Suriye’de İdlib’ten sonra siyasi çözüm aşamasına geçilmesi bekleniyor. Her aktör bir taraftan İdlib’deki gelişmeleri an be an takip ederken, diğer taraftan da siyasi müzakere sürecine yönelik hazırlık yapıyor.
Bu konuda elini en çabuk tutan ülkenin Rusya olduğu söylenebilir. Zira Rusya, bundan bir buçuk yıl önce, 24 Ocak 2014’teki ilk Astana toplantısında masaya bir anayasa taslağı koymuş ve muhaliflerin tartışmasına sunmuştu.
Rusya’nın anayasa önerisinde öne çıkan bazı temel hususlar vardı: Sadece bir etnik kimliğe (Araplara) aidiyeti ima eden “Suriye Arap Cumhuriyeti” isminden “Arap” kelimesi çıkarılıyor, devletin adı “Suriye Cumhuriyeti” olarak değiştiriliyordu. İktidarın demokratik mekanizmalarla el değiştirmesi öngörülüyordu. Suriye topraklarının “bölünemez, dokunulamaz ve tek parça” olduğunun altı çiziliyordu. Adem-i merkeziyetçi bir idari sistem getiriliyor, Suriye’de özerk idari bölgeler oluşturuluyordu. Resmi dil Arapça olmakla birlikte her bölgeye çoğunluğun dilini ilâve bir resmi dil olarak kabul etme hakkı veriliyordu.
Taslağa göre, yasama yetkisi Halk Meclisi’nde, yürütme yetkisi ise genel oyla seçilen devlet başkanındaydı. Yetkileri genişletilen parlamento; savaş ilân edebiliyor, devlet başkanını görevden alabiliyor, anayasa mahkemesi üyeleri ile merkez bankası başkanını atayabiliyordu. Devlet Başkanı ise yedi yıl için seçiliyor ve bir kişi üst üste en fazla iki dönem görevde kalabiliyordu.
Rusya’nın hazırladığı taslak, “laik” bir devlet yapısını içeriyordu. Suriye’yi “vatandaşların farklılık ve ayrıcalıklarına bakılmaksızın eşit hak ve sorumluluk ilkeleri üzerine kurulu bağımsız ve egemen bir devlet” olarak tanımlıyordu.
Bir parmak bal
Rusya, bu teklifinin sadece istişare amaçlı hazırlandığını ve Suriyelileri kendi anayasalarını hazırlamaya teşvik etmeyi hedeflediğini belirtiyordu. Süreç içerisinde bu taslaktaki öneriler revize edilebilir veya bu perspektife sadık kalmak koşuluyla Suriye’nin mevcut anayasası üzerinde de çalışılabilirdi.
Bahse konu taslak gündeme geldiğinde, muhaliflerin ve özelikle de Kürtlerin “ağzına bir parmak bal çalmak” olarak yorumlanmıştı. Nitekim Rusya’nın önerisi — o dönem — hem PYD hem de ENKS cephelerinde olumlu bir yankı bulmuştu. PYD, Suriye’de siyasi çözümü destekleyen her girişimin desteklenmesi gerektiğini ve bu çerçevede taslağın “takdirle karşıladıkları iyi bir adım” olduğunu ifade etmişti. ENKS ise, taslaktaki özerkliğin sınırlarının netleştirilmeye ihtiyacının bulunduğunu, ama yine de Rusya’nın bu taslakla Suriye’deki kördüğümün çözümü için müspet bir hamle yaptığını belirtmişti.
Taslak, Rusya’nın Suriye’de nasıl bir gelecek tasarladığını açıklığa kavuşturması açısından değerliydi. Ancak Suriye’de tek karar verici makam Rusya değildi. Diğer güçlerin ve bilhassa ABD’nin nasıl bir Suriye tasavvuruna sahip olduğu da önem taşıyordu.
Geçiş süreci
İki hafta önce ABD’li yetkililer, Cenevre’de yapılan bir toplantıda BM’nin Suriye Özel Temsilcisi Steffan de Mistura’ya bir belge sundular. Bağlayıcı olmadığı belirtilen bu belge, Trump yönetiminin Suriye için öngördüğü siyasi vizyonu belirginleştiriyordu. (Cansu Çamlıbel, İşte ABD’nin Suriye Önerileri, Hürriyet, 15.08.2018)
Belge, yeni Suriye devletinin sahip olması gereken temel özellikleri sıralıyor. Buna göre Suriye, terörizmi ve teröristleri desteklememeli. Kitle imha silâhlarından arındırılmalı. Savaş sebebiyle başka ülkelere göçmek zorunda kalan Suriyelilere, güvenli ve onurlu bir geri dönüşün koşullarını sağlamalı. Komşularına tehdit oluşturmamalı. Savaş suçları ile insanlığa karşı suçları yargılamalı ve bunun için uluslararası toplumla işbirliği içinde olmalı.
Belgede, IŞİD’in kalıcı bir biçimde yenilgiye uğratılması Suriye’de bir siyasi çözüme ulaşabilmenin olmazsa olmazı sayılıyor. Keza ABD ve müttefiklerinin, Suriye’de kimyasal silahların kullanılmasını engellemek ve insani krizleri hafifletmek için gerekli bütün adımları atacaklarının altını çiziliyor.
Suriye’de yeni bir düzenin hangi mekanizmalarla oluşturulacağını açıklayan kısım, belgenin en mühim kısmını oluşturuyor. ABD, Suriye’de BM gözetiminde bir geçiş süreci öngörüyor. Buna göre, seçimler BM himayesinde yapılacak, anayasal reformlar da BM tarafından oluşturulacak bir anayasa komisyonu tarafından kararlaştırılacak. Suriye rejimi, BM’nin garantörü olacağı bu sürece riayet edecek. Aksi takdirde uluslararası toplum, Suriye’nin yeniden inşasına destek vermeyecek.
“Kuzeydoğu Suriye’den temsilciler”
Şüphesiz burada en kritik nokta, yeni Suriye’yi geleceğini şekillendirecek olan Anayasa Komisyonu’nun kimlerden teşekkül edeceği. BM’yi en kısa zamanda komisyonu kurmaya çağıran belge, bu komisyonda yer almasını beklediği üç grubu zikrediyor: Suriye hükümeti, Kuzeydoğu Suriye’den temsilciler ve esasları söz konusu belgede belirtilen çözümden yana olan Suriye muhalefeti.
Bu terkibin iki mânâsı var. Biri, ABD’nin Suriye’de artık Esed’li bir geçişi kabul ettiğidir. Zaten ABD’li yetkililerin son zamanlarda yaptıkları “Esed’in olmasını istemeyiz ama Esed’i göndermek ABD’nin işi değil” makamındaki açıklamalar da bunu gösteriyor. Diğeri ise “Kuzeydoğu Suriye’den temsilciler” diye kodlanan SDG’yi sürece katma düşüncesidir. Bir başka ifadeyle ABD, SDG’nin sahadaki fiili varlığını, siyasi çözüm masasında hukuki/siyasi bir varlığa dönüştürmeyi ve onu sürecin meşru bir parçası haline getirmeyi tasarlıyor.
Suriye için Irak modeli
Cenevre’de sunulan metinde, Suriye’deki yönetim biçiminin çerçevesi de çiziliyor. ABD, Suriye için bir tür Irak sistemi öneriyor. Buna göre, cumhurbaşkanlığı sembolik bir makama dönüştürülecek. Yürütmede ağırlık, güçlendirilmiş bir başbakana verilecek. Cumhurbaşkanı ile başbakanının yetkileri net bir biçimde ayrılacak. Başbakan ve hükümet, cumhurbaşkanının onayına bağlı olmadan atanacak. Yargı daha fazla bağımsızlığa sahip olacak. Güvenlik kurumları reformdan geçirilerek sivil otoritenin denetimine tabi kılınacak.
ABD’nin Suriye tasarımı, geçmişteki katı merkeziyetçi yapının yerini adem-i merkeziyetçi bir yapının almasını öngörüyor. “Bölgelere yetki devri” vurgusu, planın omurgasını oluşturuyor. Yönetme yetkisi ve sorumluluğu — kuşkuya yer bırakmayacak bir biçimde — merkezden bölgesel hükümetlere devredilecek. Cumhurbaşkanının yetkileri de, bölgesel hükümet kurumlarının bağımsızlığını zedelemeyecek şekilde düzenlenecek.
Adem-i merkeziyetçi bir Suriye
Rusya ve ABD’nin teklifleri birlikte değerlendirildiğinde — aralarında bazı farklar bulunsa da — büyük ölçüde örtüştüğü görülür. Üç temel konuda uzlaşma var: Bir, Suriye laik ve demokratik bir devlet olarak örgütlenecek. İki, Suriye’nin toprak bütünlüğü muhafaza edilecek. Ve üç, Suriye’de adem-i merkeziyetçi bir yapı tanzim edilecek.
Elbette bu yeni yapının ayrıntıları açıklığa kavuşmuş değil. Orta yerde birçok soru var: Meselâ bölgelere devredilecek yetkilerin kapsamı ne olacak? Özerklik salt idari düzeyde mi kalacak? Silâhlı gruplar sisteme nasıl entegre edilecek?
Siyasi süreçte bu ve benzeri soruların cevapları aranacak, müzakereler çetin geçecek. Ancak şimdiden görünen o ki, Suriye Baas dönemindeki gibi merkeziyetçi bir kimlik taşımayacak.
—————————
(*) Bu yazının orijinali için bkz Kürdistan 24, 26.09.2018;
http://www.kurdistan24.net/tr/opinion/251d7ef8-b84d-4920-a58c-cb9f313c3e3f