Mahmud Ertürk

Erdoğan’dan Yargıtay’ın onadığı hapis cezası ve siyaset yasağına tepki

“Siyasi rakiplerimiz ve kendilerini iyi bilen güç ve çıkar odakları, seçim sandıklarında karşımızda duramayacaklarını, önümüzü kesemeyeceklerini iyiden iyiye anlamış olmalılar ki böyle bir yola başvurdular. Bu odaklar, ne yazık ki hepimizin ihtiyacı olan hukuku, kendi küçük ve çıkarcı düşüncelerine alet etmekte bir sakınca görmediler. Adalet gün gelecek yargıyı siyasallaştıranlara da lazım olacaktır. Tarih boyunca bu hep böyle olmuştur. Çünkü biz şaşmaz ve değişmez adalet ilkelerine inanıyoruz.”

RÖPORTAJ | “Yüksek döviz kurunun keyfini çıkarmaya gelen turist muamelesi görmek bizleri çok yaraladı”

Selçuk Çiçek, 1988 Hannover doğumlu. Leibniz Üniversitesi Tarih Fakültesi’nde araştırma görevlisi ve Avrupa Milli Görüş Teşkilatı Tanıtım Başkanı. Çiçek ile kurların yükselmesi ve sokak röportajlarıyla oluşan “Almanya’da gelen Türk” imajını, Almanya’daki yeni hükümeti ve ırkçılığı konuştuk: “Sloganik bir cümle olarak gelebilir ama bu topraklar artık bizlerin yurdu. Biz buraları yurt edindik. Burada kendimizi evimizde hissediyoruz. Ana dilimiz Türkçe’yi ve ana vatanımız Türkiye’miz ile bağımızı da asla koparmadan bu coğrafyanın asli unsurları olarak yaşıyoruz ve yaşayacağız. Yeni bir hibrit kimlik oluşumundan bahsedebiliriz. Küresel çağda göçmen kökenli, çok dilli hibrit bir nesil.”

Âdem aleyhisselamın yaratılışı ve cennetten çıkartılması

Sezen hanımın yanlış bulduğum ifadesine karşı yapılacak şey güzellikle doğrusunu anlatmak, kendisi için hayır dua etmek ve hayrını dilemekten başka bir şey değildir. Eğer dert üzüm yemek ise, bu da ancak olayı şahsileştirmeden ve kişisel bir hırsa dönüştürmeden doğruyu hassasiyetle açığa çıkararak olur. Dert bağcıyı dövmek veya siyaseten nemalanmak olursa da bu ancak zulümdür ve asla tasvip edilemez.

Boji teorisi

Hayatta kalmak için karnını doyurmak ve barınmaktan başka hiçbir gayesi olmayan, toplu taşıma araçlarına binmesiyle ünlenen ve kendi halinde bırakılsa belki de kavuştuğu ünü bir süre sonra yitirecek olan Boji’ye kurulan kumpas, bir sokak köpeğinden Koç ailesinin yeni üyesini çıkarmış oldu. Böylelikle Boji artık toplu taşıma araçlarında seyahat edemeyecek olsa da özel jetle uluslararası seyahat etme imkânına kavuşmuş oldu. Boji teorisi işte tam da bu; yok etmek için haksızca ve hile ile yapılan hamlenin ters tepmesi.

31 Aralık ne değildir?

Yılsonu itibariyle geleneksel gündemimiz olan 31 Aralık tartışmaları başladı. Kutlama yapan veya yapmayan herkesin bugünün ne olduğuna dair çeşitli iddiaları var ve maalesef çoğu yanlış. Kutlayanın ne kutladığı konusunda kafası karışıkken, karşı olan da tam olarak neye karşı olduğunu anlamış değil.

Faiz haram da bizim bu hibe nasıl helal hocam?

Milli para biriminin alım gücünü ve değerini korumanın devletin görevleri arasında olduğu tartışılmaz ve ihmal edilmiş bir gerçek ancak bunun tek yolu faize teşvik ve dar gelirli vatandaşlardan da toplanan vergilerden sadece zengine yapılacak hibeler midir? Fatih Kalender ve Hayrettin Karaman’a sormak istiyorum: Faiz haram da bizim bu hibe nasıl helal hocam?

Ey partizan!

Partizanlığın nasıl gülünç bir şey olduğuna dair uç bir örnek hayal edelim. Hani olmaz ama bir parti lideri düşünün ki bir gün önce faize karşı sert açıklamalar yapsın, ertesi gün ise görülmemiş bir faiz uygulaması açıklısın. Bu kısa zaman içinde yaptığı iki zıt hareketle de aynı kişilerden alkış alıyor olsun. Evlerden ırak. Ne kadar fena ve utanç verici bir durum değil mi?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a mektup

Son günlerde yeni ekonomi politikanızı savunurken kullandığınız “Nas ortada” şeklindeki ifadenizle ve tam da Türkiye’de ekonomik zorluklar yaşanırken Müslümanların içerisinde bulunduğu hale işaret ederek “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!” mealindeki ayeti kerimeyi okumanızla oluşan algıyla din-i mübin-i İslam’ın töhmet altında kalmasından duyduğum rahatsızlık ve üzüntü dolayısıyla arzuhal etmek istiyorum.

Nureddin Nebati ile “neredeen nereye”

Yeni Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, 2014 yılında AK Parti teşkilatlarının zihinsel dönüşümü üzerine yazdığı doktora tezinde AK Parti’nin “tüm kurum ve kurallarıyla işleyen piyasa ekonomisinden yana” olduğunu, “devletin ekonomiye müdahalede bulunmamasını, Avrupa Birliği, Dünya Bankası, IMF gibi kuruluşlarla ulusal çıkarlar ölçeğinde işbirliğini” savunduğunu söylüyor. Bu tezini savunup doktora unvanı alan Nebati’nin yedi yıl sonra Çin’in model olarak alındığı yeni ekonomi modelin bakanlık koltuğuna oturması insanın ağzına o repliği takıyor: “Neredeen nereye?”

Bu konularda da nas ortada

Peki hazır iktidarda nassa olan teslimiyeti sözde de olsa ortada olan birileri varken ekonomik krizden çıkmak, Türk ekonomisine olan güveni tesis etmek, Türk lirası ve Türkiye’yi itibarlı hale getirmek için İslam’ın bir reçetesi yok mu? Elbette var ki bunlar İslam’ın temelini de oluşturan ve olmazsa olmaz sac ayakları adalet, ehliyet/liyakat ve istişaredir. Bu konularda da nas ortada, nas ortada olduğuna göre sana bana ne oluyor?

Helalleşme nedir? Kılıçdaroğlu ne yapmak, nereye varmak istemektedir!

İslam inancında kul hakkı, Allah’ın huzurunda hesabı sorulacak ve affedilmesi, hakkı geçenin hakkını helal etmesine bağlı günahlardan sayılmıştır. Ancak bu helalleşmenin ahirete bırakılmadan dünyada gerçekleşmesi, taraflar arasında af yolunun tutulması ayet ve hadislerde teşvik edilmiştir. Yani daha güncel tabirle “Bu konuda nas ortada, sana bana ne oluyor!” bile denebilir.

Sıradaki taşlar kimler için yağacak?

Bir İslam aliminin hele de inanç ve yaşam tarzı yüzünden defalarca yumruk yemiş birinin, inancı gereği kabul etmediği bir şeye dair aklına gelen ilk tedbirin devletin yumruğu olması bir kenarda dursun, biz taş yağmurları ve depremlere sebep olabilecek çok daha büyük günahlara bakalım; Adaleti gözetmemek ve adaletle hükmetmemek; devlet ve vakıf malı gibi toplumun ortak hakkı olan şeyleri haksız yere gasp etmek ve uygunsuz bir şekilde kullanmak ve rüşvet alıp vermek... Bunlar kul hakkıdır ve bundan daha büyük ve topluca helak olmayı cezbedecek daha büyük bir günah da yoktur.

Peki ya sonra üniversiteye ne mi oldu?

İstanbul Şehir Üniversitesi'nin hiç gecikmeden kapatılmasının alt yapısını hazırlayan kanun değişikliği teklifi bundan tam bir sene önce bugünlerde Covid-19 salgınından çok daha önemli bir mesele olarak TBMM'de görüşülmeye başlamıştı. Görüşmeler esnasında komisyonda üniversiteyle ilgili verilen güvence ve sözlerle bugün geldiğimiz nokta arasında dağlar kadar fark var.