Ana SayfaANALİZLER“Bu seçimin Erdoğan ve aday arasında değil, Erdoğan ve tüm muhalefet arasında...

“Bu seçimin Erdoğan ve aday arasında değil, Erdoğan ve tüm muhalefet arasında olduğu gösterilmeli”

TEAM Genel Direktörü Dr. Ulaş Tol: “Seçimde ihtiyaç duyulacak heyecan, enerji, birliktelik henüz oluşmuş değil, hatta hayal kırıklıkları oluştu. Ama tabii daha vakit var ve aday açıklandıktan ve kampanya başladıktan sonra bunlar değişebilir. Ne yapmalı: Bir kere bu seçimin Erdoğan ve aday arasında değil, Erdoğan ve tüm muhalefet arasında olduğu gösterilmeli. Aday eksenli değil, tüm siyasetçilerin ve partilerin içinde olduğu bir kampanya olmalı…” Ulaş Tol’la Perspektif için Naman Bakaç konuştu.

11-14 Ocak 2023 tarihli Türkiye Temsili isimli son araştırmanızda, Cumhur İttifakı toparlanıyor, CHP, İYİ Parti ve MHP’de düşüş, AK Parti’de ise 2022 yazından beri artış var diyorsunuz. Bu verilerin şekillenmesinde Cumhur İttifakı’nın hangi iç ve dış politik hamlelerinin ya da stratejisinin etkili olduğunu gözlemlediniz? Önceki çalışmalarınızda, Cumhur İttifakı ile Altılı Masa’ya ilişkin veriler ne durumda idi? Önceki çalışmalarınız ile mukayese ederek bir tür bulgular mukayesesi yapacak olursanız, muhalefet ve iktidar cenahının nasıl bir seyir izlediğini bize özetleyebilir misiniz?

Cumhur İttifakı 2022 ortalarına kadar düzenli bir düşüş eğiliminde idi. İki önemli değişim var. Birincisi, muhalefet lehine esen rüzgâr durdu ve iktidar 2022’nin ikinci yarısını daha etkili geçirdi. İkincisi de Erdoğan kazanır algısı tekrar yükseldi ve muhalefet ele geçirdiği psikolojik üstünlüğü kaybetti.

Açık olan şu ki 2022’nin ikinci yarısında düzenli olarak iktidar oylarında bir toparlanma var. Bunda hem iktidarın hem muhalefetin hem de dışsal faktörlerin etkisi var. İktidardan kaynaklı faktörlere baktığımızda özel olarak bir hamlenin etkili olduğunu söylemek zor. Ama son dönemdeki seçim ekonomisi görüntüsündeki hamlelerin en büyük pay sahibi olduğunu söyleyebiliriz. Ancak tek tek bu hamlelerin etkili ve başarılı bulunması değil neden. Esas etki, Erdoğan’ın sahaya kulak vererek, sorunları çözmek üzere adımlar attığı ve daha da atacağı izleniminin yarattığı bir rüzgâr oldu. Öte yandan bu rüzgâr da toplamda 15 puana yaklaşan kaybın 5-6 puanını geri getirdi. Burada şunu unutmamak gerekiyor ki hâlâ 10 puana yakın bir kaybı var iktidarın. Bu önemli bir nüfusa tekabül ediyor.

Esasen iktidar ya da muhalefet cephesinde gelişmeler olmasa da görece bir toparlanma olmasını bekliyorduk. Zira iktidara en çok oy kaybettiren faktörlerden biri ekonomik sorunlardı ve burada bir değişim olacağı açıktı. Sorunlar hâlâ devam ediyor ama hem baz etkisiyle hem de doğallaşma duygusuyla sorunların seçmen duygularına etkisi azalmış durumda. Ancak toparlanmanın bunun da ötesine geçmiş olmasında birçok hamleyi birden yapmasının da etkisi var. Tek tek çok anlamlı görünmeseler de bir araya gelince, “yapılabilecekleri yapıyor işte” algısıyla Erdoğan’a olumlu bir dönüşü oldu. Diğer tarafta ise kendi içine çekilen ve dışarıya da iç gerilimleri ile güven kırıcı bir görüntü veren muhalefet de dönüşlerin kuvvetinde diğer bir faktör oldu.

Altılı Masa’ya ilişkin verilerin oluşmasında daha çok toplumsal, siyasal ve ekonomik dinamikler mi etkili oldu? Yoksa Altılı Masa içi dinamikler ve gelişmeler mi? Altılı Masa’nın geç kaldığı mı, Masa içi rekabet ve tartışmaların olumsuzluğu mu, belirsizlikler mi yoksa sıklıkla dile getirilen adayın netleşmemesi mi? Kısacası bu verilerin oluşmasında Altılı Masa içi ve Altılı Masa dışındaki faktörler nelerdir?

Altılı Masa bir araya geldiğinde büyük bir heyecan yaratmamıştı belki ama toplumsal çeşitliliği yansıtan bir birlik olarak umut vadediyordu ve iktidara gelirlerse ahenk içinde bir yönetim olacağına dair işaretler veriyordu. İkincisi de gündemin arkasından gelen değil, çoğu zaman gündemi belirleyen aktif bir döneme tanık olduk. Son dönemde bu ikisi de tersine döndü. Seçmende kafalar karıştı. Kim, nasıl yönetecek ve kaos olur mu gibi soru işaretleri arttı. Bunlar hem seçmenin heyecanını soğuran hem de güven oluşturmasını engelleyen faktörler. İkinci olarak da aktif muhalefet yerini defansa bıraktı.

Altılı Masa oy oranları toplamı dört nedenle yükselmişti. Birincisi ve en etkili olan faktör iktidarın yaşadığı yönetim krizinin (özellikle de ekonomi alanında) yaygın bir şekilde görülmesi ve kanıksanması oldu. Seçmenler Erdoğan artık yoruldu ve yönetemiyor, iktidarın değişmesinde fayda var diye düşünmeye başladı. İkincisi, adalet duygusuna olan güven kaybı, iktidara yönelik ahlaki eleştirilerin artması, seçmenin gönül bağını zayıflattı ve yönünü muhalefete dönmesine neden oldu.

Üçüncüsü iktidardaki yalnızlaşmaya karşın, muhalefette çeşitliliğin bir araya gelmesi, toplumda güven oluşturdu. Son olarak da muhalefetin gündem belirleyen aktif bir siyaset performansı bunlara eklenince, tüm bu faktörler muhalefete neredeyse yüzde 60’a yüzde 40’lık bir üstünlük getirdi. Uzun dönemlerdir ilk kez Erdoğan kazanamaz diyenler yüzde 50’in üstüne çıktı, yüzde 55’leri geçti. Muhalefet oy oranındaki düşüş ya da iktidar oranlarındaki artış ise işte bu dört faktörün üçünün tersine dönmesi ile ilgili.

Birincisi, Erdoğan yeniden dümene geçti algısı yükseldi. Sahadan kopan Erdoğan yerine sahaya kulak veren bir Erdoğan görüntüsü verildi. Buna karşılık Altılı Masa ise ilk dönemler verdiği ahenk içindeki birlik yerine iç çekişmelere ve aday tartışmalarına çekilen, proaktif siyaset yerine Erdoğan hamleleri karşısında tepkisiz kalan, yapılan haksızlıkları sineye çeken ve değerlendiremeyen bir performans sergiledi. Adaletsizlik ve ahlaki sorunlara yönelik yargılarda bir değişim yok, ama bu konular daha az işlenir oldu ve vicdani rahatsızlıklar daha az mobilize edilebiliyor.

Son araştırmanızda iktidar seçmeni ile muhalefet seçmeninin ruh ve duygu dünyasına ilişkin bulgular sanki sahadaki durum ile bağdaşmıyor gibi. Muhalefet seçmeninin kaygılı, öfkeli, mutsuz, umutsuz ve heyecansız olduğu; iktidar seçmeninin ise umut, mutluluk ve heyecan düzeylerinin yüksek olmadığı bulgusunu kastediyorum. Muhalefet seçmeninin son 1-1,5 yıldır heyecanı ve umudu, iktidar seçmeninden hatta parti teşkilatları açısından da daha yüksek görünüyor oysaki sahada. Öfkeli olduğu doğru, umutsuz ve heyecansız olduğu şüpheli gibi. Mutsuzluk ise memleketin genel bir sorunu zaten. Ne dersiniz? Muhalefet seçmeninin bu ruh dünyasının oluşumunda hangi toplumsal, siyasal veya psikolojik dinamiklerin etkili olduğunu düşünüyorsunuz?

Muhalif seçmen bu seçimi ontolojik bir seçim olarak görüyor. Her şeyi seçimlere endekslemiş durumda. Bu yüzden duygu durumlarında stabil değil. Liderlere hata yapma lüksleri yok gözüyle bakıyorlar. Yukarıda konuştuğumuz, psikolojik üstünlüğün yitirilmesine yol açan faktörler kaygıyı ve öfkeyi yükseltmiş, umudu ve mutluluğu düşürmüş durumda. Bunun tabii iki dinamiği var; birincisi, seçimleri kazanmaya dair inançlarının düşmüş olması. İkincisi de muhalefetteki siyasete güvenlerinin kırılmış olması. Muhalif seçmenler bir sarmal içindeler.

Bir yandan seçimi kazanmak için pragmatikler ve esneklikten yanalar, diğer yandan da muhalefetin esnekliklerini ya da kapsayıcılık hamlelerini seçimi kazandıktan sonra işler değişmeyecek mi acaba diye yorumluyorlar. Oylar artsın istiyorlar fakat kendilerinin çantada keklik görülmesinden de alınıyorlar. Öte yandan iktidarı destekleyen seçmenlerin de aslında duygu durumlarını tek başına ele aldığımızda, onların da umutlu, heyecanlı olmadıklarını görüyoruz. AK Partililerin ancak yarısı umutlu, yüzde 43’ü heyecanlı. Muhalif seçmenlerdeki oranlar düşük olduğu için bu gölgede kalıyor. Oysa toplumun tamamında siyaset alanından büyük bir memnuniyetsizlik var.

 Hazır seçim tarihi de netleşmişken, muhalefet ve iktidarın seçim stratejilerini, ne üzerine kurduklarını veya kuramadıklarını sizden dinleyebilir miyiz? Ardından iletişim biçimlerini, çalışma şekillerini, seçmeni etkilemede kullandıkları dili, siyasi retoriklerinin inandırıcılığını, liderlerin iş tutuş tarzlarını ve hedeflerindeki gerçekçiliğine dair ne düşündüğünüzü de merak ediyoruz doğrusu. Mesela, muhalefette “kazandık rehaveti” görüyor musunuz? İktidarda ise “tüm tuşlara basma” hamlelerini? “Helalleşme” adımları, “Türkiye Yüzyılı” vizyonu gibi adımların seçimlere etkisi ne olur? Malum TEAM, aynı zamanda özel sektör ve siyasi kuruluşlara vizyon geliştirme çalışmaları da sunan bir kurum olduğu için, bu soruyu da sormadan edemeyeceğiz.

İktidar dört ayaklı bir strateji güdüyor görünüyor. Birincisi, elindeki güce dayanıyor. Medya, yasalar ve yargı üzerindeki hakimiyeti kullanıyor. Üstelik bunu da pek saklamadan ya da meşrulaştırmaya çalışmadan yapıyor. İkincisi, başta seçim ekonomisi olmak üzere popülist hamleleri devreye soktu. Üçüncüsü de muhalefeti zor durumda bırakacak tuzaklar hazırlıyor. Aday tartışmalarını besliyor, ittifaktaki ahenk ve birliği olumsuz etkileyecek zor konuları gündeme taşıyor. Son olarak da muhalif seçmenlere oynuyor ve başta kültür savaşları olmak üzere kutuplaştırıcı siyaseti ivmelendirecek hamlelerle muhalif seçmenin kendi seçmenleriyle diyaloğunu durduruyor ve kendi seçmenini onlardan uzaklaştırıyor. Bunları yaparken de bir yandan kendi yapılarını seçime hazırlıyor. Gözlemlediğimiz kadarıyla bunda o kadar etkili değil. Ama dışa dönük hamlelerinden sonuç alıyor. Tüm tuşlara basıyor gibi görünüyor fakat bunların rastgele tuşlar olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca bu elinden geleni yapıyor izlenimi ile, artık yönetemiyor ve sahadan uzaklaştı algısını da kıran bir etki oluşturuyor.

Muhalefette ise henüz net bir seçim stratejisi göremiyoruz. Öncelik ittifakın kurulmasına verildi. İttifakın kuruluşu henüz tamamlanmadı bir başka deyişle. Odakta daha çok seçim sonrası yer aldı. Kendi seçmeni ile, hatta kanaat dünyası ile ilişkisini iyi yönetemedi. Seçimde ihtiyaç duyulacak heyecan, enerji, birliktelik henüz oluşmuş değil, hatta hayal kırıklıkları oluştu. Ama tabii daha vakit var ve aday açıklandıktan ve kampanya başladıktan sonra bunlar değişebilir. Ne yapmalı: Bir kere bu seçimin Erdoğan ve aday arasında değil, Erdoğan ve tüm muhalefet arasında olduğu gösterilmeli. Aday eksenli değil, sahayı mobilize edilecek tüm siyasetçilerin ve partilerin içinde olduğu bir kampanya olmalı.

İkincisi, ittifakın birlik ve ahenk içinde çalıştığı ve seçim sonrasında da böyle olacağı, tüm sorunlar karşısında etkili, becerikli bir yönetim geldiği konusunda ikna etmeli. Üçüncüsü, Meclis seçimlerini önemsemeli. Seçim ikinci tura kalacak olursa Meclis çoğunluğunu alarak ikinci tura gitmek önemli olacak. Sistem sayesinde, farklı senaryolara göre yüzde 41-yüzde 45 arası oy oranlarıyla iktidar Meclis çoğunluğunu alabiliyor. Bu yüzden liste kararları il il verilere dayanarak alınmalı. Dördüncüsü, tabii ki etkili bir kampanya ve yaygın bir saha çalışması şart. Beşincisi, seçim güvenliği konusundaki hazırlıklar önem taşıyor. Son olarak iktidardan rahatsız olan ama iktidarı desteklemeye devam eden seçmenlerin vicdanlarını harekete geçirmeyi başarmalı. Onların elleri oy vermeye gitmekte zorlanıyor, bunu daha zorlaştırmak için, bunun nedenleri üzerinde daha etkili olunmalı.

Belki biraz teorik kaçabilir ama seçmen davranışlarını okuma bağlamında sormak isteriz. Oğuz Atay’ın bitiremediği söylenen “Türkiye’nin Ruhu” kavramı, Nilüfer Göle’nin “Toplumun Merkezine Yolculuk” diye betimlediği sosyolojik çalışmaları, Şerif Mardin’in Türkiye’de Toplum ve Siyaseti anlamaya dönük çabaları düşünüldüğünde, Türkiye’nin ruhunu anlama, toplumun kodlarını ve eğilimlerini okuma, halkın nabzını tutma ve geleceği okuma düzleminde siz günümüzde hangi siyasi lider(ler)in ya da akımın bunu az çok yakaladığını düşünüyorsunuz? Malum bunu anlayan ve keşfeden bir siyasi liderin ya da yapının, seçim stratejisini de hamlelerini de buna göre şekillendirip, seçimde başarılı olma ihtimali olabilir. Yoksa bunlar afaki, akademik ve irrasyonel şeyler mi? Saha veya gerçeklik daha sade ve somut şeylere mi çağırıyor siyasi yapıları? 

Bu kendi başına bir yazı konusu olur. Kısa yanıtı zor bir soru. Muhalefetin, AK Parti’nin toplumsal karşılığını anlaması çok uzun yıllar aldı. Daha ziyade bu bağlar reddedildi. Organik bulunmadı. Kendiliğinden değişeceği umuldu. Bunda kuşkusuz siyasi elitlerin saha ile, toplumsal sorunlar ile bağlarının sınırlı olması ve toplumsal kutuplaşmanın sonucu olarak mahalleler arası bağların zayıflığı etkili idi. Son yıllarda, hatta belki son 10 yılda ise muhalefet kısmen pragmatik nedenlerle kısmen de karşılık buldukça kendini de ikna ederek rotayı kapsayıcılığa çevirdi. Kuşkusuz bunda, iktidardan kopan, etik eleştirileri olan bir kesimin muhalefet blokuna eklemlenmesinin katkısı büyük. Bunun sahada da karşılığı var.

Önceden iktidar eleştirilerini sadece CHP’den ve medya dolayımı ile duyan kesimler, şimdi çevrelerinde kendi habituslarına yakın ama muhalif ve fikirlerine değer verdikleri, saygı duydukları insanlardan dinliyorlar bu eleştirileri. Onlara karşı iktidarı savunmak çabası yoruyor onları. Buna vicdani bir muhasebe de ekleniyor zamanla. Muhalefetin seçimde en fazla mobilize etmesi gereken şeylerden biri işte bu vicdan muhasebesi. Bunun için de bu farklılıklarla bir aradalığın, moral üstünlüğü ve sahayı anlamada önemli bir katkısı var. Bu konuda belki şu da eklenebilir. Değişen sosyoloji de tabii önemli bir faktör. Birincisi kentlileşme süreçleri neredeyse (hatta aşırı fazlasıyla) tamamlandı. Hatta kent içi kentlileşme dönemlerinden geçiyoruz. Mahalle metaforunun hâlâ mekânsal karşılıkları olmakla birlikte, kentsel-kamusal yaşamda etkileşimler arttı. Başörtüsü özgürlüğü ve meşruiyetindeki uzlaşmanın genişlemesi dindar kadınların yaşama (eğitime, çalışma yaşamına, sosyal yaşama) katılımlarını artırdı. Muhalefet içinde de farklı pozisyonlar almaya başladılar. Bunların sonucu olarak da muhalefetin homojen ve kutuplaştırıcı yapısı da dönüşmeye başladı. Dindarlık ile iktidar desteği arasındaki korelasyon hâlâ kuvvetli belki ama her AK Partilinin çevresinde saygı duyduğu, dindarlığına söz söyleyemeyeceği ama iktidarı eleştiren yakınları, tanıdıkları olmaya başladı. Bu da kutuplaştırma aracını iktidar açısından daha etkisiz kılmaya başladı.

2023 seçimlerinde, kimilerinin belirleyici kimilerinin ise etkileyici olduğunu ileri sürdükleri; “mutfak veya tava iktidar devirir” şeklinde özetlenecek ekonomik krizin, toplumsal kutuplaşmanın, hamaset ve popülizmin, kimlik ve kültürel sorunların, parti liderlerinin karizmatik ve güçlü yönlerinin etkili olacağı düşünülmekte. Bir de Türkiye’nin Ukrayna savaşındaki dengeli ve realist politikası, Azeri-Ermeni savaşındaki galibiyeti, ABD ve Avrupa’ya rağmen bağımsız dış politika izleme yönü gibi daha pek çok sıralanabilecek jeopolitik kartlarının ve kazanımlarının seçim üzerinde etkili olacağı önermesi de sözkonusu. Suriye ve Irak’a askeri harekâtlardan çok bu dış politika enstrümanlarının 2023 seçimlerine olan etkisi sizce belirleyicilik düzeyinde mi yoksa etkileyicilik düzeyinde mi olur? Bu seçimin kaybedilmesi ya da kazanılmasında dış politika veya jeopolitik kart oransal olarak ne kadar etkileyici veya belirleyici olabilir?

Ekonomi belirleyici değil ama önemli bir etkisi olduğu da açık. Bir yandan ekonomik sorunların tek başına iktidarı deviremeyeceği açık görünüyor. Zira öyle olsa bugünkü sorunların şiddetine göre baktığımızda iktidar oylarının çok düşük olması icap ederdi. Diğer yandan ise ekonomik göstergelerle, tüketici güven endeksi, işsizlik oranları, büyüme verileri vb. oy grafikleri arasında da kuvvetli korelasyonlar var. Ekonomik göstergelerin dip yaptığı dönemde iktidar oyları da dip yapmıştı. Dolayısıyla bir etkisi olduğu kesin. Ama bu etkinin sorunların büyüklüğüne göre zayıf kaldığını da söyleyebiliriz. Bu etkinin beklenen düzeyde olmamasında üç önemli etken var. Birincisi bu sorunları muhalefetin de çözebileceğine dair inancın kuvvetli olmaması. İkincisi dip seviyelerden sonra görece toparlanmaların bir iyileşme olarak hissedilmesi, umut vermesi. Üçüncüsü de bu sorunların doğallaştırılması ve kanıksanması. Dış politikadaki hamlelerin etkisi ise daha düşük. Tabii muhalefet kampanyasında Macaristan örneğindeki gibi büyük hatalar yapmazsa.

2023 seçimlerine ilişkin HDP’nin kilit parti olduğu, HDP olmadan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmanın imkânsız olduğu şeklinde bildiğiniz gibi argümanlar söz konusu. Bu argümanlara rağmen Altılı Masa’nın başından beri HDP’ye karşı izlediği siyaseti ve stratejiyi nasıl okuyorsunuz? Gelecekte bu stratejinin Altılı Masa tarafından değişebilirliğini öngörüyor musunuz? TEAM isminde yer alan ETKİ’ye binaen, şu ana kadar izlenen stratejinin seçimlerin kazanılmasında veya kaybedilmesinde etkisi ne olur? İktidarın daha fazla hışmına uğramamak için bir de ilan edilmemiş bir zımni işbirliği ya da danışıklı-dövüş olduğu şeklindeki biraz komplovari yaklaşımı nasıl bulduğunuzu da sormak istiyoruz.

Şunu konuşmuştuk. Seçmenler bu seçime büyük önem veriyor. Kararını da iktidar değişsin mi değişmesin mi şeklinde bir referandum oylaması bağlamına yerleştiriyor. Bu kararını nirengi noktası olarak belirliyor ve yapılanları seçim taktiği olarak görüyor. O yüzden evet, HDP’nin hesaba katılmasının önemini herkes anlıyor ve yadırgamıyor. Kaldı ki HDP’ye yönelik tavır sadece HDP’li olanları değil tüm Kürt seçmenleri etkiliyor. Şu da açık, HDP seçmeni desteği olmadan muhalefetin seçimi kazanması mümkün değil. HDP’siz Meclis çoğunluğu da alınamıyor. O yüzden muhalefetin bunu gözetmemesi siyaset dışı olur. Bunun herkes farkında. HDP tarafı da doğal olarak pazarlık gücünü kullanacak. Bu doğal siyaset pazarlıklarında ise hangi taraf orantısız talepkâr ya da ihmalkâr davranırsa tepki alıyor. Dolayısıyla hakkaniyetli tavizler destekçileri rahatsız etmiyor. Bu tür dengeler yerel seçimlerde de sağlanmıştı ve seçmene de olumsuz bir yansıması olmamıştı. Bu yüzden hem HDP’li seçmenlerin muhalif enerjisini koruyacak, muhalefetten ya da sandıktan uzaklaşmalarına neden olmayacak bir özen ve alaka, hem de bunun rasyonelini kendi seçmenine benimseten bir performans gerekiyor.

https://www.perspektif.online/muhalefette-henuz-net-bir-secim-stratejisi-goremiyoruz/

- Advertisment -