“Engelsiz Cami” uygulaması dünyada ilk olarak Eskişehir’deki Hacı Hasan Camii ile başladı. Uygulamaya yine Eskişehir’de Akoğlan Camii ve Tiryakizade Hacı Süleyman Ağa Camii’nde devam edilmişti. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Engelsiz Cami, Engelsiz İbadet” uygulamasıyla beraber yeni yapılan camilerde de erişilebilirlik dikkate alınan bir kriter olmaya devam ediyor.
Tiryakizade Hacı Süleyman Ağa Camii ise hem tarihi hem de erişilebilir bir cami olarak karşımıza çıkıyor. Camide engelli cemaat için kapı eşiklerine dikkat edilmiş, tekerlekli sandalyeyle üst kata çıkılabilmesi için asansör kurulmuş durumda. Hutbe işitme engelli cemaate yönelik olarak projeksiyonla kıble duvarındaki perdeye yansıtılıyor, indüksiyon döngü sistemiyle işitme cihazına aktarılıyor ve işaret dili tercümanı tarafından da işaret yoluyla anlatılıyor. Ayrıca hissedilebilir halı yüzeyi de görme engelliler için kolaylık sağlıyor.
Camiyi ve erişilebilirliği Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Engelsiz FSMVÜ Biriminden Mimar Dr. Burcu Balaban Ökten ve Öğr. Gör. Sümeyra Özdemir ile konuştuk.
Alanda çalışan biri olarak Tiryakizade Süleyman Ağa Camii’ni nasıl buldunuz? Cami hangi özellikleriyle erişilebilir bir cami olarak nitelendiriliyor?
Sümeyra Özdemir: Öncelikle camiye girerken köşede “Bu cami erişilebilirdir.” Şeklinde bir tabela görmemiz çok dikkat çekici. “Acaba erişilebilir cami ne demek?” sorusunu soruyor insan. Biz engellilere dair çalışmalar yaptığımız için biliyoruz ama bilmeyenler için çok dikkat çekici bir uyarı. İçeri girildiğinde kabartmalı, yüzeyi farklı halı ilgi çekiyor. Kenarda engelliler için ayrılan bir bölüm var. Normalde erişilebilirlik çalışmalarında bu çok istediğimiz bir durum değildir. Herkesin her yerde çalışabilmesini, okuyabilmesini, ibadet edebilmesini isteriz. Ama oradaki o “Engelliler için ayrılmıştır” tabelası insanlarda “Burası birilerine ait” düşüncesini oluşturuyor. Namaz kılınabilmesi için o kısma sandalyeler konmuş ve duvara da bir çerçevede sandalyede namaz kılmakla ilgili ayet ve hadisler asılmış ki normalde bu da bazı çevreler tarafından tartışılan bir konudur. Dolayısıyla da kültürel olarak da ortam hazırlanmış aslında tabelalar ve bilgilendirmelerle. Camide üst kata kolayca çıkabilmek için yapılmış bir asansör de var. Caminin en kritik yanı modern yapılarda bile erişilebilirlik alanında zorluklar yaşanıyorken bir tarihi yapıda bu düzenlemelerin yapılmış olması. Çünkü biz bu düzenlemeleri genelde gözümüzde büyütüyoruz vakit alıyor ve masraflı oluyor diye. Bir binayı bitirip diğerine geçmeye daha meyilliyiz. Dolayısıyla bir tarihi camide bu düzenlemeleri görmek bizim için çok değerli.
Burcu Balaban Ökten: Çok zengin bir kültürel yapı stoğumuz var. Camiler de bu kültürün çok önemli bir unsuru. Hem korumak hem de erişilebilir olmasını sağlamak gerekiyor. Tiryakizade Süleyman Ağa Cami de aslında 1778’li yıllarda yapılmış bir cami. 1909 yılında da yıkılıp tekrar yapılmış. O dönemden bugüne kadar orjinalliğini kaybetmeden, restore edilip erişilebilir hale getirilerek gelmiş. Bu çok olumlu bir örnek çünkü bize tarihi yapıların, tarihi camilerin de erişilebilir olabileceğini gösteriyor. Cami içinde sadece yapısal özelliklere dikkat edilmemiş. Aynı zamanda da içeride işaret dili bilen görevliler ve uygun bir ses sistemi var. Yani erişilebilirlik için sadece rampa ya da hissedilebilir halı yüzeyi yetmiyor. Cemaatin ve imamın da erişilebilir olması lazım. Buna hazır olması lazım. Bütüncül bir şey bu.
Erişilebilir cemaat ve erişilebilir imam nasıl sağlanabilir?
Sümeyra Özdemir: Diyanet İşleri Başkanlığı’nda özellikle görme yetersizliğiyle ilgili imamların ve müezzinlerin bilgilendirildiği hizmet içi eğitimler oluyor. Son yapılan atamalarda işaret dili bilen, görme yetersizliğiyle ilgili eğitim almış Kuran Kursu öğreticileri de mevcut. Cemaati oluşturan toplumda ise durum çocukluk döneminden başlıyor aslında okullarda, sosyal çevrede. Yani aslında sadece fiziksel erişilebilirliğe değil toplumsal erişilebilirliğe de ihtiyaç var. Bu da devlet politikalarıyla bağlantılı ilerliyor. Eskişehir’de yaya yollarının yanında ayrıca bir de görme yetersizliğiyle ilgili hissedilebilir yüzeyli bir yol ve rampalar var. Yani zaten şehirde erişilebilirlikle ilgili bir hassasiyet olursa insanlar camiye gelene kadar bu yollardan geçtikleri için bilinçlenmiş de olurlar. Genel bir farkındalık olursa toplum da buna uyum sağlar.
Peki bir caminin erişilebilir olması için sağlaması gereken standartlar var mı?
Burcu Balaban Ökten: Aslında cami özelinde hazırlanmış bir kılavuz yok. Bir yapıya erişebilmekle ilgili temel bir kılavuz var. Ama kılavuzlardaki standartlar hep asgari düşünülmüş durumda. Bu standartların engel gruplarıyla ya da bu gruplarla birebir çalışmış danışmanlarla oluşturulması gerekiyor. Görme engelli biri ya da tekerlekli sandalye kullanan biri nasıl abdest alabilir? Ne tür zorluklar yaşayabilir? Caminin içine bir şekilde geldikten sonra işitme engelliyse hutbeyi nasıl dinleyebilir? Tüm bunlar belki bir danışma kurulu oluşturularak tecrübelere dayanarak yavaş yavaş oluşturulabilir. Üzerine çalışılması gerekiyor. İngiltere’de ve Amerika’da yapı konusunda deneyimli engelli insanlardan oluşan danışma kurulları var. Çeşitli engelli gruplarından kişiler firmalar kurup yapılara hizmet veriyorlar. Plan ve kesit okuyabiliyor, yönetmelikleri biliyorlar. Belki Türkiye’de de böyle gruplar kurulabilir. Özel sektör olmak zorunda da değil, konuyla ilgilenen çok fazla vakıf var. Kendi modelimizi kurabiliriz.
Sümeyra Özdemir: Standartlar yapıya bağlı ve dinamik olarak değişiyor. Çünkü mesela yaşlandığımızda da ayrıca bir ihtiyaç grubuna giriyoruz. Ya da kısa süreli dezavantajlı olduğumuz, elimizi ayağımızı kullanamadığımız zamanlarımız oluyor. Renklere, ışıklara, hassasiyeti olanlar olabiliyor. Az görebilen bir insanın kontrastı farklı renkli materyallere ihtiyacı olabiliyor. O yüzden yapıları kullanan kişilerin sürekli olarak geri bildirim vererek dinamik olan o yapıyı yaşatmaya devam etmesi gerekiyor. Dolayısıyla aslında ustaların da bilgi sahibi olması, standartları bilmeleri gerekiyor konuyla ilgili.
Bu şekilde geri bildirimlerle aslında cami sürdürülebilir bir cami de olabilir diyebilir miyiz?
Burcu Balaban Ökten: Aslında evet, sürdürülebilirliğin içinde bu da var. Sürdürülebilirlik sanki sadece enerji etkin yapılarla ilgili bir kavrammış gibi düşünülüyor ama aslında kelime anlamıyla bir yapının hayatını sürdürülebilmesiyle de ilgili. Bir yapının sürdürülebilir olması faturalarını ödemenizle de ilgili, cemaatinin devam etmesiyle de ilgili.
Sümeyra Özdemir: TÜİK’in 2001 yılındaki verilerine göre ülkemizdeki engelli oranı yüzde on üç. Şu an daha da fazla oran. Hepimizin hayatında ve sürekli olacak bu insanlar. Dolayısıyla farkındalığımızın ve çabamızın olması çok kritik.
Türkiye olarak erişilebilirlik konusunda ne durumdayız?
Burcu Balaban Ökten: Türkiye 2000’li yılların başından itibaren erişilebilirlik konusundaki çalışmalara yoğunluk verdi. Önce Özürlü Daire Başkanlığı vardı. Sonra Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü kuruldu ve bu müdürlük altında hala çalışmalar devam ettiriliyor. Bu kurum devletin diğer kademeleriyle de birebir ilişki içerisinde. Zaman içerisinde adım adım, damla damla birikiyor hizmetler. Erişilebilirliğin dünyadaki tarihi de çok yeni. Avrupa’da, Amerika’da 1950’li yıllarda görmeye başlıyoruz. Şehirler küçükken böyle bir ihtiyaç yoktu.Toplum başka türlü çözüyordu bu problemini. Ama şu andaki yaşam biçimimizde erişilebilirlik konuları için yapısal düzenlemelere ihtiyaç var. Dolayısıyla devletin en üst kademelerinden alt kademelerine doğru yayılan hiyerarşik bir yapı bu.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Engelsiz Cami, Engelsiz İbadet” projesini başlatmasıyla çeşitli çalışmalar yapılmaya başlanmış. Camiler de standartlara uygun yapılmaya gayret edilmiş. Yeni yapılan camilerin bazıları bir takım standartlara uygun yapılmaya gayret ediliyor. 2020 yılında Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün kontrolü altında oluşturulmuş bir erişilebilirlik kılavuzu da var. Artık erişilebilirlik kılavuzlarındaki standartlara uyulmadığında yaptırım uygulanıyor. Tarihi yapılarda iş daha zor. Bir şeyi sıfırdan yaparken bu standartlara uymak çok daha kolay. Ama tarihi yapılarda bir yandan kültürel varlık statüsünde olduklarından hassas davranılması gerekiyor. Bir yandan da Topkapı Sarayı gibi tarihi yerlere çok turist geldiğinden gerçekten bu yapıların erişilebilir olması gerekiyor.
Sümeyra Özdemir: Bizler bireyler ve kurumlar olarak çaba gösteriyoruz ama bunların devlet politikası olarak da desteklenmesi çok olumlu. Türkiye’nin 2030’da Engelsiz Vizyon Belgesi alma hedefi var. Dolayısıyla da olumlu örneklerin artacağını düşünerek heyecanlanıyoruz.