Ana SayfaRÖPORTAJRÖPORTAJ | Kerim Rota: “Açıklanan OVP; Kısa vadede gerçekçi, orta ve uzun...

RÖPORTAJ | Kerim Rota: “Açıklanan OVP; Kısa vadede gerçekçi, orta ve uzun vadede hayalperest bir program”

Gelecek Partisi Ekonomi Politikaları Başkanı Kerim Rota: “Ben OVP’den ‘Şu anda ödediğiniz fatura henüz hiçbir şey, siz hele 2024 Mart’ından sonrasını görün’ mesajı alıyorum”, “KKM sahiplerinin KKM’den dönmesi için şu anda hiçbir teşvik yok”, “Dünya Bankası’nın vereceği para kendi limitleri içerisinde önemli bir para. Ama tetikleyici etkisinin çok fazla olmayacağını düşünüyorum. Asıl tetikleyici etki bizim yani hükümetin yapacaklarıdır”, “Kısa vadede sıkı para borsayı olumsuz etkileyebilir ama enflasyonla mücadelede başarıya ulaşılacağına inanıyorsanız o zaman orta vadede borsa için faydalı bir şey olur.”

Röportajın tamamını izlemek için:

“Açıklanan OVP; Kısa vadede gerçekçi, orta ve uzun vadede hayalperest bir program”

  • Orta Vadeli Program’ı okuduğunuzda, gördüğünüzde ilk değerlendirmeniz ne oldu? Sizce gerçekçi bir program ortaya konuldu mu?

Bu Orta Vadeli Program’la ilgili enflasyonla mücadele konusunda bir beklenti olduğu için umut oldu toplumda. Daha seyretmeye değer bir program olarak görüldü. Daha önce açıklanan OVP’ler beklentilerin dile getirilmesi dışında bir şey ifade etmiyordu.

Benim dikkatimi en çok çeken şey şu oldu: Enflasyon konusunda çok kısa vadede gerçekçi bir yaklaşım var. Ama programın tümünde hedeflerin tamamını bir arada tutturmanın imkansız olması açısından eski programlara da benzerlik vardı. Burada ne eksik derseniz, hepsinin bir arada tutturulabilmesi için para gerekiyor. Dış kaynak gerekiyor. Dış kaynağın ne olacağını OVP’ye yazmış olsalardı bir şey diyebilirdim. Ama öyle bir şey yazılmadığı için bu programa çok yoğun bir dış kaynak gelmesi durumunda hem büyüme, hem işsizlik hem de enflasyon tarafında ve kur tarafındaki tahminlere ulaşmak mümkün olabilir.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemindeyiz. Bu sistemin içerisinde öngörülebilirlik aramak saflık olur. 6 ay sonra ekonomiyi kimin yöneteceğine dair kuvvetli bir şey söylemek de çok mümkün değil. Böyle bakınca da ben kısa vadede gerçekçi ama orta ve uzun vadede hayalperest bir program olarak yorumladım açıklanan OVP’yi.

“Ben OVP’den ‘Şu anda ödediğiniz fatura henüz hiçbir şey, siz hele 2024 Mart’ından sonrasını görün’ mesajı alıyorum”

  • Bazı ekonomistler, OVP’den sıkı para politikasının yerel seçimlerden sonra uygulanmaya başlayacağı yönünde bir sonuç çıkarttılar. Sizin de bu yönde bir tespitiniz ya da düşünceniz var mı?

Ben de bu mesajı kesinlikle aldım. Hem Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasından hem de Cevdet Yılmaz’ın konuşmasından. Verilere bakınca, yerel seçimlere kadar çok sıkıştırılmayan ama ondan sonra çok sıkıştırılacak bir maliye politikası olduğunu görüyorum. Tabii ki bunun bedelini emekliler, sabit gelirliler, işçiler ödeyecek. Ben OVP’den ‘Şu anda ödediğiniz fatura henüz hiçbir şey, siz hele 2024 Mart’ından sonrasını görün’ mesajı alıyorum.

Örneğin yıl sonu dolar kuru yaklaşık 30 lira olarak hesaplanmış. 2024 yıl sonu kuru da 36,8. Yani arada %43’lük bir döviz artışı var. Yani Türk Lirası bu kadar değer kaybedecek. Enflasyon %33 olacak ama ortalama enflasyon %40 üzerinde kalmaya devam edecek. Buna rağmen %4 büyüyeceğiz. İşsizliğimiz çok az artacak, sonra da düşmeye başlayacak gibi bir denge var. Bütün bunların olabilmesi için sıkı para politikası gerekecek. Bu politikası da Mart 2024’ten sonra ortaya çıkacak. Yani biz bu Mart’a kadar TCMB faizinde bir yükselme göreceğiz belki ama enflasyonla asıl mücadele edecek olan faiz artışının yerel seçimlerden sonra yapılacağı ifade ediliyor.

Çok yazık tabii. Türkiye’nin bu kadar yüksek faize, bu kadar TL’nin değersizleşmesine gelmesine hiç gerek yoktu. Çok önceden bu geri adım atılabilirdi. Ama seçimler, inat, cehalet… Hepsi bir araya geldi ve böyle olunca ödeyeceğimiz fatura iyice kabardı. Ama dediğim gibi asıl fatura Mart’tan sonra ortaya çıkacak…

“Vatandaşın KKM’den çıkmasın için şu anda hiçbir teşvik yok”

  • Cumhurbaşkanı Erdoğan her ne kadar ‘KKM artık görevini yerine getirmiştir’ dese de, sizin de bahsettiğiniz yıllara göre dolar/TL seviyesine baktığımız zaman önümüzdeki üç yıl içinde bireylerin KKM’den ya da dövizden vazgeçmesi için bir müşevvik görebiliyor musunuz?

Şu anda kesinlikle böyle bir teşvik yok. Bu teşvik olmadığı için de KKM hayatımızda kalmaya devam edecek. Belki Mart’tan sonra TL faizleri çok fazla artırılacak ve böyle bir teşvik yaratılacak. Zaten bir durgunlukla karşılaşacağız. O durumda yüzde 4 büyüme hayal olacak. O zaman TL biraz değer kazanabilecek ya da bir saklama birimi olma özelliği taşıyabilecek. Ama şu anda KKM’den müşterilerin çıkması için çok büyük bir motivasyon yok.

KKM’de zaten bankalar en düşük %25 vermek durumunda. Normal TL mevduatında da %32-33 civarında. Eğer KKM’den çıkacaksanız ancak %40’lar telaffuz ediliyor. Enflasyonun ise yıl sonunda %60 olacağını öngörüyoruz. Böyle bakınca TL mevduatta kalanlar önümüzdeki 6-7 ay para kaybetmeye devam edecek. Bu durumda KKM’de radikal bir düşüş olmaz. KKM’yi gerçekten tasfiye etmek istiyorlarsa 2-3 yıllık bir programa ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum.

“Dünya Bankası’ndan gelecek olan para iyi hoş ama Türkiye’yi döndürecek büyüklükte değil”

  • Az önce OVP’nin amaçlarına ulaşabilmesi için temel ihtiyacın yurtdışından para girişi sağlanabilmesi olduğunu söylediniz. Son günlerde bir haber çıktı Dünya Bankası’nın Türkiye’ye 35 milyar dolarlık bir yatırım paketi uygulayacağı ile ilgili. Dünya Bankası’nın bu yatırımı ne anlama geliyor? Neden şimdi ve neden bu miktarda bir yatırım yapılıyor?

Türkiye’nin siyasi pozisyon değişikliği bir miktar etkin olmuş olabilir. Ama şunu gözardı etmemek lazım ki Dünya Bankası-Türkiye ilişkileri yeni değil, son 30-40 yıla dayanıyor. Zaten Türkiye de buranın bir üyesi. 35 milyar dolara kadar çıkacak olan tutartın 17-18 milyar doları zaten şimdiye kadar Türkiye’ye çoktan girmiş vaziyette. 1990’lardan bu yana Dünya Bankası Türk şirketlerine yatırım yapıyor, ortak oluyor, kredi veriyor. Dolayısıyla bu 17 milyar dolarlık ilişkinin 35 milyar dolara çıkmasından bahsediliyor önümüzdeki 2-3 sene içerisinde.

3 sene içerisinde 18 milyar dolar para girmesi elbette çok önemli. Dünya bankası’nın getirdiği para bir portföyden daha çok şirketlere yatırım şeklinde oluyor ama ikinci bir şey de oldu unutulmaması gereken: Deprem. Dünya Bankası, bu tarz insani felaketlerden sonra da ülke limitlerini yükseltirler. Türkiye’de de bu etkili olmuş görülüyor.

3 sene içerisinde Dünya Bankası’ndan gelecek olan 18 milyar dolar bizim makro dengelerimiz içerisinde çok büyük bir değer değil. Senede 6 milyar dolarlık bir giriş elbette iyi, hoş ama ev ödevini yapmamış bir Türkiye için sadece 2-3 gün içerisinde döviz müdahaleleri ile satabileceği bir para. Nebati ve Kavcıoğlu’nun dönemini düşünün. 6 milyar dolar onlar için birkaç günlük bir tutardı. Şimdi de döviz müdahaleleri yapılıyor. O yüzden Türkiye’nin makro dengelerini bir an önce daha rasyonel bir zemine getirmesi gerekiyor, Mehmet Şimşek’in söz verdiği gibi. Henüz buraya gelemedik. Gelmemiz de zaman alıyor çünkü yerel seçimler var.

Özetle Dünya Bankası’ndan gelecek olan para iyi hoş ama Türkiye’yi döndürecek büyüklükte değil.

“Dünya Bankası’nın vereceği para kendi limitleri içerisinde önemli bir para. Ama tetikleyici etkisinin çok fazla olmayacağını düşünüyorum”

  • Peki Dünya Bankası’nın böyle bir adım atması, Türkiye’nin zorlandığı kredi ve sıcak para bulma konusunda önünü açacak bir faktör olabilir mi?

Dünya Bankası’nın vereceği para kendi limitleri içerisinde önemli bir para. Ama tetikleyici etkisinin çok fazla olmayacağını düşünüyorum. Asıl tetikleyici etki bizim yani hükümetin yapacaklarıdır. Rasyonelleşmeye gidildiği oranda bu tetikleme gerçekleşir.

Portföy yatırımlarında hem kendileri içeri girdiklerinde kâr etmek isterler hem de içeriye getirdikleri kaynakların boşa harcanmadığını görmek isterler. Bunlar sağlanırsa Türkiye’ye çok önemli bir para gelir. Ama burada çok dikkatli olmak gerekiyor. Sadece para gelsin diye bazı dengeleri bir tarafa götürürseniz sonra onları toplamak da çok zor olabiliyor.

“Türkiye’nin bir yılda 30-35 milyar dolara ihtiyacı var”

  • Türkiye’nin ne kadar sıcak paraya ihtiyacı var?

Bence Türkiye’nin deprem harcamalarını da düşünürsek bir sene içerisinde 30-35 milyar dolarlık bir sıcak paraya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Görünen o ki BAE’den yaklaşık 10 milyar dolarlık bir tutar yakın zamanda gelecek. Bu da Türkiye’nin borçlanması gereken 20 milyar dolarlık bir tutar olduğunu gösteriyor. Bunu bulmak zor değil ama kolay da değil. Yerel seçime kadar olan baskı olmasaydı daha kolay olabilirdi. Yerel seçimlerden sonra bulmak daha kolay olacaktır diye düşünüyorum.

“Kamuda tasarruf gibi şeyler en tepeden başlar. Ama ben böyle bir niyetin olduğunu pek görmüyorum”

  • Eski ekonomi yönetimleri ‘yapısal reformlar’ mevzusunu çok ciddiye almıyor, hatta alaya alıyordu. Yeni ekonomi ekibinin ve dün açıklanan OVP’nin en önemli noktalarından biri yapısal reformlarla ilgili vaatler olarak yorumlandı. Siz, iktidara rağmen iktidarın verimsiz kamu harcamalarının kısılması gibi adımlar atabileceğini düşünüyor musunuz? Bu konuda bir beklentiniz var mı?

Hiç öyle bir beklentim yok maalesef. Yapısal reformlar lafı var, bazı maddeler de konmuş ama önceki OVP’lerde de vardı böyle güzel sözcükler. Tabii onlar ciddiye alınmıyordu, şimdi Mehmet Şimşek var diye ciddiye alınıyor. Kamuda tasarruf gibi şeyler en tepeden başlar. Ama ben böyle bir niyetin olduğunu pek görmüyorum. O yüzden enflasyonla mücadele, Türkiye’nin daha önce yaptığı hataların temizlenmesinde yük yine çalışan kesime, emekçilere, sabit gelirlilere ve işçilere düşecek.

“Kısa vadede sıkı para borsayı olumsuz etkileyebilir ama enflasyonla mücadelede başarıya ulaşılacağına inanıyorsanız o zaman orta vadede borsa için faydalı bir şey olur”

  • Borsa İstanbul tarihinin en yüksek seviyelerini yaşıyor. Son aylardaki para girişi de rekor kırıyor. Çünkü Türkiye’de vatandaşların paralarını enflasyona karşı koruyabilecekleri pek bir seçenek kalmadı. Açıklanan yeni OVP’yi göz önünde bulundurduğunuz zaman, bu planın uygulanması halinde bunun borsaya nasıl yansıyacağını düşünüyorsunuz?

Borsadaki hareketler çok yüksek enflasyona sahip ülkelerde görülen şeyler. Reel anlamda da nominal anlamda da çok hızlı yükselişler görülebiliyor kağıt bazında ya da endeks bazında. Türkiye de bunu test etti.

Türkiye’de şirket değerleri; kötü ekonomi yönetimi ve Türkiye’nin benim can tavan olarak adlandırdığım risk primi sebebiyle gerekli adımları atamıyor, çok iyi şirketler olsa dahi. Bundan dolayı şirket değerleri de çok düşmüştü. Dolayısıyla ‘Borsa çok yükseldi, bunlar mantıksız seviyeler’ diyemem. Bazı kağıtlar için olabilir bu ama genel endeks için bu geçerli değil. Türkiye’nin hak ettiği bugünkünden daha yüksek fiyat kazanç oranları ama özellikle Mart ayından sonra programda çok sıkı bir para politikası mesajı var. Şimdiye kadar hep sıkı para politikası mesajı verildi ama borsa da diğer aktörler de bunu ciddiye almadı ve yoluna devam etti. Gerçek bir sıkı para politikası uygulanırsa borsada bu sefer tabii ki fiyat kazanç oranlarını negatif etkileyecek bir şey olabilir.

Burada önemli olan şudur: Kısa vadede sıkı para borsayı olumsuz etkileyebilir ama enflasyonla mücadelede başarıya ulaşılacağına inanıyorsanız o zaman orta vadede borsa için faydalı bir şey olur. Borsalar da bunu böyle fiyatlarlar. Özellikle Mart sonrasında biraz dikkatli olmakta fayda var diye düşünüyorum.

“Hedeflenen enflasyona göre maaşlara zam yapılması söylemde güzel ama Türkiye’de önce enflasyonla ciddi mücadele şart”

  • Mehmet Şimşek’in bundan sonra ücret zamlarının enflasyona göre değil, hedef enflasyona göre uygulanacağı açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunun sonuçları neler olur?

Bence bunun detaylandırılması lazım çünkü ben tam olarak neyi kast ettiğini anlamadım. Mesela memur maaşlarına yapılan artış hedef enflasyona göre uygun bir artış olarak yapıldı. %33 enflasyon tahminine rağmen %26,5’lik bir artış yapıldı. Böyle bakınca zaten bu hedef enflasyona göre yapılmış durumda.

Hedef enflasyondan kastınız %5 ise bu şu demek: “Biz %5 zam veririz, sonra enflasyon olursa biz üstünü tamamlarız. 6 ay boyunca biz enflasyon yaratırız, siz de aradaki farkı cebinizden öder ve fakirlerşirsiniz.”

Türkiye’de beklenti enflasyonuna göre zamlar 2004-2005’lerde de yapılıyordu. Ama o zamanlar enflasyon hedefiyle var olan enflasyon arasında çok büyük fark olmadığı için vatandaşa çok büyük bir zarar vermiyordu. Yani şöyle düşünün; siz maaşınıza yüzde 10 zam alıyorsunuz ama enflasyon yıl sonunda yüzde 12 oluyor. 2 puanlık bir iyileşmeden mahrum kalıyorsunuz. Bu sizi çok etkilemiyordu. Ama siz maaşınıza yüzde 30 zam alıp yüzde 60’lık enflasyonla karşılaşırsanız aradaki yüzde 30 inanılmaz bir fakirleşmeye yol açıyor. Bunu sonra telafi ederlerse o da enflasyonu daha da körüklüyor. O yüzden söylem olarak doğrudur hedeflenen enflasyona göre zam yapmak ama bence önce enflasyonla mücadelenin çok ciddi bir şekilde yapılacağının ortaya konması lazım. Bir de bu işe kamudan başlamak lazım…

- Advertisment -