AK Parti’de üç önemli ismin yollarını ayırmasıyla ilgili gelişmeler artık netleşiyor.
Erdoğan’ın liderliğinden kopacak olanların sonbahara doğru bir veya iki parti kuracağı kesin olarak ifade ediliyor.
Sürecin, sonunda böyle bir noktaya gelmesi kaçınılmazdı.
Kulak tıkanan sorunlar
Tıkanmış ekonominin, çarkları dönmeyen sanayinin, olağanüstü artan işsizliğin, yüksek enflasyonun ve artan hayat pahalılığının, ödenmekte zorluk çekilen dış borçların, doğru dürüst işlemeyen devlet mekanizmalarının, gün geçtikçe kriz ve gerilim üreten dış ilişkilerin… nihayet, büyük iddialarla getirilmesine karşın bir yıl geçmeden yürümeyen ve toplumu zorlayan başkanlık rejiminin, bu partinin içinde de akıl ve vicdanları hayli rahatsız ettiği dışarıya yansıyordu.
Ayrılığın öne çıkan aktörleri
Artık bir manevra alanının kalmadığı, ayrılık ve kopuşların mukadder hale geldiği anlaşılıyor.
Abdullah Gül, daha cumhurbaşkanlığı döneminden başlayarak Erdoğan’dan ve AK Parti’ye hâkim kıldığı çizgiden farklı tutumlar sergilemişti.
Çeşitli vesilelerle yaptığı eleştirel açıklamalardan, başka bir yolda yürüyeceği belliydi.
Başkanlık modeline karşı çıkışı ve cumhurbaşkanlığı seçiminde muhalefetin adayı olma teklifine yaklaşımı, yerel seçimlerde yapılan hukuk ve etik dışı zorlamalar karşısında sessiz kalmaması, bu yöndeki son örneklerdi.
Ahmet Davutoğlu
Ahmet Davutoğlu’na gelince, şüphesiz Arap Baharı ve Suriye iç savaşı sırasında izlenen hesapsız politikalarda ciddi payı vardı. Ama başbakan ve AK Parti genel başkanı olarak girdiği milletvekili genel seçiminde (1 Kasım 2015) yüzde 50 oy alarak seçimleri kazanmış olduğu halde alelacele görevden alınması hayli şaşkınlık yaratmıştı.
Davutoğlu, AK Parti ve Cumhur İttifakı’nın hemen bütün büyükşehir yönetimlerini kaybederek ağır bir yenilgiye uğradığı 31 Mart 2019 yerel seçimlerinin ardından harekete geçti. Partinin geldiği nokta ve Türkiye’nin ihtiyaçları hakkındaki görüş, eleştiri ve geleceğe dair tasavvurlarını 15 sayfalık bir manifestoda yayınladı. Partisinin engelleyici tavırlarına karşın, katılımlı toplantılarla hiç de yabana atılmayacak görüşlerini açık olarak anlatıyor.
Ali Babacan
Üçüncü isim ise bugünlerde attığı her adım dikkatle izlenen, temas kurduğu insanlar mercek altına alınan, uluslararası ekonomi, finans ve diplomasi çevrelerinin saygı ve itimadını kazanmış ender AKP’lilerden. eski başbakan yardımcısı ve ekonomiden sorumlu devlet bakanı Ali Babacan.
On üç yıl gibi oldukça uzun bir süre bakanlık görevinde bulundu. Bu dönem boyunca şaşaadan uzak durması, serinkanlılığı, polemikten kaçınması, işine odaklanması, tartışmalı mevzu ve ilişkilerin dışında kalması dikkat çekti. Politikada hakiki bir sakin güç olduğu, birçok kişinin ortak izlenimi.
AK Parti’nin demokrasiye sırtını dönmesini, Türkiye’nin geleceğini MHP ile çizmeye kalkışmasını, yönetimi tek elde toplayan otoriter bir başkanlık modeline yönelmesini tasvip etmediğini, bunun sorumluluğunu paylaşmayacağını kendi üslûbunca hissettirdi.
23 Haziran seçimleri öncesinde AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’la görüştü, 8 Temmuz’da da partisinden istifa etti. Geldiği nokta itibariyle AK Parti’den fikren ve ruhen kopmuş olduğunu belirtti. Kendisine önerilen görevleri kabul etmedi. “Türkiye’nin bugünü ve geleceği için yeni bir çalışma başlatmak kaçınılmaz hale gelmiştir. Her konuda beyaz sayfalarla işe başlamak gerekmektedir” dedi. Ülkenin tıkandığına işaret ederek, yeni siyasal girişimler içerisinde olacağını kısa bir basın açıklamasıyla duyurdu.
Ayrılığı siyasal nezaketle sindirmek…
AK Parti yönetimi seçim yenilgisi sonrasında kendini gözden geçirecekmiş gibi bir hava yarattı. Sonraki günlerde görüldü ki fazla bir değişiklik olmayacak. Bunun belirtileri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmalarına ve yardımcısı Ömer Çelik’in açıklamalarına yansıdı.
“İhanet, arkadan hançerleme, dâvâyı terk etme, ümmeti bölme, boş çuval” gibi ülke ve dünya gerçekliğiyle alâkası olmayan “dinî ve ahlâkî” görünümlü barajlar koymaya niyetlendikleri anlaşılıyor.
İyimserlik yaratan bir ihtimal
Bugün insiyatif CHP’nin merkezinde, İyi Parti, HDP ve Saadet Partisi’nin içinde yer aldığı, ayrıca çok sayıda küçük sol partinin ve sivil girişimlerin desteklediği bloka geçmiş durumda.
CHP bu yeni politik duruşunu derinleştirerek sürdürürse; öte yandan HDP, bu aktörlerle Kürt sorununun çözümü yönünde bir diyalog ve işbirliğini geliştirebilirse, iyi şeyler olabilir.
Özellikle Ali Babacan’ın liderliğini yaptığı ve Abdullah Gül’ün destek verdiği girişim, işaret ettiğim muhalif bloka olumlu yaklaşırsa, Türkiye’nin çehresi süratle değişebilir.
Mevcut otoriter başkanlık modelinden, denge ve denetleme mekanizmalarının iyi kurulduğu, demokratik kurum ve değerlerin yeniden yürürlüğe girdiği bir döneme giden yol açılabilir.
Yasama ve denetleme görevini hakkıyla yapan bir TBMM, gerçekten adaleti uygulayan bağımsız ve tarafsız bir yargı, kendine tanınan yasal sınırlar içinde yurttaşların hak ve özgürlüklerine saygıyla ülkeyi yöneten ve sorunlara çözüm arayan bir iktidar, bugün güçlü bir özlem halini almış bulunuyor.
AK Parti’de görülen ayrılık işaretleri, Erdoğan ve çevresine kendilerini gözden geçirme fırsatı verirken, Ali Babacan, Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu gibi isimlerin yeni siyasi oluşumlarla ortaya koyacakları muhalefet performansı, Türkiye için yeni bir sayfa açma imkânı sunuyor.