Ana SayfaÖZEL HABERRÖPORTAJ | “Çin’de tutuklu Türk vatandaşları var. Hükümet iadeleri için hiçbir adım...

RÖPORTAJ | “Çin’de tutuklu Türk vatandaşları var. Hükümet iadeleri için hiçbir adım atmıyor”

İYİ Parti Aydın Milletvekili Aydın Adnan Sezgin: “Oradaki Türk vatandaşlarına karşı bu denli kayıtsız kalmamız affedilebilecek bir tutum değil. (…) ‘ABD’liler, İngilizler, Fransızlar böyle iddia ediyor. O zaman biz uzak duralım’ anlayışı sorumluluktan kaçmaktır. Çin’den alınacak bir avuç dolar için kendini inkâr etmektir. (…) Benim için o insanların bizim soydaşımız olması, Türkçeyi Anadolu Türkçesine benzer bir şekilde konuşmaları, kültürel yakınlıkları önemli ama bu konu her şeyden önce bir evrensel insan hakları meselesidir.”

İYİ Parti Aydın Milletvekili Emekli Büyükelçi Aydın Adnan Sezgin ile BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet’in devam etmekte olan Çin ziyaretini, Çin’de kamplarda tutulan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Uygurları ve Uygur meselesinin arkasında ABD’nin ve Batı dünyasının olduğu iddialarını konuştuk.

Aydın Adnan Sezgin ile İYİ Parti’nin “Anlat İstanbul” programının Sultanahmet çalışmaları sırasında görüştük.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet’in Çin ziyareti devam ediyor. Ziyaret dünya kamuoyunda özellikle, Türkiye’yi de yakından ilgilendiren Uygur Özerk Bölgesi’ndeki toplama kampları yönüyle izleniyor. Sizin ziyaretle ilgili değerlendirmeleriniz nasıl?

Çin rejiminin insan haklarıyla ilgili organlara şeffaf davranacağına hiç inanmıyorum. Yapılan ziyaretin mevcut olandan farklı bir uygulamaya zemin oluşturacak bilgiler derleyebileceğine emin değilim.

Tabii ki Bachelet’in iyi niyetinden şüphe etmiyorum. Fakat açıkçası bunun bir tiyatro piyesinin ötesinde bir sonuç vereceğini, orada gerçekte ne olduğuyla ilgili bilgi verebilecek bir sonuç çıkacağını sanmıyorum.

Rejimin bu ziyareti istismar etmesinden de endişe ediyorum. İşte “BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri geldi, ne kadar şeffafız. Biz sadece suçluları kapatıyoruz içeri” gibi açıklamalar yapmak için kullanabilir bu ziyareti.

Çünkü maalesef İslam Konferansı Örgütü’nün ziyareti sonrası hem İslam Konferansı hem rejim çok yanlış sonuçlara varıp, yanlış açıklamalar yaptılar. Bu bizi çok üzdü.

Ben de İnsan Hakları Konseyi’nde çalıştım. O konseyin işlevselliğine saygı duyuyorum. Bu konuyla daha derin bir şekilde ilgilenmelerini temenni ediyorum.

Ukrayna’daki savaşı bir kenara alıyorum; Çin’in Doğu Türkistan’da, Şincan bölgesinde yaptıkları şu anda dünyada insan hakları alanında yapılan en büyük, en sistematik ve en uzun vadeli zulümdür.

BM adına insan hakları konusunda uzmanlaşmış en önemli organ olan BM İnsan Hakları Komiserliği’nin en önemli meselesi de bu olmalı icap ediyor.

Bachelet, bu ziyarette her şeyi göremeyecektir. Ama umarım ziyaret, kurumun bu konuyla daha derin, daha yoğun ve istikrarlı bir şekilde ilgilenmesine vesile olur.

“Sayısıyla ilgili kesin bilgilerimiz yok ama orada tutulan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının olduğunu kesin olarak biliyoruz”

Bu konuyla ilgili bir önemli mesele de oradaki kamplarda zorla tutulan ve son 4-5 yıldır yakınlarının telefon irtibatı bile kuramadığı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları… En azından Türkiye’de ya da başka ülkelerde yakınları olanlardan konuşanlar sayesinde bu durumdan haberdarız. Devlet nezdinde kamuoyuna yönelik hiçbir açıklama yapılmadı bununla ilgili. Bu açıdan konu sadece “akraba toplum” ya da “din kardeşliği” gibi eksenlerin dışında doğrudan kendi alıkonulmuş vatandaşlarından dolayı da Türkiye’yi ilgilendiriyor. Sorunun bu yönüne dair görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sayısıyla ilgili kesin bilgilerimiz yok ama orada tutulan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının olduğunu kesin olarak biliyoruz. Hükümetten bu insanlarımızın Türkiye’ye iadelerini sağlamak için gerekeni süratle yapmasını talep ediyoruz.

Dışişleri Bakanı gitti. Cumhurbaşkanının teması oldu. Çin dışişleri bakanı buraya geldi.

Biz bu vatandaşlarımızla ilgili detaylı bilgi çağrısında bulunduk. Ama sonuçta hiçbir adım atılmadı.

Maalesef Türkiye bu konuda çok çekingen davranıyor. Bu çekingenlik Türkiye’nin ait olması gereken değerlerle de insan haklarıyla da hiç bağdaşmıyor.

Geçenlerde Konrad Adenauer Vakfı’nın Başkent Üniversitesi’yle birlikte düzenlediği bir uluslararası toplantıya katıldım. Orada konuşmacılardan biri, “Türkiye’yi BM’de Çin’e karşı bildiriyi imzalatmaya zar zor ikna ettik” minvalinde bir şey söyledi. Bunlar beni sarsıyor. Hele oradaki Türk vatandaşlarına karşı bu denli kayıtsız kalmamız affedilebilecek bir tutum değil.

“‘ABD’liler, İngilizler, Fransızlar böyle iddia ediyor. O zaman biz uzak duralım’ anlayışı yanılsamadır, sorumluluktan kaçmaktır”

Türkiye’de Uygur konusunun Batı dünyası tarafından Çin aleyhinde bir propaganda malzemesi olarak kullanıldığı değerlendirmeleri yapılıyor. Bunlarla ilgili yorumunuz nedir?

Benim için “ABD, Batı ülkeleri Çin’e karşı bu meseleyi istismar ediyor” anlayışı, sorumluluk üstlenmemek için bir mazeretten öte bir anlam ifade etmiyor ve çok yanlış bir yaklaşım.

ABD’liler saat 12’de “bakın saat 12” derse, “bu doğru değil” mi diyeceğiz.

Bakın ben soykırım terimini kullanmıyorum ama uygulamayı soykırımla özdeşleştiren birçok rapor var. Bu kadar rapor varken “ABD’liler, İngilizler, Fransızlar böyle iddia ediyor. O zaman biz uzak duralım” anlayışına girmek tam bir yanılsamadır, sorumluluktan kaçmaktır. Çin’den alınacak bir avuç dolar için kendini inkâr etmektir. Çok üzülüyorum bu konuda.

Benim için o insanların bizim soydaşımız olması, Türkçeyi Anadolu Türkçesine benzer bir şekilde konuşmaları, kültürel yakınlıkları önemli ama bu konu her şeyden önce bir evrensel insan hakları meselesidir. Müstebit Çin rejiminin zulmü reva gördüğü bu toplum, insan olmaktan kaynaklanan tüm haklarına sahip olmalıdır. İnsan hakları boyutunda çok vahim bir durum var ve bunu bu tip sorumluluktan kaçma bahaneleriyle örtemezler.

- Advertisment -