Bu yılbaşından önceki son yazım. İyi şeyler söylemek istiyorum. Ne diyeceğimi düşünürken 425 gündür tutuklu olan Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu'nun şu sözlerine rastladım:
“Memleketimiz için, ummadığımız anda bir barış, birlikte yaşama umudunu yeniden yaşatabileceğimiz bir dinamizm istiyorum, bekliyorum. (…) Farklılık, çoğulculuk ve eleştiri hakkı, ülkemizin geleceği açısından demokrasimizin en büyük besin kaynağıdır.
Bunların (…) toplumun tüm kesimlerince desteklenmesi gerektiğine yürekten inanıyorum. 2018’de sadece cezaevindeki düşünce suçlularına özgürlük değil, tüm ülkem ve tüm yurttaşlarımız için barış, demokrasi ve kardeşlik bekliyorum.”
Murat'ın temennileri benim de temennim, beklentileri benim de beklentim. Son birkaç yıldır, Türkiye, ne yazık ki, kötü bir siyasi karneye sahip.
Umut zamanı
Türkiye, demokrasiye yöneldiği, çok sesliliği önemsediği, komşularıyla dengesini ve özellikle AB üyeliği hedefini koruduğu oranda başarılı bir grafik izleyebildi. AK Parti'yi de iktidara getiren temel motivasyon, çevreye itilmiş, dışlanmış geniş kesimlerin siyaset, devlet ve medya sahnesine çıkmasıydı. İlk başlarda, o insanları motive eden temel değerler arasında, eşitlik, adalet ve istişare vardı elbette.
En azından genel hava, genel görüntü bu şekildeydi. Onları harekete geçiren, bir kıymet olduklarını hissetmeleriydi. AK Parti'ye oy veren, onun başarısında omurga rolü oynayan taban ve parti kadroları, çevreden merkeze yürüyen bir ruhu, içinde çeşitli sorular da barındıran bir arayışı simgeliyorlardı.
Şimdi neredeler?
Onlar şimdi neredeler? Yakından tanıdığım bazı isimleri düşünüyorum… Partinin ve iktidarın yabancılaştığını gözlemleyen, kendisini ötelenmiş hisseden, azmi kırılmış insanlar… Bu tablo kamuoyu araştırmalarına da yansıyor. Bir kesim eleştirilerini açıktan dillendiriyor.