ndaki birliktelik bitti. İlk, “bitti” diyen de biz olmadık. Diğer partilerde de işbirliği psikolojisi yok.

“Ankara ve İstanbul için de aday isimleri üzerinde çalışıyoruz”

Cumhur İttifakı bir işbirliğine gidecek görünüyor. Siz işbirliği yapmazsanız, iktidara kazandırmak olmaz mı bu? İstanbul ve Ankara’da da mı aday çıkaracaksınız?

Yerel seçim dinamikleri çok farklıdır. Teşkilatlarımız –genel seçimde kendimizi göstermemize izin vermediniz, yerel seçimde göreceksiniz- diyor. Seçimden önce bu işin matematiğini yapmak zor. Ama Ankara ve İstanbul da dahil kendi adaylarımız üzerinde çalışmaya başladık.

Lütfü Elvan’ın Kalyon’a geçmesi: “Doğru değil

Eski Hazine ve Maliye bakanlarından Lütfü Elvan’ın Kalyon Holding’e atanmasını nasıl buldunuz?

Bakın biz 2001 krizinden sonra sıfırdan bankacılık, sermaye piyasası, mortgage, konut finasmanı kanunları çıkardık. Bunların hepsine şunu koyduk. Diyelim BDKK üyesi; görevinden ayrıldıktan sonra kendi sektörüyle ilgili hiçbir yerde görev alamaz. Kanunla hüküm koyduk. Yasak halen duruyor, değişmedi. BDDK çalışanları için de var hatta. Çünkü niye? Bu insanlar o görevdeyken başka bir kariyer planlaması yapmasın. Bu işin ruhu budur ama şaşırmamayı da öğrendik zaman içinde. Olmaz denen ne varsa oluyor.

Kritik pozisyonlardan sonra devletin böyle iş yaptığı özel sektöre geçmek doğru değil. Bir soğuma, bir ara dönem, bir süre beklenir en azından. Başka sektör mü yok? Dünyada çalışacak başka yer mi yok, başka iş mi yok? Dünyada 196 tane ülke var, allah aşkına. Kamu görevinden ayrılanların yapamayacakları işler ve süreleriyle ilgili kanun maddesi de var ayrıca.

- Advertisment -