Bir gazeteci meslektaşım yazdı: Ecevit, Clinton karşısında hazırolda dururken, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Trump’ın Özel Güvenlik Danışmanı John Bolton’u eli cebinde karşılamış.
Bu gazeteci arkadaşımız, Kalın’ın Bolton’a ağzının payını verdiğini de eklemeyi ihmal etmedi. (Aslında Ecevit’in de bu alanda namı az değil. O da Kıbrıs harekatıyla, ABD’yle iplerin kopma noktasına gelen bir siyasi çizginin temsilcisiydi).
Şurası bir gerçek: Erdoğan yönetiminde, Türk dış politikası, daha aktif ve daha dinamik. Zaman zaman sertlik dozu yüksek, gerilimi fazla sahnelere tanık oluyoruz. Özellikle, ABD ve Avrupa ülkeleriyle, bu açıdan ağır suçlamalar da içeren bir dil kullanılıyor. Bu alanda ilk dramatik sahne, Suriye sınırında Rus uçağının düşürülmesiyle yaşandı.
Başlangıçta hararetle savunulan bu olay, giderek dış politikayı zora soktu. İlişkilerin yeniden rayına oturabilmesi için Ankara epey dil döktü, çaba sarf etti. Hâlâ tam anlamıyla ilişkiler tamir edilebilmiş değil.
İbrahim Kalın-John Bolton ilişkisine gelince: Amerikalılar eller cepte konuşma ve sohbeti normal karşılarlar. Bu nedenle Bolton’un bundan çok bir anlam çıkartmış olabileceğini sanmıyorum. Asıl kritik nokta şu: Ankara’nın “terörist” dediğine, Washington, “Kürtler” diyor.
Karşılıklı atışmalara, gerilimin tırmanmasına rağmen, ABD’nin tavrı değişmiş değil. Dünya biliyor ki, ABD bu meselede Türkiye’yi tatmin edecek bir çözüm içinde görünmüyor.
Türkiye, bölgenin etkin diğer süper devleti Rusya’dan destek bulabilmek için çaba sarf ediyor. Afrin, böyle bir gayretin sonucunda YPG’den temizlendi.
Tabii Moskova'nın da kendine göre hesapları var. Moskova, PKKYPG’yle ilişkilerini sürdürüyor. Her an beklenmeyen çıkışlar yapabilir. Bu nedenle işler kolay görünmüyor.
Ekonomik tehdit ciddi
Trump’ın kaba bir emperyalist politikacı olduğunu söylemek mümkün. “Silahım ve param var, karşı çıkanı ezerim” havasında. Rahip Brunson krizi sırasında, ekonomimizin yaşadığı sarsıntıyı uzun uzun anlatmaya gerek yok.
Hâlâ da bu sarsıntının ekonomi üstündeki sonuçlarını hepimiz yaşıyoruz. Aynı Trump, bu kez Suriye-YPG meselesinde ekonomik yaptırım tehdidini kullandı. Sonuç olarak karşımızda dünyanın en zengin ve en büyük askeri güce sahip ülkesi var.
Evet, her uygulayacakları yaptırımın onlar açısından da bir bedelinin olacağı muhakkak. Öte yandan, en ağır bedeli ödeyen taraf genelde biz oluyoruz.
Hakkımızı hukukumuzu savunalım. Mazlumun yanında duralım. Bölge halklarının dayanışması için daha barışçı ve birleştirici bir siyaset izleyelim.
Bu ilkeleri esas alırken, birbirimizi gaza getirmeyelim ve gaza gelmeyelim.