Noel
31 Aralık ittifakla Noel değildir. Yılbaşı Hıristiyan bayramı olmadığı gibi Noel de anlatı, ritüel ve tarih itibariyle Hristiyanlığın özüne ait değildir.
Şöyle ki, paganizmin izlerine Hıristiyanlıkta sıkça rastlanır. Geçmişte pagan kültürünü silmeye çalışan Kilise, artık bununla baş edemeyeceğini anlayıp Hıristiyanlığın benimsenmesini de kolaylaştırmak için İsa’dan 300 yıl sonra pagan geleneklerini dönüştürerek Hıristiyanlığa katmıştır.
Antik dönemlerde kışın başlangıcı ile her şeyin yok olmasının ardından gelen en uzun gece ile günlerin tekrar uzamaya başlaması “Güneş karanlığa karşı zafer kazandı” inancıyla kutlanmıştır. Hatta ağaç dikip süslemek de bu inanış çerçevesinde var olmuştur. Mitolojinin tabiat olaylarını insanlaştırılarak hatta tanrılaştırılarak anlatma niteliği ile de bu olay, Tammuz’un doğumu olarak anlatılır. Roma İmparatorluğunda ise aynı doğa olayı Güneş tanrısı Mithra’nın doğumu olarak kabul edilir ve kutlanır.
Kilise IV. yüzyılda bu geleneği ortadan kaldıramayacağını anlayınca, Güneş’in doğumunu İsa’nın doğumu olarak kabul etmiş ve Hıristiyanlaştırmıştır. Böylelikle Hıristiyan alemi İsa’nın doğduğuna inandığı tarihleri Noel olarak kutlamaya başlar. Bu tarihler mezhepler arası farklılık göstermekle birlikte 25 Aralık ve 6, 7, 19 Ocak tarihleridir. Görüldüğü üzere yılsonu veya yılbaşı ile Noel arasında zannedilenin aksine bir bağ yoktur.
Hazreti İsa’nın doğumu
31 Aralık Hazreti İsa’nın doğum günü de değildir. İsa aleyhisselamın doğum tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte, Noel’in Hıristiyanlarca kutlandığı farklı tarihler de bu belirsizliğe işaret eder.
İncil’de İsa’nın doğduğu gecenin anlatıldığı bölümde “Geceyi Beytüllahim civarındaki kırlarda sürülerinin yanında nöbet tutarak geçiren çobanlar vardı” tarifi yer alır. Beytüllahim’de bu aylarda geceleri hava sıcaklığının 0 ila 10°C civarında olduğunu göz önünde bulundurursak, tarif edilen gecenin bu ayların bir gecesi olmadığı anlaşılmaktadır.
Ayrıca Hazreti İsa’nın doğum günü kesin bir bilgiyle bilinseydi İslam inancında da tazim edilen bir gün olabilirdi. Nitekim Hazreti Muhammed, Hazreti Musa’nın Firavun’dan kurtulduğu günü kutlayan Yahudileri görünce “Biz gerçekte Musa’ya daha yakınız” diyerek o günleri oruçla geçirmiştir. Kendisi de doğduğu günde oruç tutmuş ve oruç tutma sebebini soranlara “Bu benim doğduğum gündür” cevabını vermiştir. Hepsine salat ve selam olsun.
Mekke’nin fethi
Erken 90’larda yılbaşına alternatif gece düzenlemenin bazı İslamcılar tarafından uydurulmuş kılıfı ise 31 Aralık’ın Mekke’nin fethinin tarihi olduğudur.
Hazreti Peygamberin Mekke’ye hangi tarihte girdiği konusunda farklı rivayetler bulunmakla birlikte, fethin 20 Ramazan 8’de, yani miladi 11 Ocak 630 tarihinde gerçekleştiği genel olarak kabul edilmektedir.
Zaten tarihlendirme tartışmasından bağımsız olarak İslam kültüründe de Türk kültüründe de fetih kutlaması gibi bir pratik yoktur. Bugün bu kutlamalar bazı dini cemaat ve derneklerce devam ettirilmektedir. Hazreti Peygamberin doğumunu miladi takvime göre kutlayanlara karşı çıkan bazı isimlerin, Mekke’nin fethini miladi takvime bağlayarak ihya etmesi de oldukça garip bir tablo ortaya koymaktadır.
Peki nedir bu yılbaşı?
Bugün yılbaşı, herhangi bir din ile irtibatı olmayan, seküler ve kapitalist bir eğlence pratiğidir. Çam ağacı gibi bazı pagan/Hıristiyan kültürüne ait öğeleri barındırmakla beraber, bu kültürlerle manevi bir bağı da yoktur.
Sekülerliğin hızla arttığı coğrafyalarda, yılbaşının öneminin artıyor olması da bunun en açık göstergesidir. Ülkemizde de durum farksızdır. Ne Avrupa çok sağlam Hıristiyan, ne de bizim millet Hıristiyan özentisidir. Bir ortak noktamız varsa o da kapitalizmin tüketim çılgınlığına kendimizi kaptırmış olmamızdır.
Bırakalım yılbaşını, kendi dini bayramlarımız bile özünü yitirerek benzer bir tüketim çılgınlığı günlerine dönüşme tehlikesi ile yüz yüzedir. İslam dininde Ramazan ve Kurban bayramları, ibadete daha fazla rağbet edilmesi gereken günlerdir. Günümüzde ise bu günler tüketim çılgınlığıyla bütünleşmiş bir şekilde, bayram özel konserleri gibi programlarla, eğlenceye ve bayram özel otel rezervasyonları gibi organizasyonlarla, tatil günlerine dönüşmüştür.
Tüketimde sürekliliği sağlayabildiği müddetçe kapitalizmin dinlerle hiçbir sorunu olmadığı gibi bunları da olabildiğince sömürmenin yollarını keşfetmiştir. Bugün hindi ve yılbaşı süsü satan market, Sevgililer Günü’nde gül, Kurban Bayramı’nda kurban hissesi ve Ramazan Bayramı’nda ise şekerleme satarken bunu bu tutarlılık çerçevesinde yapar.
Bize nereden geldi?
Yılın ilk gününü kutlama adeti milattan önceki yıllara kadar uzanır. Osmanlı döneminde Muharrem ayının ilk gününe hürmet edilmiş ve resmen de kutlanmıştır. Osmanlı’da devlet düzeyinde Avrupai geleneklerle ve miladi takvime göre kutlanan ilk yılbaşı ise II. Mahmud dönemine denk gelmektedir. 1829’da, İngiliz elçisinin düzenlediği özel balonun davetlileri arasında Osmanlı devlet ileri gelenleri de vardır. Sultan Abdülmecid ise 1856’da Fransız elçisinin düzenlediği özel yılbaşı balosuna katılan ilk Osmanlı padişahı olmuştur.
Bu dönem itibariyle Müslüman olmayan halkın kutlamalarına Müslüman olanların da katıldığı bilinmektedir. Ancak asıl dönüşüm ve yılbaşının eğlenilen bir gece haline gelmesi, şehrin işgal yıllarında başkent İstanbul’a misafir olan Beyaz Ruslar ile gerçekleşir.
Beyaz Ruslar, İstanbul’a eğlence kültürleri ile gelmiş, şehrin yeme içme ve eğlence kültürünü ciddi boyutta etkilemişlerdir. Günümüz İstanbul’undaki eğlence mekanlarının pavyon ve bar gibi türleri ve eğlence pratikleri onlarla İstanbullu olmuştur. Bugünkü yılbaşı eğlenceleri, eğlenme kültürünü baştan aşağı dönüştüren Beyaz Ruslardan mirastır.
Cumhuriyet döneminde 1926’da miladi takvimin kabul edilmesi ile yılbaşı resmi kimliğine kavuşur. 1 Haziran 1935 senesinde Resmî Gazete’de yayınlanan ulusal bayram ve genel tatilleri düzenleyen kanuna göre 29 Ekim, 30 Ağustos, 23 Nisan, 1 Mayıs, Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı ile 31 Aralık öğleden sonra ve 1 Ocak tarihleri de resmî tatil ilan edilir.
İslamda “eğlenmek” zaten önemli bir tartışma konusudur. Değil bir yılbaşı partisine katılmak, dünya ve ahirete fayda vermeyen, yani “mâ-lâ-ya’nî” olarak tanımlanan şeylerle meşgul olmak dahi dinen meşru görülmez. Ancak şu bilinmelidir ki bir şeye itiraz etmek için o şeyin ille de başka bir din ile alakalı olması gerekmez. Bir şeyin tüketim çılgınlığına veya herhangi bir günaha sebep oluyor olması da itiraz etmek için gayet geçerli bir sebeptir.
Bu vesile ile 2022’nin ülkemiz ve dünyamızın içerisinde olduğu can yakan durumlardan kurtulduğu bir yıl olmasını, öncekilerden daha hayırlı bir yıl olmasını temenni ederim.