Yıllar boyunca İstanbul’un olimpiyatları kazanmak için çabalamasına tanık olan zatım için olimpiyatlara ev sahipliği hakkını Brisbane’ın gidip alması biraz şaşırttı. Olimpiyatlara ev sahibi seçmek, yıllar içinde çekişmeli bir at yarışından bizim siyasi partilerin genel başkan seçimine dönmüş. Eskiden on tane aday şehir yarışırken Brisbane tek aday olarak demokratik bir şekilde gitti, gördü, aldı ,geldi.
Olimpiyatlar öncelikle bir altyapı ve yatırım olayı. Zaten kaliteli bir sportif altyapı varsa, inşa etmek zorunda kaldığınız onca spor merkezi, oyunlar bitince geleceğin atletlerini yetiştirmeye gidiyor. Şehirde bir yerden başka bir yere gitmek saatler almıyorsa organizasyonu gerçekleştirmek büyük bir yük olmuyor. Brisbane’ın bu işin üstesinden gelip gelmeyeceğini göreceğiz. Hiçbir şeyin garantisi yok. Baktınız olmuyor, birkaç milyar doların çözemeyeceği bir sorun yok. İtibardan tasarruf olmaz.
Beni sorarsanız, atletleri takip ediyorum. Kızım 2032’de 15 yaşında olacak. Hangi spor dalında bu kadar genç atletler var, şimdiden bilmek lazım. Ağaç yaşken eğilir. Bilelim ki ona göre göbek bağını gidip uygun bir spor kompleksinin bahçesine gömelim. Bu yıl kaykay ve karate eklenmiş spor dallarına. 2024’te yapılacak olan Paris Olimpiyatlarında da break dance kategorisinde müsabakalar yapılacakmış. Şu anda bile kafasının üzerinde dönen kızım için müthiş bir gelecek hayali… Yani duruma ciddiyetle eğilmek gerekiyor. Anne ve babasını örnek alması durumunda “TV önünce patlamış mısır yiyerek olimpiyat izlemek” dalı eklenmezse madalya şansı bulunmuyor.
Kendime not: 2024’te Paris’te örnek ol!
Pandeminin olimpiyat heyecanını etkileyeceğini düşünmüştüm ama futbol kadar seyircinin öne çıkmadığını fark ettim. Gayet heyecanlı bir şekilde izliyorum olanları.
Zaten hayatımın her alanını etkileyen bir hastalık bunu neden etkilemesin.
Dünyanın geri kalanının aksine Avustralya’da başından beri vaka sayısını sıfırlama taktiği güdüldü. Bu yüzden de sık sık milyonlarca insanı eve kapattılar.
Pandeminin bu kıyılara vurduğu Mart 2020’nin üzerinden 17 ay geçmiş ve Melbourne’da yaşayan bizler de bu sürenin altı ayını, “6 AYINI !” sokağa çıkma yasağıyla geçirdik. Biz kapanmış durumdayız ancak bu sıralar salgın Sydney’i kötü etkiliyor.
Geçen yıl bu aralar Melbourne’da salgın kontrolden çıkmıştı ve üç ay kadar sokağa çıkma yasağı uygulandıktan sonra vaka sayılarını sıfırlamıştık. Şu anda Sydney’de yaklaşık bir aydır milyonlar evlerine kitlenmiş durumda, ancak vaka sayıları artmaya devam ediyor.
Delta varyantı böyle bir şey. Tüm dünyada olduğu gibi şu anda Avustralya’da da koronavirüs en hızlı insandan daha hızlı olduğunu ispat etmekle meşgul.
Türkiye’de tüm yasakların kalkmış olmasını siyasal, psikolojik, psikiyatrik, ekonomik ve sosyolojik olarak açıklamak mümkün ancak tıbbi olarak imkânsız. Bu karar her gün onlarca insanın hayatını kaybetmesi, okulların Eylül’de açılmayacak olması ve on binlerce kişinin de koronavirüs yüzünden uzun dönemli sıkıntılar yaşaması demek.
Elinde çekiç olan her şeyi çivi sanır. Elinde inşaatçı olan her şeyi külliye gibi görür. Bu arada külliye, merkezinde cami ve medrese olan ve içinde hamam, mutfaklar, yardım kuruluşları olan kültürel, dini ve genel olarak toplumsal bir merkez aslında. “Yazlık külliye” diye bir mimari konsepti de anlamak güç.
Burada da hafta sonunda Sydney, Melbourne ve evet Brisbane’da binlerce kişi tam kapanma kurallarına karşı sokaklara döküldü. Evden çıkma yasağı olan ve salgının devam ettiği Sydney ve Melbourne’da binlerce kişi maskesiz ve sosyal mesafe kurallarından bihaber bir şekilde bir araya gelip itirazlarını dile getirdi. Ve büyük ihtimalle bazıları virüsü kapıp zaten böyle akrabaları olduğuna pişman aile üyelerine götürdü
En büyük protesto herhangi bir kısıtlama olmayan ve Brisbane’da meydana geldi. Yasaklara, aşıya, virüse, kurallara ve cezalara karşı protesto. Bunu açıklamayı da artık uzmanlarına bırakıyorum.
Böyle bir dönemde evden çık deseler de pek çıkasım yok.
1945’te İkinci Dünya Savaşı’nın bittiğine inanmayan Japon subay Filipinlerin ormanlarında 29 yıl daha, ta 1974’e kadar savaşmaya devam etmişti.
Benden 2032’ye kadar haber alamazsanız, kapının altından not bırakın.