Ana SayfaRÖPORTAJRÖPORTAJ | Burak Dalgın: “Türkiye’de orta sınıfın yok oluyor olması bir beceriksizlik...

RÖPORTAJ | Burak Dalgın: “Türkiye’de orta sınıfın yok oluyor olması bir beceriksizlik ya da yanlış politika sonucu değil, bilinçli bir tercihin sonucu”

DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Balıkesir Milletvekili Burak Dalgın: “Türkiye’de de Dünya’da da demokrasinin, hukuk devletinin temeli orta sınıftır. Hükümet oradan yeteri kadar oy alamadığını düşündüğü için buraya tamamen bir savaş açmış durumda”, “Ekonominin kötü olmasının tek başına iktidarı değiştirmediğini 2023 seçimlerinde gördük. Fakat o günden bu yana ‘hissedilen’ ekonomik sorunlar çok daha arttı. 31 Mart’ta halk iktidara sarı kart gösterebilir.”

Röportajın tamamını izlemek için:

“Hükümet rasyonel politikalara dönüş yaptı ama ekonomi politikalarında hala çok ciddi sorunlar var”

İktidar seçimlerden önce “Türkiye Ekonomi Modeli” adını verdikleri bir politika seti uyguluyordu. Muhalefet de bunu eleştirip rasyonel politikara dönmeyi vaat ediyordu. Seçimleri iktidar yeniden kazandı fakat kendi politikalarından değil, muhalefetin vaat ettiği ‘rasyonel politikalara dönüş’ten yana bir tercihte bulundu. Ekonominin başına Mehmet Şimşek getirildi ve seçimden öncesine göre 180 derecelik bir dönüş yaşandı ekonomide. Fakat aradan geçen zamana rağmen istenilen sonuçların alınamadığını, ekonomideki krizin derinleştiğini görüyoruz. Burada sorun neyden kaynaklanıyor? Muhalefet iktidara gelse neyi farklı yapacaktı?

Dediğiniz gibi hükümet çok ciddi bir U dönüşü yaptı. Hatırlayalım; Sayın Cumhurbaşkanı faizlerin daha da ineceğini söylüyordu TCMB faizi yüzde 8,5 iken, şimdi geldik %45’e. 8 ayda 8 tane faiz artırımı yapıldı. Rasyonel politikalarda Mehmet Şimşek, Nurettin Nebati döneminin tam tersi yönde yol alıyor.

Yalnız bu yol alınırken hükümetin ekonomi politikasında en az 3 tane eksik var:

Birincisi, ekonomi sadece ekonomiden ibaret değil. Tüm işleri bir arada yapmanız lazım. Bir yandan hukuk sistemini, bir yandan dış politikayı düzeltmeniz lazım, kurumları güçlendirmeniz lazım. TÜİK iyi bir örnek. TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarına vatandaşlar inanmıyorsa, TCMB Başkanı bile enflasyonu apartman görevlisi Sadık abiden enflasyonu test etmek durumunda kalıyorsa orada bir soru işareti vardır güven anlamında.

İkincisi; ekonomik programın külfetinin yüklenmesiyle ilgili bir sorun var. Ben bu külfetin fazlasıyla orta direğe yüklendiği kanaatindeyim. Mesela 2023’ten 2024’e geçerken vergilerdeki artış yüzde 75 oldu. Vatandaşın maaşı, geliri yüzde 75 arttı mı? Vergilerin çoğunun da dolaylı vergiler olduğunu, bordrolu çalışanların da kaynağından kesildiğini düşünürsek bu külfetin orta sınıfa yüklenmesi demek.

Üçüncüsü de ben hükümette bir kalkınma seferberliği görmüyorum. Ekonomiyi bir uçak gibi düşünürsek; pist kötüyse uçak kalkamaz. Pist iyiyse de uçak kalkacak demek değildir. Onun için de farklı mekanizmaların işlemesi lazım. İşte o mekanizmalar nedir dersek; düzgün bir eğitim sistemi, işleyen bir piyasa ekonomisi, katma değeri artırma odaklı bir sanayi stratejisi. Bunlar pek konuşulmuyor dikkat ederseniz.

“Türkiye’de de dünyada da orta sınıf demokrasinin ve hukuk devletinin direğidir, bu yüzden iktidar orta sınıfa savaş açtı”

Siz sık sık Türkiye’de orta sınıfın yok olduğunu ve hatta bilinçli olarak yok edildiğini söylüyorsunuz. Neden böyle düşünüyorsunuz? İktidar neden orta sınıfı tahrif etmek istiyor?

“Türkiye’de orta sınıfa karşı bir harp ilan edildi, bunun adını net koymak lazım. Birtakım beceriksizlikler, hatalar olabilir ama özünde bir tercih var burada.

Üç başlıkta düşünmek lazım bunu: İmkanlar, fırsatlar ve maliyetler.

Orta sınıfın imkanları giderek daralıyor. Bunu her şeyde görüyoruz. Pek çok ücret asgari ücrete doğru iniyor. Bazı şeylere erişmek orta sınıf için lüks haline geldi. Ücretlerin payına bakacak olursak hem milli gelirdeki pay hem de İSO 500 listesinde ücretlerin payı aşağı doğru iniyor.  Her 3 liranın 2 lirası dolaylı vergi ve bu da orta sınıfa yükleniyor. Gelir vergisi dilimleri yeteri kadar güncellenmiyor ve maaşlar kağıt üzerinde artarken üst vergi dilimine girip daha çok vergi ödüyor orta sınıftakiler. İmkanlar böyle, hiç parlak değil.

Fırsatlara gelecek olursak, fırsatlar da parlak değil. Orta sınıfın geleneksel hayali nedir: Bir ev, bir araba. Ortalama bir evin fiyatları büyükşehirlerde 3-4 milyona gelmiş durumda, bir giriş seviyesi araba  1 milyon liraya gelmiş durumda, kiraların geldiği hal durumda. Orta sınıf ‘durumum bugün iyi değil ama yarın iyi olacak’ bile diyemiyor.

Orta sınıfın hayalleri üç şeyle sınırlı hale geldi. Çok sık görüyoruz bunları:

  1. Geçmiş nostaljisi. Eski fotoğraflar, eski güzel günler… Eski günlerde güzel şeyler vardı evet ama kötü şeyler de vardı.
  2. Yurtdışını idealize etme. Evet yurtdışında güzel hayatlar da var ama ciddi zorluklar da var. Avrupa’da 6 yıl yaşamış biri olarak söylüyorum bunu.
  3. Yoksulluk, yoksunluk nostaljisi. Sobalı evlere özenmeler… Ben sobalı bir evde büyüdüm ve açıkçası özenilecek bir şey yoktu.

Bunlar neyden kaynaklanıyor? Yarına yönelik fırsatlar  eksik olduğu için kafalarda hızlı bir şekilde geçmişe yönelik özlem, yurtdışına yönelik bir idealize etme ve yoksulluğa övgü olarak karşımıza çıkıyor.

Üçüncüsü ise hürriyetler… Siz de bir yayıncı olarak çok iyi biliyorsunuzdur ki “tweeti yazıp yazıp siliyorum” ile ifade edilen bir durum var Türkiye’de…

Tüm bunlar bilinçli yapılıyor çünkü Orta Sınıf’a harp ilan etmiş bir hükümet var. Sebebi de Türkiye’de de Dünya’da da demokrasinin, hukuk devletinin temeli orta sınıftır. Hükümet oradan yeteri kadar oy alamadığını düşündüğü için buraya tamamen bir savaş açmış durumda.

“Emekli maaşları ile ilgili tartışmada problemin kaynağı nesiller arası adaletsizlik, çözümü ise istihdamı artırıp yatırımları teşvik edecek bir kalkınma programı”

Türkiye’de çok ciddi bir emeklilik, çok ciddi bir sosyal sigortalar problemi var. Hem erken emeklilik ile istihdamdan ayrılanlar var, hem sigorta sistemi S.O.S’ler veriyor hem de emekli maaşlarına yapılan zamlara büyük tepki var. Sizce bu sorun nasıl çözülebilir?

Problemin kaynağı nesiller arası adaletsizlik. Bugünkü seçmeni mutlu etmek için bir şeyler veriyorsunuz ve bunun bedelini gelecek nesiller ödüyor. Muazzam bir asimetri var. O yüzden mali kuralın ve benzeri şeylerin çalışması lazım ki siyasetçiler bugünü kurtarmak için yarını heba etmesinler.

Türkiye’de tabloya genel olarak bir bakalım: 85 milyonluk ülkede 32 milyon kişi çalışıyor. Benzer nüfusu olan Almanya’da 46 milyon kişi çalışıyor. Çalışma çağındaki 10 kadından 3 tanesi bile çalışmıyor. OECD ülkelerinin ortalaması 10 kadından 7’si. Temel olarak daha fazla insanın istihdamda olması lazım. 16 milyon emeklimiz, 5 milyon memurumuz var. Bu tabii sürdürülebilir bir tablo değil. Üstelik daha Türkiye’nin ortanca yaşı 33,5. Yani nüfusun yarısı 33,5 yaşın altında, yarısı da üstünde. Bu sayı 40’lara geldiğinde çok daha ağır bir tabloyla karşı karşıya gelme ihtimalimiz var.

Tüm bunların neticesinde herkesin mutsuz olduğu bir tabloyla karşılaşıyoruz. Gençler diyor ki ‘Genç emeklilerin maaşını ben niye ödüyorum?’, emekliler diyor ki ‘Üç kuruş parayla ben nasıl geçineceğim?’. Bugünden sonra buradan çıkışın en bariz yolu istihdamı artırmak. Türkiye’nin bu istihdamı 32 milyondan 40 milyona doğru acilen taşıması lazım ki bu sosyal güvenlik sistemi işlesin, emekliler makul maaşlarına kavuşsunlar ve ekonomi işlerliğini kazansınlar. 32 milyon kişi çalışıp 16 milyon emekli ile bu işi götürürsek kimseyi mutlu edemeyiz. O yüzden istihdamı artıran, yatırımı önceleyen bir katılım hamlesi şart.

“Halk 31 Mart seçimlerinde, Cumhurbaşkanlığı seçiminde göstermediği sarı kartı iktidara gösterebilir”

Muhalefet Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde ekonominin çok kötü olmasının tek başına iktidarı değiştirebileceğini düşünüyordu. 14-28 Mayıs’ta boş tencere neden iktidarı değiştirmedi? 31 Mart’ta bu anlamda bir farklılık olur mu?

2023 seçimlerine giderken ekonominin bazı alanları çok alarm veriyordu ama öbür taraftan bazı alanlarda ise ucuz kredilerle hareketlendirilen sektörler vardı. Bunun neticesinde istihdam artıyordu. Ekonomik büyüme toplumun tamamına yansımasa da belli bir kesimine yansıyordu.

Üstelik büyükşehirler dışında yaşayan vatandaşlarımız için de ekonomik zorluklar çok fazla hissedilmemişti. Makro rakamlara bakarsanız çok büyük sıkıntılar vardı ekonomide ama günlük hayatta çok da dramatik durumlar yoktu. Seçime gidilirken benzin-mazot 18-19 liraydı, bugün 40 lira. Dolar kuru 20 liranın altında tutuluyordu, bugün 30 liranın üzerinde.

Daha da önemlisi hissedilen negatif durumu vatandaşın bir yere kanalize etmesi gerekiyordu. Demek ki muhalefet olarak yeterince ikna edememişiz ki vatandaşımız bir alternatife teveccüh etmemiş.

Özetle “ekonomi kötüyse iktidar gider” gibi direkt bir bağ söz konusu değil.

31 Mart seçimlerinde ise ekonomideki durumun sandığa yansıma ihtimali bence daha kuvvetli bir ihtimal. Mayıs 2023’ten beri neler olduğuna bakalım: Dolar 30 liranın üzerine çıktı, Merkez Bankası faizi 5 kattan daha fazla artırdı, benzin-mazot ikiye katladı ve pek çok ürünün fiyatı yüzde elliden fazla arttı. Yani TÜİK’in ‘hissedilen enflasyon’ dediği şey doz olarak arttı.

İkincisi ise Sayın Cumhurbaşkanı’nın şahsına bağlılığı olan ve bu yüzden başkasına eli gitmeyen seçmenin başka yerlere gitme ihtimali var.

Üçüncüsü ise kampanya süreci etkili olacaktır. Adaylar bunu ne kadar kullanabilecek bilmiyorum ama… Genel Başkanımız Ali Babacan’ın bir sarı kart metaforu var biliyorsunuz ki; bu seçimin iktidara bir ikaz anlamında sarı kart olduğunu ifade eden.

Bu seçim iktidarın değişmeyeceği ama iktidara bir ikazın gidebileceği bir seçim. Sonuçlarını tabii 1 Nisan sabahı hep birlikte göreceğiz.

“Türkiye’nin uzay programlarında olması olumlu”

Türkiye’nin uzay çalışmalarını başarılı buluyor ve destekliyor musunuz?

Türkiye’nin uzay çalışmalarını bir kelimeyle değerlendirmek gerekirse ‘olumlu’ ya da ‘iyi’ olarak değerlendiriyorum ama birkaç kelimeyle söylemek gerekirse ‘inşallah daha iyi olur’ diyorum.

Türkiye’nin uzay programlarında olması lazım. Çünkü orası hakikaten yeni bir alan ve Türkiye’nin ufkunun genişlemesi açısından önemli. Bir başka neden de yeni nesillere ilham vermesi açısından önemli. Bugün 8 yaşında bir çocuğumuz o astronotu gördüğünde ilham alıyor, ufku açılıyor ve belki bambaşka şeylerin tohumu atılıyor. Üçüncüsü ise bu tip programlar -savunma sanayi de böyledir- ticari uygulamaların günlük uygulamalara çok fazla taşması var. Örneğin internet, örneğin MR. Bunlar savunma ve uzay çalışmaları sonucunda genel hayata katılmış şeyler. O yüzden genel olarak olumlu Türkiye’nin bu işlerin içerisinde olması. İnşallah daha iyi olur dediğim ise; umulur ki kendi uydumuzu, kendi ekipmanımızı ve daha fazla insanımızı uzaya yollayabiliriz. Hindistan ve Japonya örneklerini görmüşsünüzdür. İki ülke de 100 milyon dolar civarında paralarla uydu programları yaptılar, Ay’a insansız uydular gönderdiler. Biz yarısı fiyatına uzaya insan gönderdik. Demek ki kaynakları daha etkin harcayarak inşallah taşın üstüne

- Advertisment -