Ana SayfaHaberler“Türkiye’de vicdani retçiler, terör propagandası yapmakla suçlanıyor”

“Türkiye’de vicdani retçiler, terör propagandası yapmakla suçlanıyor”

15 Mayıs Dünya Vicdani Ret Hakkı Günü vesilesi ile, Vicdani Ret Derneği Eş Başkanı Av. Gökhan Soysal ile Türkiye’deki zorunlu askerlik uygulamasını, vicdani ret kararının nasıl açıklandığını, vicdani ret açıklayanların ne tarz süreçlerle karşılaştığını ve kadın vicdani retçileri konuştuk.

Serbest TV’de izlemek için:

SerbestPod’da dinlemek için:

Dilerseniz kavram üzerinden konuşmaya başlayalım. Nedir vicdani ret hakkı?

Vicdani ret, en temel anlamı ile zorunlu askerliğin reddi anlamına gelir. Bu, vicdani retçilerin kendi kanaatlerine göre değişir. Sonuçta vicdana ilişkin bir durum olduğu için, ne kadar vicdani retçi varsa potansiyel olarak o kadar da vicdani ret tanımı olduğunu söyleyebiliriz.  Ancak genel başlıklar altında toplarsak şimdiye kadar vicdani ret hakkı bağlamında; Yahova Şahitleri, anarşistler veya farklı grupların vicdani retçi olduğu görülmektedir. Fakat meselenin özü itibariyle, başında da dediğim gibi vicdani ret hakkı, zorunlu askerliğin reddi anlamına gelir. Çünkü hem milliyetçi hem de vicdani retçi olan bireyler dahi görüldü. Müslüman vicdani retçiler de var. Farklı şekillerde kendi tanımlayan vicdani retçiler de var.

Peki bize sizin eş başkanı olduğunuz Vicdani Ret Derneği’nden bahseder misiniz? Derneğiniz ne zaman kuruldu? Ne tarz faaliyetler yürütülüyor derneğinizde?

Vicdani Ret Derneği, 2013 yılında kuruldu. Açıkçası kuruluşumuz sürekli tarihi olaylara denk geliyor. 2013’te Gezi ayaklanması başlamıştı. Yıllar içerisinde her 15 Mayıs’ta çeşitli etkinlikler gerçekleştiriyorduk. Ama şimdi de mesela Soma katliamının yıldönümü. Bu arada Soma katliamında hayatını kaybedenleri de analım bu vesile ile.

Biz 2013 yılında kurulduğumuz andan itibaren özellikle yaşadığımız topraklarda militarizm bakımından önemli günlerde kamuoyunda sesimizi daha gür çıkartmaya çalışan bir derneğiz. Ancak, ülkenin içinde bulunduğu durum itibariyle bu etkinliklerimiz yer olarak çeşitli biçimler değiştirdi. Örneğin eskiden sokaklarda, karakol önlerinde, vicdani retçilere baskı uygulayan kurumların önünde çeşitli eylemlerimiz olurken maalesef son süreçte baskılar nedeniyle bunları gerçekleştiremiyoruz. Koronavirüs pandemisinden itibaren de birçok derneğin yaşadığı gibi artık internet üzerinden çeşitli etkinlikler gerçekleştirebilmek durumunda kaldık.

Vicdani retçilerin en çok sorun yaşadığı durum hukuki anlamda oluyordu. 2013 yılında biz derneğimizi kurduğumuzdan beri vicdani retçilerin yaşadığı hukuksal sorunları en aza indirdiğimizi söyleyebiliriz.

Ayrıca vicdani ret hakkının öğrenilmesi, yaygınlaştırılması bağlamında çeşitli etkinliklerimiz oluyor. Dernek olarak amaçlarımızdan birisi sadece vicdani ret hakkı ile ilgili çalışma yapmak değildi, çünkü Vicdani Ret Derneği’ni oluşturan bireyler olarak çoğumuz anti-militarist / savaş karşıtı kişiler olduğumuz için bu yolda da çeşitli etkinliklerimiz de olacaktı. Örneğin şüpheli asker ölümlerini takip etmek gibi bir amacımız vardı fakat maalesef vicdani ret hakkı konusunda olması gereken düzenlemeler gerçekleştirilmediği için hala vicdani ret hakkının kabul edilmesi mücadelemizi yürütüyoruz. Ancak dediğim gibi şüpheli asker ölümlerinden tutun, birçok konuda çeşitli etkinliklerimiz her zaman hayalimizde vardı, umarım ileride bunları gerçekleştirebiliriz. Çeşitli hedeflerimiz var, LGBTİ bireylerin zorunlu askerlik bağlamında yaşadıkları zorlukları en aza indirmek gibi, bunları da elimizden geldiğince dile getirmeye, yerine getirmeye çalışıyoruz.

Bu sene 15 Mayıs’a yaklaşırken çeşitli vicdani retçilerin kısa videolarını yayınlıyoruz. Şu anda çalışmalarımız bu şekilde devam ediyor.

Türk Ceza Kanunu’nun 318 numaralı maddesinde Halkı Askerlikten Soğutma diye bir suç bulunuyor. Siz, dernek olarak yürüttüğünüz faaliyetlerde bu ceza kanununa maruz kaldınız mı?

Evet. TCK’nın 318. maddesine maruz kaldık. Ancak şunu söylemek lazım, eskisi kadar sık karşılaşmıyoruz. Bunun sebebi de, vicdani retçilerin ve anti-militaristlerin sürdürdüğü mücadele olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü en son kanun maddesinde bir değişiklik gerçekleştirildi AİHM kararları doğrultusunda. Mahkemeden tazminat yememek için kanunun içeriği değiştirildi. O saatten sonra açılan davaların neredeyse hepsi beraat ile sonuçlanıyor. Ancak bu durum, bu suçtan dolayı soruşturulmamızın önünde bir engel değil. En son derneğimize internet sitesi üzerinden kayıt olan arkadaşımız da Halkı Askerlikten Soğutma suçlaması ile yargılandı. Beraat etti sonunda fakat bu süreç onun üzerinde bir baskı oluşturuyor.

Ülkenin içerisinde bulunduğu süreçte bu suçlamanın şekli de değişti. Eskiden vicdani retçiler sürekli olarak TCK 318’den yargılanırken, son zamanlarda ucu açık, belirsiz bir madde olan örgüt propagandası suçlaması ile de karşılaşıyoruz. Vicdani ret hakkı sonuçta savaş karşıtı bir hak ve coğrafyamızda yaşanan savaş aleyhine bir beyanda bulunduğunuzda sürekli kendinizi baskı altında hissediyorsunuz. Örneğin Suriye’deki TSK varlığını tartışmaya açtığınız zaman dahi hemen TCK 318’den de değil artık, terör propagandası suçlaması ile soruşturuluyorsunuz.

TCK 318’deki Halkı Askerlikten Soğutma maddesi açısından son zamanlarda bir azalma yaşandı. Ancak maalesef Türkiye’deki ifade özgürlüğü oldukça yara almış durumda. Eskiden de muhteşem değildi evet ama şimdi artık ağzını her açan, aykırı bir şey söyleyen herkes terörist olarak yaftalanabiliyor. Eskiden en azından belirli aşamalardan geçmesi gerekiyordu birisinin terörist olarak değerlendirilmesi için.

Maalesef şu anda durumumuz bu. Bu madde hala duruyor. Bu madde bir Demokles kılıcı gibi çünkü Halkı Askerlikten Soğutma suçu, şikâyete tabi olan bir suç değil. Savcıların gördüğünde resen harekete geçebileceği bir suç. Eskiden de böyle oluyordu, basında bir haber çıkması yeterli oluyordu. Şimdi dediğim gibi, yasadaki değişiklikten sonra savcılar kendileri harekete geçmek yerine kendilerine bir şikâyet gelirse onun üzerinden harekete geçip bundan dolayı soruşturma yürütüyorlar. Ama her zaman beraat ile sonuçlanıyor bu dava. Şu anda internet sitemizden bizi görüp savcılığa şikâyet eden, CİMER’e şikayet eden “muhbir vatandaş” dediğimiz insanlar da olabiliyor. Son soruşturmalar o şekilde olmuştu.    

Türkiye’de nasıl bir yol izlemesi gerekiyor vicdani ret açıklamak isteyen insanlar?

Şöyle bir yol izlemesi gerekiyor, diyemiyoruz. Çünkü AİHM kararlarında da belirtildiği üzere kişinin vicdani ret hakkını ileri sürebileceği herhangi bir mekanizma üretmemiş Türkiye. Ben, bir vicdani retçi olarak herhangi bir yere başvuramıyorum. AİHM, sadece bu mekanizmanın oluşturulmamasını dahi, din ve vicdan özgürlüğünün ihlali olarak değerlendiriyor.

Biz yasal anlamda kendimize muhatap olarak Askere Alma Genel Müdürlüğü’nü muhatap alıyoruz. Oraya yazılı olarak vicdani ret için dilekçe ile başvuruyoruz ancak şu ana kadar hiçbir şekilde olumlu cevap almadık. Hatta, mahkemeye gönderilmiş olan bir yazıda bu kurumdan, askerlik şubelerinin kendilerine vicdani ret hakkı tanınması amacıyla yapılan başvuruların direkt reddetmesi yönünde bir yazı kaleme alındığını gördük. Maalesef dediğim gibi herhangi bir mekanizma söz konusu değil.

Ancak bir kamuoyu oluşturmak için, basın açıklamaları, gerek kapalı yerlerde olsun gerek sokaklarda meydanlarda olsun kamuoyu oluşturmak gerektiği için bu yolla vicdani ret hakkını açıklıyorduk. Çeşitli yolları var dediğim gibi, bizim derneğimizin internet sitesi üzerinden de vicdani ret açıklanabilir ancak bunların hepsi tali yol. Asli olan devletin böyle bir mekanizma oluşturması. Oluşturmadığı sürece Türkiye, AİHM’nin ihlal kararlarını almaya devam edecek.   

Vicdani ret kararını açıklamak isteyen ya da bunu düşünen insanlar hep daha sonrasında başına gelebilecek şeylerden endişe duyuyor.  Peki Türkiye’de kendi başına vicdani ret kararını açıklayan ve askere gitmeyen birisinin başına aşama aşama hangi zorluklar ve problemler çıkartılıyor?

Vicdani ret açıklaması, başlı başına büyük bir ceza, soruşturma vs. sebebi oluşturmuyor. Maalesef bu konuda yanlış bir algı var kamuoyunda. Ben vicdani reddimi 2013’te açıkladım. O zamandan beri, özellikle de Vicdani Ret Derneği Başkanlığım dönemimde çok sayıda seminere, panele katıldım, mümkün olan her yerde konuştum, o zamandan beri vicdani reddimi açıkladığım için veya vicdani retçi olduğum için bir sorunla karşılaşmadım.

Vicdani retçilerin üzerindeki asıl sıkıntı, askerlik süresi geldiğinde oluşuyor. Ben, TCK 318 ile yargılanabilirdim ama öyle bir durum olmadı şimdiye kadar. Dediğim gibi bir vicdani retçi olarak, güncel durumda bakaya kalma, yoklama kaçağı suçlamasıyla karşılaşıyorum. Veya bir yerde çalışmak istediğimde, vicdani retçi olduğum için o engellenebiliyor iş yerleri tarafından. Bu tarz sorunlarla karşılaşabiliyoruz.

Temel olan konu şu, vicdani ret açıklamak başlı başına büyük bir sorun oluşturmuyor. O yüzden insanlar açıklamak istiyorsa, bunu rahatlıkla gerçekleştirebilir. Sırf vicdani reddini açıkladığı için en fazla Halkı Askerlikten Soğutma suçlaması ile karşılaşabilir. Ancak biz mahkemedeki savunmamızda şunu söylüyoruz: ‘Evet biz, halkı askerlikten soğutmaya çalışıyoruz.’ Buna rağmen beraatla sonuçlanan davalar var. 

Sizin de belirttiğiniz gibi, derneğinize mail atarak siteniz üzerinden vicdani reddini açıklayanlar var. Bu isimlere baktığımızda, kadın vicdani retçilerin de yer aldığını görüyoruz. Türkiye’de kadınlar zorunlu askerlikten muaf fakat buna rağmen kadınların da vicdani ret açıklamaları ne anlama geliyor? Bunun önemi nedir?

Kadınların vicdani retlerini açıklaması şu bakımdan önemli; yaşadığımız topraklardaki durumu gösteriyor. Çünkü zorunlu askerlik deyince, akla sadece zorunlu askerlik gelmiyor. Militarizme ve milliyetçiliğe verilen olanaklar söz konusu oluyor zorunlu askerlik deyince.

Derneğimizin çoğu üyesi olarak; militarizmin, milliyetçiliğin ve erkekliğin birbirinden bağımsız konular olduğunu düşünmüyoruz.

Siz bir yerde savaşa yatırım yapıyorsanız, bu aslında kadın cinayetlerine de yapılan bir yatırım anlamına geliyor. Çünkü zorunlu askerlik sadece bir askerlik değil, aynı zamanda bir okul. Şöyle bir okul; biz altı yaşından itibaren sürekli milliyetçi ve militarist bireyler olarak yetiştirilmeye çalışılıyoruz. Milli Güvenlik Dersi adı altında saçma sapan şeyler öğretiliyor. İsmini bilmediğimiz, ne olduğunu, kim olduğunu, nerede yaşadığını bilmediğimiz insanlar bize düşman olarak öğretiliyor. Bu eğitim belli ki yetmiyor ve sistemden kaçan varsa ya da yeterince eğitim göremeyen varsa kışlalarda bu eğitim tamamlanmaya çalışılıyor.

Yasaklandı şu anda ama, kışlalarda sadece militarist değil kadın karşıtı, düşmanı marşlar vardı, “Komşu kızını zapt eyle” gibi. Yüzlerce erkek, bunları bağırtılarak koşturuluyordu. Böyle bir iklimde kadınların vicdani retçi olması gayet doğal. Çünkü zorunlu askerlik, militarizmin icadı ve militarizm savaş demek. Savaşta evet erkekler öldürülüyor, gençler ölüyor, özellikle yoksul insanlar can veriyorlar ama en büyük zulmü kadınlar görüyor. Çünkü aynı savaşta öldürülen erkekler, sistematik olarak kadınlara tecavüz ediyorlar, tacizler söz konusu oluyor, kadınlar sürekli bir erkek doğurma fabrikası olarak değerlendiriliyor.

Kadınların vicdani retçi olması, bütün bu sistemin reddi anlamına geliyor. Yani sadece savaşlardaki durum değil, militarizm barış durumlarında da öldürüyor. Bizce bunun yolu anti-militarist bir mücadele yürütmek. Türkiye’de de bu anti-militarist hareket içerisinde aktivist kadınlar güçlü olduğu için kadın vicdani retçiler var. Eğer kadın vicdani retçiler olmasaydı bu anti-militarizm oldukça zayıf olurdu bana göre. Bu sebeple kadınların vicdani retlerini açıklaması doğal ve anlaşılabilir bir durum. 

- Advertisment -