Hizbullah’ın içinden çıkan HÜDA-PAR’ın Cumhur İttifakı’na katılmak için görüşmelere başlamasının ardından muhalefet cenahından gelen tepkileri ve oluşan tartışmayı, 2021’de partisinden istifa eden HÜDA-PAR’ın eski İstanbul İl Başkanı Erdal Elibüyük ile konuştuk.
“Erdoğan’ın ‘yok’ dediği Kürt meselesi, HÜDA-PAR için ülkenin birinci sorunu”
HÜDA-PAR’ın Cumhur İttifakı’na katılma yönündeki tavrını ve muhtemelen katılımıyla sonuçlanacak süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle HÜDA-PAR’ın Cumhur İttifakı’na katılmasının ötesinde, mevcut siyasi yapıda partilerin ittifaklara dahil olmasını saygıyla karşılıyorum. Mevcut siyasi yapı ittifakları gerekli kılıyor çünkü.
Yani partilerin bir ittifaka dahil olması üzerine değil ittifaka dahil olurken hangi ilkeler üzerinde mutabakat yapmış oldukları üzerine konuşmak lazım.
Kurucusu olduğum, üst kademelerinde görev yaptığım, üç dönem İstanbul il başkanlığını yaptığım HÜDA-PAR’ın yola çıkarken sistemi dönüştürmek hedefi ve sistemin yol açtığı temel sorunlara itirazı vardı.
AK Parti’yle hangi ilkeler üzerinde bir mutabakat metni oluşturuldu? Bunun tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Bunu şu anda bilmiyoruz.
Kürt meselesi, ana dilde eğitim, Kürtçenin resmi dil olarak tanınması gibi sistemin yarattığı, uzun yıllardır tartışılan sorunlar var. Bir ara Erdoğan’ın çözme niyetiyle dokunduğu ama şu anda “Kürt meselesi diye bir mesele yok” dediği Kürt meselesi için HÜDA-PAR, “Ülkenin birinci sorunu ve benim de önceliğim” diyor.
Bununla ilgili hangi müşterekler oluşturuldu, MHP bunlara ne cevap verdi, bu soruların yanıtlarını henüz bilmiyoruz.
Uzun yıllar beraber siyaset yaptığımız arkadaşların sadece milletvekilliği üzerinden, Erdoğan’ın kazanması üzerinden böyle bir ittifak yaptıklarını düşünmek istemiyorum.
“HÜDA-PAR’ın ittifaka katılımı ‘öteleme’ üzerinden olursa seçimden sonra sorun yaratır”
HÜDA-PAR’ın, Kürt meselesi hakkında parti olarak savunduğu talepleri şu anda Cumhur İttifakı’na kabul ettirme olasılığı görüyor musunuz?
Cumhur İttifakı kendi eliyle oturtmuş olduğu bu sistemde ilk defa kaybedeceğini hissetti. O yüzden de esaslı sorunları şu anda pek masaya koyduğunu düşünmüyorum.
Her ne kadar Cumhur İttifakı’nın lokomotifi AK Parti olsa da beraber ittifak içinde olduğu MHP varlığını göz ardı edemeyiz.
Partiler ilkeler üzerinden ittifak yapar. Yeniden Refah Partililer, Cumhur İttifakı’na katılmak için sundukları yirmi civarı maddeyi kabul ettirdiklerini söylediler. Daha sonra AK Parti’den cılız da olsa “hayır bu maddeler daha kabul edilmedi” gibi sesler gelmeye başladı.
Bu durumdan, seçimden önce ittifakın genişlemesi için bazı şeyleri oldubittiye getirelim ama seçimden sonra da bunları konuşmayalım gibi bir öteleme hali izlenimi aldım.
HÜDA-PAR’ın ittifaka katılımı da bu şüphelendiğim “öteleme” hali içinde olursa belki kısa vadede Cumhur İttifakı için kazançlı olur ama seçimden sonra ittifak içinde de sorunlar çıkartır.
HÜDA-PAR, bahsettiğim taleplerinden vazgeçerse zaten ittifak açısından sıkıntı yok. Ama vazgeçmezse, bu taleplerin ısrarla arkasında durursa ittifakta çatlağa yol açar.
HÜDA-PAR’ın ittifaka katılmak için Kürt meselesindeki taleplerinden vazgeçtiği gibi bir izlenim vermesi tabanında, kendisine sempati duyanlarda, Cumhur İttifakı’na getirebileceği potansiyel seçmende nasıl bir karşılık yaratır?
Rahatsızlık oluşturur. En başta uzun yıllar partiye emek vermiş bir insan olarak bu beni rahatsız eder.
Sadece Kürt meselesi üzerinden de söylemiyorum. Ülkenin çok temel sorunları var. Bu temel sorunlara yönelik de HÜDA-PAR’ın çok değerli bir duruşu var. Çok değerli ve esaslı çözüm önerileri var. Bu duruşu akamete uğratacak, bu duruştan geri adım attıracak her ittifak zarar verir.
Eğer bu ittifak sadece seçimden ibaret bir ittifak olacaksa, yani “Cumhurbaşkanlığında sizi destekleyelim, biz sadece Meclis’te temsiliyet alalım, seçimden sonra herkes kendi yoluna” şeklinde bir ittifak olacaksa bunun da artıları var, eksileri var, riskleri var. Bu riski almışlarsa hesabını da yapmışlardır, yapmaları gerekir.
“HÜDA-PAR ile Hizbullah arasında bir ilişkiye şahit olmadım”
HÜD-PAR’ın Cumhur İttifakı’na katılmasının gündeme gelmesiyle birlikte, HÜDA-PAR’ın Hizbullah geçmişi ve ilişkisiyle ilgili tartışmalar başladı. HÜDA-PAR ile Hizbullah ilişkisi nedir?
On yıldan fazla HÜDA-PAR’da görev yaptım. Böyle bir ilişkiye şahit olmadım. 90’lı yıllarda bir Hizbullah gerçeği vardı. 2001’den sonra da silahı bıraktığını söylüyor.
O zaman toplumun önünde olan siyasetçisinden akademisyenine, aydınından entelektüeline insanların şunu düşünmesi gerekir; “silah bıraktım, artık toplumsal bir harekete dönüşmek istiyorum, sivilleşmek istiyorum” diyen bir harekete şans verilmeli, önü kapatılmamalı. Bu hepimizin faydasına olur, ülkenin faydasına olur.
“On yıldır partinin varlığını bile meşru görmeyenler HÜDA-PAR’ı büyük bir iştiyakla savunmaya başladı”
İktidar cenahı uzun süredir günlük siyasi tartışmalarda HDP’ye ve HDP üzerinden de muhalefete “terör bağlantılı”, “terörle iltisaklı” suçlaması yapıyordu. Şimdi de muhalefet cenahından Cumhur İttifakı’na HÜDA-PAR üzerinden aynı suçlamalar yöneltilmeye başladı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Amiyane bir tabir olacak ama iki taraf da bir horoz dövüşü yaptırmak istiyor. Bu çok tehlikeli bir yol.
HDP üzerinden HÜDA-PAR, HÜDA-PAR üzerinden HDP karşıtlığı oluşturmak şu anda bölgede ateşle oynamaktır. Geçmiş tecrübeler bunu gösterdi.
Umarım iki taraf da bu tartışmanın yol açabileceği tehlikeleri görür. Daha önce de seçim süreçlerinde saldırılar oldu, çatışma dönemleri oldu. Buradan kazanan çıkmaz. Dilin yumuşaması lazım.
İlkesel bakıyorum meseleye. HDP için de söylüyorum. HDP’nin şiddeti meşrulaştıracak bir dili terk etmesi lazım. Kürt sorununun çözümüne hizmet etmek isteniyorsa şiddetin tamamen terk edilmesi lazım.
Bununla beraber HDP’nin siyasetteki varlığını ve meşruiyetini sorgulamıyorum. Kapatılmasına da karşıyım.
Birkaç yıl sonra, başka bir seçim döneminde AK Parti’nin HDP’yle ittifak yapmayacağını kim garanti edebilir?
“Yanımda değilsen düşmanımsın” dili doğru değil. Hem hükümet yanlısı yazar-çizerlerin hem de Millet İttifakı yanlısı yazar-çizerlerin bu dili kaşıdıklarını, iki partiyi karşı karşıya getirdiklerini düşünüyorum.
Birkaç gündür HÜDA-PAR’ı gündeme getiren insanlara bakalım. On yıldır partinin varlığını bile meşru görmeyenler, uzun yıllar randevu vermeyenler, verilen röportajları yayımlamaktan bile imtina edenler, HÜDA-PAR’ın varlığından ilk kez haberleri olmuş gibi büyük bir iştiyakla savunmaya başladı.
Herkes bulunduğu pozisyona göre tavır alıyor, onu da anlıyorum. Ama bulunduğu sırça köşkten, bu iki partinin tabanlarını birbirine karşı kışkırtacak, düşmanlaştıracak yazılar yazanlar, tweet atanlar bölgenin gerçeklerini bilmiyor.
Yarın bölge bir ateş çemberine dönerse onlara hiçbir şey olmaz ama bu partilerin tabanlarındaki insanlar zarar görür. Bu uyarıyı da yapmış olayım.
Ayrıca PKK’nın ve Hizbullah’ın kıyaslanması çok da doğru değil. Talepleri çok farklı olduğu gibi PKK’nın elinde halen silah var; diğeri silahı ve şiddeti yirmi yıl önce reddetmiş. Bu eksende yapılan yorumlar çok da doğruyu yansıtmıyor.
“İki ittifak da bu tartışmalarda ya suskun kalıyor ya da kaçak güreşiyor”
Hem iktidar tarafında hem muhalefet tarafında Kürt meselesiyle ilgili talepleri savunan, Kürdistan kavramını kullanan partilerin olması Kürt meselesindeki talepler açısından nasıl sonuçlar doğurur?
Tartışmanın öne çıkartılan kavramlar üzerinden yapılmasını sağlıklı bulmuyorum.
Kürt meselesini bir asırdır ret ve inkâr üzerine kurulu bir sistemin önümüze koymuş olduğu kocaman bir sorun olarak bulduk.
Yani Kürdistan denildiği zaman Batı’da ne akla geliyor? PKK ve PKK’nın terör eylemleri geliyor.
Peki doğuda böyle bir sorunun olmadığını söylemek akla neleri getiriyor? 1990’lı yıllardaki faili meçhulleri, karanlık yapıları.
Geçenlerde Bursaspor maçında Yeşil kod adlı tetikçi ve beyaz Toros pankartları açıldı. Bakın bu stadyumlara bile yansıdı. Bunlar tesadüfen birkaç insanın yapmış olduğu şeyler değil.
Var olan sorunun ne sistemin bakış açısı üzerinden ne de PKK’nın eylemleri ve durduğu yerden değerlendirilmesini doğru bulmam.
Nihayetinde bir coğrafya var. Bu coğrafyada yaşayan bir halk var. Bu halkın da talepleri var. Kürdistan coğrafyasının siyasi bir statüye kavuşturulması anlamında değil ama bir coğrafyanın varlığı ve üzerindeki halkın talepleri çerçevesinde konuşulacaksa tabii ki sağlıklı bir yere varabilir.
Ancak o şu andaki yürüyen, yürütülen tartışmalar soruna çözüm odaklı değil. İki ittifak da şu anda kendi siyasi bekalarını önceledikleri için bu tartışmalarda ya suskun kalıyor ya da tabiri caizse kaçak güreşiyor.
Tartışmanın tarafları ise yıpratılıyor. HÜDA-PAR da bunlardan biri.
Sorunun çözümü için katkı sunacak her konuşma, her çalışma değerlidir. Ancak Türkiye şu anda seçim sathımailinde ve bu anlayıştan uzaklaştı; kutuplaştıran, ötekileştiren ve sürekli düşmanlaştıran bir noktaya evrildi.
Bu seçime kadar da artarak devam edeceğe benziyor. Burada bütün siyasi partilere, başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere Cumhur İttifakı’nın bütün bileşenlerine, Millet İttifakı’nın bütün bileşenlerine tüm siyasi aktörlere büyük sorumluluk düşüyor.