Ana SayfaÖZEL HABERRÖPORTAJ | “Değişime dair bir umut varsa kadınlar öncü oluyor; gönüllü sandık...

RÖPORTAJ | “Değişime dair bir umut varsa kadınlar öncü oluyor; gönüllü sandık müşahitlerinin yüzde 68’i kadın”

Gazeteci Seçil Türkkan’ın ‘Seçim Güvenliği İçin Sandıkları Korumak’ kitabı İletişim Yayınları’ndan çıktı. Kitabından, Türkiye’deki sandık koruma refleksinin İsveç gibi ülkelerde örnek olarak gösterildiğini öğrendiğimiz Türkkan’a göre sandık korumada en önemli etken değişim umudu: “Sandıkları korumak, değişim umuduyla çok ilgili. Zaman zaman ‘oyları işte böyle çalacaklar’ gibi videolara rastlıyoruz. Bizi yılgınlığa düşüren bu tür yorumlardan uzak durup sandığa gitmeli ve verdiğimiz oylara sahip çıkmalıyız.”

2014 seçimlerinin sandık müşahitliği için bir milat olduğunu belirtiyorsunuz kitapta. Bunu da 2013’teki Gezi eylemlerinin yarattığı siyasi atmosferle açıklıyorsunuz. Bu, elbette önemli bir neden ama yıllar içinde gittikçe artan seçim sonuçlarıyla ilgili şüphelerin de rolü yok mu bunda?

Aslında 2014’ten önce de bu tür arayışlar vardı ama sanırım Oy ve Ötesi’nin kurulması ve hızla yaygınlaşması asıl milat oldu. Oy ve Ötesi bunun adını koymuş oldu. Kuşkusuz bu gelişimi sadece ‘Gezi’ ile açıklayamayız ama ‘Gezi’ ve sonrası, bunun yolunu bulduğu nokta oldu. Daha önce de böyle bir rahatsızlık olmasaydı sandıkları korumak diye bir kavram ortaya çıkmazdı. Müşahitlik meselesi de elbette sadece bu son dönemde ortaya çıkmış bir şey değil. Sonuçta, siyasi parti gözlemcilerinin sandıklarda görevli olması çok daha eskiye dayanıyor. Ancak bunun bir hassasiyet halini alması 2014 sonrasına dayanıyor. ‘Gezi’ sonrası Oy ve Ötesi’nin ortaya çıkmasıyla bu hassasiyet kanalize olacağı bir alan bulmuş oldu. ‘Gezi’ olmasaydı da belki yine Oy ve Ötesi benzeri bir oluşum çıkacaktı ve belki bu kadar hızlı büyümeyecekti ama yine de olacaktı.   

2014 ve sonrası sivil toplumun da oldukça canlı olduğu bir döneme denk geliyor. Oy ve Ötesi de sanırım bunun doğal sonuçlarından biri oldu…

Evet. Öte yandan Oy ve Ötesi yöneticileri ile konuştuğumda onlar da aslında ‘oy ve ötesi’ derken, “ötesine de geçmeyi hedefliyorduk ama henüz oraya gelemedik” diyorlar.

‘Ötesi’nde ne var peki?

‘Ötesi’nde katılımcı demokrasinin yerleşmesine ve kurumsallaşmasına katkıda bulunma hedefi var ama seçim sonuçlarıyla ilgili tartışmalar o kadar yoğun ki henüz oralara gelinemedi. Örneğin blok oylar meselesini konuşmamız gerekiyor ama henüz oralara gelmedik. Blok oy kullanımı Türkiye’de sosyal bilimciler tarafından 1970’lerden beri çalışılıyor ancak bu konuda henüz hiçbir önlem alınabilmiş değil. Bu, 2018 seçimlerinde gündeme geldi. Yani neredeyse 40 yıl sonra… Kitap için söyleşi yaptığım Prof. Ali Çarkoğlu’nun bir Klimex makalesine (“Forensic analysis of Turkish elections in 2017-2018”, Peter Klimek, Raúl Jiménez, Manuel Hidalgo, Abraham Hinteregger, Stefan Thurner, https://jour- nals.plos.org/plosone/article?id=10.1371/journal.pone.0204975) referans vererek belirttiği gibi, 2018’de yani ilk kez halkın cumhurbaşkanı seçtiği seçimde 1,5-2 milyon oyun blok olarak kullanıldığı tespit edildi ki bu o seçimin sonucunu direkt etkileyebilecek bir orandı. Tabii bu sadece iktidar lehine olan bir durum değil. İktidarda olmayan partiler için de blok oy kullanılıyor. 2018’de bir sandıktan yüzde yüz oy çıkması meselesinde Recep Tayyip Erdoğan’a 500 sandıktan yüzde yüz oy çıkarken Muharrem İnce’ye 31 sandıktan yüzde yüz oy çıkmış. Bu normal değil.

Kadın müşahitlerin oranı yüzde 68. Kadınların sandık müşahitliğine daha fazla rağbet ediyor olmasını nasıl açıklıyorsunuz? 

Sandıkları korumak, değişim umuduyla çok ilgili. Müdahil olmak da çok kolay. Kadınlardaki değişim umudu daha güçlü ve bu değişim umudunu canlı tutabilmenin de yollarından biri sandık müşahitliği. Değişime dair bir umut varsa kadınlar gerçekten de bunun öncüsü oluyor. Bu çalışmaya başlarken bunu düşünmemiştim ama görüşmeler yaptıkça bunun böyle olduğunu gördüm. Konuştuğum müşahitlerin çoğunun kadın olması da bunu gösteriyor. Üstelik kadınlar çevrelerini de bu yönde bilinçlendirmek için çaba sarf ediyor. Kitapta yer alan evli kadınların eşleri de genelde onlara destek oluyor.

Türkiye’deki sandık koruma refleksinin İsveç gibi ülkelerde örnek olarak gösterildiğini kitaptan okuyoruz. Dünyada buna benzer başka örnekler var mı?

Türkiye’de bunun öncüsü olduğunu söyleyebileceğimiz Oy ve Ötesi gibi bir oluşumun dünyada benzeri olduğuna ben rastlamadım. Oy ve Ötesi, Türkiye dinamikleriyle beslenen bir sivil toplum girişimi. Ölçülü, kibar ve ayı zamanda mesafeli, herkese eşit uzaklıkta bir dil kurmayı başarmışlar.

Peki, önümüzdeki 14 Mayıs seçimlerine gelecek olursak, sandık güvenliğiyle ilgili pek çok şüphe ve soru işareti havada uçuşuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha önceki seçimlere göre daha sakin bir dil benimsemesini bile şüpheyle karşılayan yorumlara rastlıyoruz. Siz mevcut atmosferi sandık güvenliği açısından nasıl yorumluyorsunuz?

Erdoğan hükümeti son yıllarda o kadar baskın ve muhalif kesimleri sindirmiş görünüyor ki aslında herkes bunun altında bir şey aramakta çok haklı. Ama galiba şu aklımıza gelmiyor: Erdoğan ve AK Parti’nin oy oranında, halk desteğinde bir düşüş olduğu gözlemleniyor. Mesela artık Erdoğan reddedilebiliyor. Eski bakan Mehmet Şimşek’in yeniden siyasete dönmeyeceğini açıklaması bunu gösteriyor. Öte yandan sandık güvenliğiyle ilgili komplo teorilerini seçimler yaklaştıkça daha çok duyacağız gibi geliyor bana. Ancak bence artık seçimlere konsantre olmalıyız. Sandıktan değişim çıkmasını istiyorsak buna konsantre olmalıyız. Bu, sadece gönüllü sandık müşahidi olmak demek değil. Hepimiz aslında değişimin bir öznesiyiz ya da olabiliriz, bunu unutmamak gerekir. Yılgınlığa ve umutsuzluğa düşmemek çok önemli. Zaman zaman “oyları işte böyle çalacaklar” gibi videolara rastlıyoruz. Bizi yılgınlığa düşüren bu tür yorumlardan uzak durup sandığa gitmeli ve verdiğimiz oylara sahip çıkmalıyız. Prof. Ali Çarkoğlu’nun dediği gibi “hâkim ruh hali seçimi kazandıracak.”

Bunu açar mısınız?

Bir örnekle anlatayım. 2018’de Muharrem İnce “adam kazandı” diye bir mesaj attı. Bu mesaj atılırken insanlar oy çuvallarını seçim kurullarına taşıyordu. Bunun nasıl yılgın bir ruh haline yol açtığını hepimiz gördük. Ama 2019’a geldiğimizde Ekrem İmamoğlu seçim gecesi 12 kez çıkıp açıklama yapmış. Anadolu Ajansı her açıklama yaptığında İmamoğlu da çıkıp “hayır öyle değil çünkü elimizde bu veri var” şeklinde açıklama yaptı. Yani “galiba kazanıyoruz” ruh hali. Partiler halkı sandığa çağıracak özgüvenli bir dil kurmak zorundalar. Bu da şununla mümkün: “Seçim güvenliğini sağlamaya, sandıkları korumaya devam ediyoruz.” Bu güveni seçmene vermeleri gerekiyor. Bunun da yolu siyasi partilerin sandık güveliğiyle ilgili yaptıkları çalışmaları her gün kamuoyuyla paylaşmalarından geçiyor.  Yani “sonuçlar elimizde” duygusunu vermediğinizde psikolojik üstünlüğü kaybediyorsunuz. Buna izin vermemek lazım. Kazanacağız duygusu güçlü olursa, insanlar da kararsızlar dahil sandığa gidiyorlar.

14 Mayıs seçimleriyle ilgili kitabınızda yer alan çarpıcı bir veri var. CHP ve İYİ Parti 200 bin sandık görevlisiyle seçime gidiyor. Oysa AK Parti ve MHP toplam 3 milyon sandık görevlisine sahip olacakmış. Bu, iktidara sizin belirttiğiniz anlamda bir psikolojik üstünlük sağlamaz mı?  

Siyasi partilerin siyasi parti olduğunu unutmamak gerekiyor. Siyasi parti tarafından sandığa atanmış görevli olmak ile gönüllü sandık müşahidi olmak arasından pratik bir fark var. AK Parti ve MHP’nin görevlendirdikleri sonuç itibariyle atanmış görevliler. Belli bir günlük ücret karşılığında bu işi yapıyorlar. Sandık gönüllüleri ise, aklen ve ruhen de o sandığın başında olacaklar. Bunun dışında Millet İttifakı, Türkiye Gönüllüleri’ni kurdu. Oy ve Ötesi de çalışmaya başladı ki onları da hiç hafife almamak lazım. Umutsuz olmamızı gerektiren bir durum yok çünkü görevli ve gönüllü ayrımı burada bizi daha diri tutacak. Siyasi partilere düşen sorumluluk, gönüllü sandık müşahitlerinin güvenliğini sağlayabilmeleridir. Kitapta yer alan bazı görüşmelerimden de zaman zaman sandık müşahitlerinin şiddete maruz kaldıklarını biliyoruz. Bu olayların sayısı çok fazla olmamakla birlikte yine de yaşanıyor. Buna gönüllülerin bireysel olarak önlem almaları mümkün değil. İşte bu noktada siyasi partilere güvenliği ve organizasyonu sağlama görevi düşüyor. Millet İttifakı Haziran 2022’de ilk sandık görevliliği çalışmasını açıkladı. Bu oldukça güven verici bir tutum oldu. Partiler seçim güvenliğiyle ilgili yaptığı çalışmaları gün gün tüm şeffaflığıyla kamuoyuyla paylaşmaya seçim gününe kadar devam etmeli. Tüm bunların ötesinde ise siyasi partiler gönüllülerle çalışmayı öğrenmeli. Partiler yapıları gereği, kendi görevlileriyle çalışmaya daha yatkınlar, bu da doğal elbette. Ancak sandık güvenliği konusunda gönüllülerle siyasi partiler arasında bir uyum sağlanması gerekiyor. Bunda da siyasi partilere görev düşüyor.

Mevcut cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi çerçevesinde Yüksek Seçim Kurulu, il ve ilçe seçim kurullarında iktidarın istediği hemen tüm değişiklikleri yaptı. Ayrıca polis ve jandarma gibi seçim güvenliğini sağlamakla yükümlü güvenlik kurumlarında iktidar partilerinin büyük bir ağırlığı olduğu da açık. Bu tabloda gönüllü sandık müşahitleri sandık güvenliğini ne ölçüde sağlayabilir, sorusu sıkça soruluyor. Ne düşünüyorsunuz?

YSK’da olsun il ve ilçe seçim kurullarında olsun diğer siyasi partilerin de temsilcileri var. Yani oylar sandıkta sağlıklı bir şekilde sayıldıktan sonra ıslak imzalı tutanaklarla sonuçlar kayıt altına alınırsa seçim kurullarında ciddi bir sorun yaşanacağını düşünmüyorum. Bu konuda çalışan uzmanların da belirttiği gibi, aslında Türkiye’deki seçim sistemi epey iyi bir sistem. Bu sistemde sandık başında çeşitliği sağlamak önemli. Örneğin bir sandıkta bir AK Parti’li ile bir MHP’li varsa mutlaka diğer partileri temsilen bir veya birden fazla sandık görevlisi ya da gönüllü müşahit olmalı.

Sandık güvenliğinin bu kadar gündemde olmasının bir nedeni de kutuplaşma gibi görünüyor. Siz de kitapta değinmişsiniz…

Evet. Seçim sonuçlarıyla ilgili güvensizlik aslında kutuplaşmanın getirdiği güvensizlikle ilgili de bir sorun. Sandıkların başında olma nedenlerinin biri de “bu düzgün yürüyen bir iş” olsun düşüncesinden geliyor. Ben buna “kendi demokrasini kendin yap” diyorum. Tabii şunu da unutmamak lazım. Seçim sonuçlarıyla ilgili iki kırılma anı var. 2017’de YSK’nın mühürsüz oyları geçerli sayması ve 2019’da tekrarlanan İstanbul seçimleri. Bu iki süreç, güvensizliği artırdığı gibi sandık güvenliğiyle ilgili gönüllü insan sayısının da artmasına neden oldu.

14 Mayıs seçimlerine özgü, sandık güvenliğiyle ilgili özel bir durum var mı?

Bunu siyasi partilerin durumu belirleyecek. Bir tarafta iktidar yorgunu Cumhur İttifakı var. Öbür tarafta aralarındaki farklılıklara rağmen bir arada olmayı başarabilmiş Millet İttifakı var. Ve ayrıca HDP’nin başını çektiği dinamik bir Emek ve Özgürlük İttifakı var. Değişim umudunun güçlü olduğu bir seçim olacak bu. Bu koşullarda çok vahim sandık güvenliği skandallarıyla karşı karşıya kalacağımızı sanmıyorum. Değişim umudunun güçlü olduğu bir konjonktürde sandık güvenliği de daha rahat sağlanacaktır.  

- Advertisment -