İki gazeteciyi TV ekranında sabah sohbetinde izliyorum. “Almanya’yı gördün mü? ABD'nin İran’a yönelik yaptırımlarına karşı çıkıyor.” Aylardır hedef haline getirilen, şeytanlaştırılan Avrupa, ABD’nin yaptırımlarına karşı bir tutum alınca, gözümüzde farklı bir yere oturdu. AB’nin varlığı, Washington’un agresif dış politikasına karşı bir “denge imkanı” olarak düşünülür oldu.
Avrupa Birliği, Fransa, İngiltere ve Almanya’nın İran’a yaptırım konusundaki ortak açıklaması şöyle: “AB hukuku ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı uyarınca İran ile meşru ticaret yürüten Avrupalı firmaları koruma konusunda kararlıyız.”
Trump’la birlikte ABD’nin uluslararası ilişkileri yerinden oynatmak istediği bir gerçek. En dikkat çekici olansa, Avrupa Birliği’ne yönelik dışlayıcı siyaseti. Tabii bu dışlayıcılığın da bazı sınırlarının olacağını, zengin batı dünyasının son analizde bir aile gibi olduğunu düşünmek mümkün. Örneğin ABD ile Almanya ne kadar zıtlaşsalar da, birbirlerine vize uygulamak gibi bir düşünceleri yok.
İran konusunda ABD ile Avrupa ilk kez ayrışma yaşamıyor. Yeni olansa, İngiltere’nin de bu saflaşma içinde ABD karşısında yer alması. 2003 yılında Irak işgalinde ABD'nin Avrupa’daki müttefiki İngiltere'ydi.
İranlı aydınlar
2003’te ABD’nin Irak’ı işgaline karşı “Doğu Konferansı” adlı bir heyetle, Türkiye'nin doğusundaki ülkelerin aydınlarıyla bir dayanışma yaratmak amaçlı gezilere çıkmıştık. İran’da çok sayıda aydınla görüşme imkanı elde ettik. O sırada İran'da Meclis’te reformcular etkili oldukları için muhalif aydınların çoğu cezaevlerinden yeni çıkmışlardı. Aralarında gazete yöneticileri, yazarlar, akademisyenler vardı.
Onlara “Bölgede ABD karşıtı bir aydın platformu” oluşturma önerimizi anlatınca, biraz duraksadılar. “Hedefinizde yalnızca ABD karşıtlığı mı var? Eğer öyleyse biz bunu yetersiz buluruz. İran’daki yönetim ABD karşıtlığında en önde gidiyor. Ancak ülkemiz perişan. Emperyalizme karşı mücadele demokrasi ile birleştirilemezse, halk yoksulluktan yakasını kurtaramadığı gibi, özgürlüklerini de yitiriyor.”
Avrupa'nın ABD’ye karşı daha dirençli (ve bir anlamda bağımsız) duruşunun nedenlerinden biri de, Avrupa’nın kendi içinde demokrasi ve çok sesliliği (tüm eksiklere rağmen) koruyabilmesi. Hatta bu açıdan dünyadaki imajının ABD’den daha olumlu olması.
Otoriter yönetimlerin, diktatörlüklerin emperyalizm karşıtlığının zaaflarla dolu olduğu bir gerçek. Trump’un en sert şekilde hedef aldığı ülkelerin başında Kuzey Kore, İran ve Venezuela’nın gelmesinin bir sebebi zaten şu: ABD bu ülkelere müdahale etmek için daha meşru bir zemin bulabiliyor ve dünya kamuoyunu da buna bir ölçüde ikna edebiliyor. İranlı aydınların uyarısını hep önemsedim. Emperyalizmle mücadele eğer demokrasi mücadelesiyle birleştirilemezse, halk açısından çok ağır bedeller ortaya çıkabilir.