Herkese günaydın. Sevgili Açık Radyo dinleyicileri bir ekonomi ekoloji programında daha sizlerle bir aradayız. Yeni konumuz, yeni konuklarımız elbette bu hafta da var. Geçen hafta önemli bir şey oldu Adalar’da. CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, uzun süredir tartışılan ve karara bağlanan faytonlarla ilgili yeni bir uygulamayı başlatmak için Büyükada’daydı, ben de oradaydım. Faytonların yerine gelen elektrikli araçları gördüm, ilk test sürüşüne katıldım. Bir yandan da bunun neler getirdiğini, neler götürdüğünü Adalılarla konuştum, belli ki tartışma daha devam edecek, Adalar’da büyük bir değişim var. Bundan yıllar yıllar önce Adalar’daki o nezih düzen, tarih, doğa, güzellikler yavaş yavaş kaybolmaya başladı, bunda faytonların da, faytoncuların da, sürücülerin de çeşitli etkileri var. Şimdi Adalar’da neler olup bittiğini konuşacağız; yine benim gibi bir gazeteciyle ama duayen bir gazeteciyle, Oral Çalışlar’la konuşacağız. Çünkü kendisi tam 26 yıldır Büyükada sakini ve bir Adalı. Oral Abi merhaba.
Merhaba Serkan, iyi yayınlar diliyorum.
Teşekkür ederim. Ben kısa bir giriş yaptım ama fazla da gevezelik yapmak istemedim. Çünkü senden duyduklarımı anlatmak çok fazla istemedim açıkçası, orada birçok eski Adalılarla konuştum, bu yeni araçların hizmete alınmasına da tanıklık ettim. Zaten Radikal gazetesinden bu yana, yani uzunca bir süredir, 15 yıldır bu süreci takip edip haberler de yapıyordum ama bugün belgeleri incelediğimde gördüm: Yirmi iki yıllık bir geçmişi varmış bu Adalar’daki faytonlardan motorsuz araçlara geçme planının. İstersen önce faytonlardan başlayalım Oral Abi. Faytonlar gitti, neden gitti, neden bu tartışma vardı, biraz faytonları konuşalım. Ondan sonra bu Adalar’daki büyük değişim, neler oluyor, neler bitiyor, neden o eski nezih Adalar yok artık, yerine baskı günübirlikçiler ile kalitesizlik geldi, Adalıların tabiriyle kullanıyorum, bunları konuşalım. Önce faytonlar. Ne dersin?
276 fayton vardı biliyorsun kayıtlı plakası olan. 276 fayton gün boyunca hareket halindeydi. Eskiden Ada’nın ihtiyacına cevap veren, son derece Ada’yla uyumlu halde yaşayan bir faytonlar sistemi vardı. Turizm bütün dünyada gelişirken Türkiye’de de gelişti ve turizmin önemli merkezlerden birisi de İstanbul’du. İstanbul’a Arap ülkelerinden gelen turistler, Adalar’ı fayton nedeniyle tercih eder oldular. Bu tabii bu tercih. Turizmin yükselişi ve Arap turistin çok sayıda gelmesi ile birlikte Ada’ya bir hücum oluştu. Bu hücum faytonlar üzerinde yoğunlaştı.
Faytonlar üzerinde yoğunlaşınca, normal olarak yaşamını sürdürebilecek birçok at, aşırı ticari kaygı ve telaş nedeniyle yaz sıcağında turlar yapmaya başladılar. Tur tur üstüne. Normal bir hayvanın kaldırması mümkün olmayan yükler sırtlarına bindirildi. Bindirilince atların ölümüne ilişkin hikâyeler yaygınlaştı. Sen de yapmışsındır Adalar’daki at ölüm hikâyelerini. Nereye gömüldükleri belli olmayan bir düzensizlik ve kontrolsüzlükle birlikte tepki yaygınlaştı.
Siz de bunların hepsine tanıktınız zaten.
Tanıktık yani. Biz bir yandan Ada’nın en önemli özelliklerinden biri olan fayton varlığını sürdürsün istiyorduk. Fakat o şekilde sürdürülmesi artık imkânsız hale gelmişti. Çünkü sokakta yürümek mümkün değildi, çünkü yalnız faytonlar değil, onlara ilaveten bisiklet de başladı. Bisikletin de herhangi bir kuralı kaidesi olmadığı için bisikletler, faytonlar vs. derken Ada’nın ana caddeleri ve ara sokakları günübirlik gelen insanların faytonlarıyla, bisikletleriyle yürünemez ve yaşanamaz hale geldi. Yani biz neredeyse sokağa çıkamaz hale geldik. Bisiklet çarpacak ya da fayton çarpacak korkusundan.
Bu büyük düzensizlik ve başıboşluk karşısında toplumsal bir baskı oluştu Ada ve Adalılar üzerinde. Bunun bir düzene sokulması gerekiyordu. Fakat Cumhuriyet Halk Partisi Adalar’da kazanıyordu. Merkez Büyükşehir Belediyesi, AK Parti’nin elindeydi ve bu çelişme nedeniyle de Büyükşehir Belediyesi Adalar’a pek de ilgi göstermiyordu. İki belediye arasında ilişki de iyi gitmedi, o yüzden çözüm de üretilmiyordu.
Bu çözümsüzlüğün sonunda ortaya çıkan manzara herkesi rahatsız etti. Yayınlar yapılmaya başlandı. Atlar ölüyor, diye, Ruam hastalığı yaygınlaşıyor vs. gibi aşırı yayınlar nedeniyle çeşitli çevreler harekete geçtiler. Bu harekete geçiş Ada’yı anladıkları anlamına gelmiyordu. Ada üzerine herkes dışarıdan fikir beyan ediyor. Mesela diyorlar ki atları koruyalım. E, bizi de koruyun kardeşim diyen sesimiz duyulmuyordu.
Çünkü mesele aslında yaz kış Adalar’da yaşayan halkın sorunuydu tabii.
Aslında çok ilginç hikâyeler var, faytonculuğun nereye geldiğini göstermesi bakımından. Mesela kısa mesafeye gidecek Adalıları faytonlar taşımaz hale geldiler. Faytoncu da haklı. Çünkü adam diyelim ki Büyük Tur yapıyor, 150 lira alıyor, sen biniyorsun 15 liralık mesafeye gidiyorsun.
Profesör Hüseyin Hatemi binmiş, nereye gideceğini söyleyince ‘in ihtiyar’ diye indirmişler Hüseyin Hatemi Hoca’yı. O yani bir simge haline geldi sonunda. İkincisi, tabii faytonculuk ağır, vahşi, zor bir iş. Atların pisliğinin temizlenmesi, atların bakımı gibi son derece bilimsel olması gereken çalışmalar da belediye desteği, kontrolü ve desteği olmayınca sorun değişik boyutlar kazandı. Faytoncular, fayton sürücüleri de bu kötü hayat koşullarının da yarattığı gerilimi adaya yansıtmaya başladılar. Kavga, döğüş, gerilim. Bu da bir başka problem hali.
Hakikaten trajik yani. Bilmiyordum ben hukuk profesörü Hüseyin Hatemi’ye böyle ‘in ihtiyar’ dediklerini. Yani biliyordum Adalılara hizmet vermemeye başladıklarını ama. Çünkü bunun kaynağında para var, en basit para meselesi ama bu çok doğaldır. Bu tarzda bozulmalar oluyor.
Bunu kontrol edecek mekanizmayı kurmazsan bu böyle gidemez: Arap turistler Büyükada’ya gelecekler, binlerce turisti günlerce ve sabahtan akşama kadar faytonlar taşıyacak ve bu da turizm olarak devam edecek, bu olmaz yani, bu kaldırabilecek bir şey değil.
Bir yerde zaten süreç tıkanacaktı.
Böyle tıkanmasını biz istemiyorduk. Çözüm üretilsin istiyorduk. Çözüm üretilemeyince radikal bir karar alındı ve faytonlar toptan yasaklandı. Halbuki bizim çözüm önerimiz şuydu: Atların bir kısmı, faytonların bir kısmı Ada’nın merkezinde olmamak kaydıyla turistler için pahalı, bakımlı, belediyenin bizzat denetlediği veya yönettiği bir şekilde belli bir sayıda korunabilirdi. Belki bundan sonra yeniden bunu tartışabiliriz aramızda.
Şimdi bunu soracağım. Çünkü bu 2017’de ruam tartışmaları başladığında, Adalar Kaymakamlığı bünyesinde toplantı yapılıyor. İşte İBB’nin bütün birimleri, Adalar’ın tüm birimleri bir araya gelip ruamla ilgili kararlar alıyorlar ve tamam faytonlar kalksın ama turizm amaçlı bir kısım atın, faytonun Adalar’da varlığını sürdürmesi ile ilgili karar var. Bu karara rağmen hatta, 2019’da bu defa İmamoğlu yönetime geldiği ilk zamanlarda şunu söylemişti, “sembolik olarak biz orada faytonları tutacağız” demişti ama ne olduysa tamamen kaldırma kararı alındı, bununla ilgili bir açıklama da yapılmadı. Olacak mı, olmayacak mı konusunda da bir belirsizlik var. Ben bir gazeteci olarak, Adalı değilim ama Adalar’ı çok seven ve İstanbul’da yaşayan bir vatandaş olarak, Avrupa’ya gittiğimizde nasıl Viyana’da o atları, tertemiz kadife eğerleriyle, faytonlarıyla görüyorsak Adalar’da da görmek isterim, en azından bir fotoğraf çekmek için, bir geleneği yaşatmak için. Yani ben Adalılarla da konuştuğumda, senin gibi birçok insanla konuştuğumda da, herkesin aslında ortak bir görüşü bu. Kötü giden düzen düzelsin ama Adalar’da atlar faytonlar komple kalkmasın, binmek için taşımacılıkta da kullanılmasa bile turizm amaçlı, insanların görmesi, fotoğraf çekmesi için Adalar’ın simgesi olmuş, tamamen bu simgeden koparılmasın, bunu talep ediyorlardı. Ben bunu hep duydum.
Evet tamamen katılıyorum, aynen böyle düşünüyorduk, fakat tabii ki faytoncular da buna destek verebilecek bir yaklaşımda bulunmadılar. Mesela Büyükada’da sayı elliye düşsün önerisinde bulunduk, ama onlar razı gelmediler. Bir de tabii sistem o kadar bozulmuş ve laçka hale gelmişti ki artık şikâyet ettiğimiz çok fazla şey vardı bu konuda. Sonunda radikal bir şekilde bunun kökünü kesip, böyle yapmaya karar verdiler.
Artık gelişmeler bizim irademiz dışına çıktı ama biz şunu hep konuşuyoruz belediyeyle de valilikle de. Yeni baştan bu işin turistik amaçlı, senin de demin tarif ettiğin gibi kurulup yeniden yönlendirilmesi için talepte bulunuyoruz, onlar da buna kapalı olmadıklarını söylüyorlar.
Bence de sanki bu konu dillendirilmiyor da, çünkü ben oradaki ahırları da gezdim. İBB’nin 1000 küsur attan bahsediyorum, atları da gördüm, orada arabaları faytonları da gördüm, bana tamamen kaldıracağız da demiyor ama bir şekilde de dillendirilmiyor herhalde. Sorun önce bir düzene girsin, turizm amaçlı, oraya İBB denetiminde faytonlar koymak çok sorun değilmiş gibime geliyor. Sanki bir süre sonra yapılacakmış gibi benim tüm bu süreçler, tüm bu araştırmalardan edindiğim izlenim bu yönde.
Bizim izlenimimiz de bu yönde. Yani ikimizin izlenimi değil. Şu iş bir düzene girsin, şu araçlar bakalım Ada’nın ulaşım ihtiyacıyla nasıl uyum sağlayacak, onları da göreceğiz. Onların hepsini gördükten sonra yeni baştan fayton meselesini gündeme getirebiliriz diye düşünüyoruz.
O zaman bir rahat bir nefes alındı, en azından o keşmekeş bittiği için rahat bir nefes alındı… Peki yeni gelen elektrikli araçları gördünüz mü, onlarla ilgili yorumunuz var mı?
Gördüm, gittim gördüm. Fotoğraftakilerden çok değişik. Fotoğraflarda çok büyük gibi gözüküyor. Ama yanına vardığınızda insan boyundan daha kısa. Benim boyum onu geçiyor. İkincisi eni 2 metre, yani Ada açısından öyle Ada’nın sokaklarını kaplayacak gibi, gürültü patırtı öyle bir görüntü vermiyor.
Ses çıkmıyor zaten, ben denemesini yaptım, yani bence bir golf aracı.
Getirilen taksiler Ada’da kullanılan binlerce akülü araçtan daha büyük değil. Taksiler mesela çok daha küçük, minicik şeyler. Bunları deneyeceğiz. Ne kadar uyar ne kadar uymaz göreceğiz. Zaten Büyükşehir Belediyesi’nin, İmamoğlu’nun söylediği de şu: Çok hızlı bir şekilde ortaya çıkan boşluğu gidermek için yerine bir şey koymak için bunları temin ettik ama bununla sınırlı olacağız veya bunu sürdüreceğiz diye bir inadımız yok, kendi yerli imalatlarımızı yaptırabiliriz, Ada’ya uygun daha estetik şeyler bulabiliriz, bunun için yarışmalar açabiliriz diyorlar.
Zaten ilk kararlar alınırken, Ada ile ilgili bu konudaki tespitler yapılırken, 135 tane elektrikli araç alınmasıyla ilgili bir rakama rastladım. Bugün orada hizmete alınması planlanan araç sayısı 60. Dolayısıyla yani kabaca düşünürsek, tabii uygulamaya girdikten sonra kaç araca daha ihtiyaç olacak? Bunlar büyük müdür küçük müdür, renkleri uygun mudur değil midir, kararlar verilecek ama bir bu kadar daha oraya elektrikli araç alınacak gibi gözüküyor.
Göreceğiz, yaşayarak göreceğiz. Sistem ihtiyacımızı ne kadar karşılıyor? Bir de tabii fayton meselesi çözülemeyince Adalıların akülü araca yönelmesi sonucu binlerce elektrikli araç yığıldı Ada’ya. Onlar ne olacak? Onlar bu sürece nasıl bir uyum sağlayacak? Onlar kaldırılacak mı, kaldırılmayacaksa Adalar’da nasıl korunacak, bütün bunlar da bir sorun olarak burada duruyor.
O konuda da benim edindiğim bilgiler şu yönde: İlk etapta Ada’nın yaşlı halkı için belli sınır çerçevesinde bunların kullanımına izin verilmiş ama orada da şöyle suistimaller olmuş: işte anakarada yaşayan bir yaşlı tanıdığı üzerine bu elektrikli bisikletler diye geçiyor, onlardan alınmış ve sayı düşünüldüğünden çok fazla senin de tarif ettiğin gibi bir kaosa neden olacak bir sayıya ulaşmış. Bu araçların çalışmaya başlamasından sonra tamamen bu elektrikli motosikletlerin, bisikletlerin de bisiklet tipi elektrikli motosikletlerin de tamamen yasaklanacağı konusunu, hatta sahiplerine de yani bir an önce ya satın ya verin Ada’da bunların kullanımına izin verilmeyecek şekilde bilgilendirildiğini duydum, öğrendim.
Belli değil, daha henüz o aşamaya gelmiş değil. Çünkü bu motorlu araçlar çalışmaya başlasın bakalım taksi ve minibüsler var ya, tur yapacak yeni gelen, onlar bir çalışmaya başlasın, neye tekabül ediyor bu hangi ihtiyaca cevap veriyor? Ondan sonra adım adım akülü araçların kaderiyle ilgili planlama ona göre yapılacak.
Anladım.
Büyükşehir Belediyesi’nden söyledikleri şu: Mesela hasta ve yaşlılar için belki Adalar Belediyesi bir özel hizmet aracı ayarlayabilir. Onun için özel akülü araçları kaldırıp, onun yerine belediyenin hizmet verebileceği bir sistem kurulabilir diyorlar, yani çeşitli şeyler var. Göreceğiz.
Problemlerden biri bisiklet. Bisiklet ciddi bir problem. Mesela 20 çocuk geliyor, saati 10 liraya kiralıyorlar. Bu 20-30 kişi, bisiklet kullanmasını, Ada’nın yokuşlarını ve inişlerini bilmedikleri için kafalarını oraya buraya çarpıyor. Devrilip insanlara çarpıyorlar, Ada’da bisiklet çarpmasından yaralanmayan insan kalmadı neredeyse. Yılmış durumdayız çünkü. Çocuk bağıra çağıra, zıplata zıplata üstüne geliyor senin. Onlar nasıl düzen altına alınacak, tabii ki sorun.
Sorunu yaşamadığımız için idrak edemiyoruz. Burada şöyle bir başlık atabiliriz. “Adalılar bisiklete karşı.” Hayır, öyle değildir tabii ki… Şaka, kinaye yapıyorum..
Sokakta 20 tane çocuk bisiklet kullanmasını yarım yamalak öğrenmiş veya bilmiyor, üstüne üstüne geliyor senin. Ölümlü kazalar oluyor. Bisiklet kiralayan arkadaşlarla esnafla oturup konuşuyoruz biz, onlara diyoruz ki bakın bu faytoncuların başına gelen sizin de başınıza gelir, belediye el koyar, sonra kendisi işletir bisikletleri. Siz de günlük gelirinizden, imkânlarınızdan olursunuz, onun için kendinize gelin ve toparlanın. Uyarıları yapıyoruz yani onlara da, çünkü sonuçta dayanılır bir şey olmaktan çıkıyor.
Bisikletçiler faytoncuların kaderini görünce biraz korktular. Belediye, 250 bisikleti koyar, bunları da kaldırır. Böyle bir tehdit var.
Ben kimle konuşsam özellikle eski Adalılarla, Rum vatandaşlarla konuştuğumda, yani eskiye çok acayip bir özlem var, çok kaliteden bahsediliyor, işte faytoncuların kravatlı olmasından, her sokakta onlarca Rum evinin, Ermeni evinin, ailenin yaşantısından falan bahsediliyor. Adalar’da bu anlamda ne gibi değişiklikler oldu, bu değişim ne zaman ve neden başladı? İstersen en son bununla bitirelim.
Bizim geldiğimizde de çok sayıda Rum vardı ama, Ada’nın çoğunluğunun Rum olduğu dönemleri yaşayanlar da var. Hepsi Ada’daki Rumların Ermenilerin Ada’nın kültürüne, zenginliğine kattığı şeylerden bahsediyor. Ama bunun kıymetini geçmişte bildiklerinden çok emin değilim. Yani geçmişte biliyorsun 6 – 7 Eylül’ler Adalar’da da yaşandı. Her dönem kendi kültürünü yaratıyor, Adalar şimdi yine güzel. Ne yapalım keşke o Rumlar kalsaydı onlarla birlikte yaşamasını becerebilseydik. Bizim kabahatimiz o konuda çok. Onların kıymetini bilemedik, o farklılığın kıymetini bilemedik. Geçen bir yazı okuyordum, Osmanlı İmparatorluğu diyor, Balkan savaşıyla birlikte Hıristiyanları kaybedince imparatorluğun dengesi bozuldu, bir Müslüman imparatorluğa dönüştü. Halbuki bu farklılıklarıyla birlikte Osmanlı zengin biri imparatorluktu diyor. Sen buradan Hıristiyanı gönderiyorsun, saf bir Türk ve Müslüman ırk yarattığını zannediyorsun. Ama büyük bir kültürsüzlük geliyor arkasından ve büyük bir ilkellik geliyor.
Hâlâ bir ada kültürü var, adalı kültürü var. Ada’nın da cezbeden ve kendine bağlı olarak dönüştüren bir kimliği var. Çok az kalan Rumlara ve Ermenilere rağmen. Mesela Lefter bir simgeydi, yıllarca kapı komşumuzdu, arkadaşımız, dostumuzdu. Lefter’in varlığı çok önemliydi mesela Adalar’da, on yıllarca damgasını vurdu Adalar’a. Çok güzel anılarımız var, çok güzel şeyler yazdım, ben faytonları onun dilinden anlattım mesela.
Çok güzelmiş. Peki bu özellikle bir Arap turizminden, günübirlik turistlerin, yerlilerin, yabancıların ve de Arap yani tırnak içinde söylüyorum, çünkü hakikaten akın akın geliyorlar, ve bu Arap turistlerin de oradaki bir takım dengeleri işte bu restoranların kahvelerin, restoranların, eski kahvelerin restoranlara dönüşmesi gibi birtakım sorunlar da var. Belki bu faytonculuğun bozulmasının temelinde de bu yapıyı bozan turizm var, onu konuşmuştuk ama diğer yönlerden ne gibi bozulmalar, değişmeler var.
Ben Arap turizmini ve Arapları küçümseyen bir yaklaşımdan uzak durmaktan yanayım. Çünkü bir milliyetçi tepki var, geçmişten kalan. Arapları küçümseyen, onlar geldiler kültürümüzü bozdular vesaire şekilde Araplara o yönüyle bakan tavrı doğru bulmuyorum. Arap kültürü de dünyanın en zengin kültürlerinden biri. Arap edebiyatı dünyanın en zengin edebiyatlarından biri. Araplar dediğin zaman Fas’tan Suudi Arabistan’a kadar uzanan çok zengin bir coğrafya. Adalar’da faytona onlar meraklı, ata onlar meraklı olduğu için buraya özellikle onun için geliyorlardı. Ama Ada’nın içinde de dışında da böyle bir Arap düşmanı, Arapları küçümseyen milliyetçiliğe karşıyım.
Düşmanlık ve küçümseme anlamında değil. Benim anlatmak istediğim biraz daha para harcamak konusunda daha cömertler, daha çok para bize bırakıyorlar. Restoranlarda Arap tabağı diye bir tabak icad edildiğinden falan da bahsediliyor.
Ama bu Arapların günahı değil, bizim günahımız.
Peki bu anlamdaki bir artışta, turist sayısının artışında da bir değişim ve faytonların dışında da var mı?
Serkan, 20 sene önce Türkiye’ye 1 milyon turist geliyordu, şimdi 40 milyon turist geliyor, 40 misline çıktı. Ada’ya gelen turist sayısı da 40 misline çıktı. Kaçınılmaz bu, bütün mesele sen bu turizme düzgün hizmet veren, modernleşerek ve bunun kalitesini artırarak cevap veren bir şey oluşturabiliyor musun? Esas mesele o.
Biz daha çok gecekondu kültürü, daha alt sınıfları çekecek bir şey yarattık Ada’da. Onun için daha ucuz, daha kalitesine önem vermedikleri bir şeye dönüşüyor. Ada bu yüzden de ciddi bir kalite kaybına uğradı ama bu kalite kaybının nedeni gelen turistlerden, gelen günübirlikçilerden çok bize ait.
Kaliteli bir hizmet sunarsan, kaliteli müşteri toplarsın. Sonunda bir marketler zincirinin yeri haline geldi Ada. Bütün kahveler lokanta oldu, lokantalar günübirlikçilerin talepleriyle uyum sağladıkları için de kalite düştü.
Hem yerel yönetimlerin, hem bizlerin sorunu. Geldin çarşıyı dolaştın, gördün. Esnafta hiçbir estetik kaygı yok, yer zaptetmek dışında başka bir kaygıları yok. Sen Adalısın kardeşim, biraz renkli, göze hoş gelen şekilde süsle dükkânını. Mesela Migros’un dışı çirkinlik halinde. Eşyalar rastgele yığılmış. Sorumlusunu uyardık. İnsanlar Ada’ya ilk geldikleri zaman önce Migros’u görüyor, biraz estetiğe önem verin dedik. Ne bileyim, bir iki eşyayı birbirine paralel koyun. Estetik zevk meselesi ve topluma ait bir problem, Ada’nın her tarafı işportacı. Belediyenin günahı var ama adam kırık sandalyeyi koymuş, kırık masayı koymuş. Git daha düzgün bir masa getir, daha estetik bakımdan dikkat et. Yani Yunan adalarında o güzel estetik yerleri falan sadece belediyeler mi yaptırıyor, adamlarda zevk var yapıyorlar.
Peki Oral Çalışlar, gazeteci büyüğümüz, çok teşekkür ederim. Güzel bir yayın oldu. Adalar’ı seviyoruz. Adalıları seviyoruz. Gelmek de istiyoruz.
Bekliyoruz sizi. Severek karşılamaya hazırız.