Abdullah Kıran, Serbestiyet’te özellikle Barzani’yi destekleyen Kürt aydınları arasında revaçta olan, tartışılması gereken bazı tezleri seslendirdi. Türkiye referandum meselesinde İran’ın oyununa gelmemeli başlıklı yazısında, Türkiye’nin bağımsız devlet referandumuna karşı cephe alacak olmasını “İran’ın Türkiye tuzağı” olarak değerlendirdi. Kıran’a göre, İran’ın bağımsız devletle ilgili bir sorunu yok. Amacı Barzani ile Türkiye’nin arasını bozup, Kürt petrollerini kendi üzerinden dünyaya pazarlamak.
Kıran’ın seslendirdiği ikinci tez daha tartışma götürür nitelikteydi. Kıran, hükümetin referanduma karşı çıkarak sert tedbirler almasının AK Parti’yi bölgede CHP ve MHP gibi tabela partileri düzeyine indirebileceğini yazdı. Çok açık bir şekilde de şu “meydan okuma”ya vurgu yaptı:
“…Bölgede yıllardır AK Parti’yi canla ve başla destekleyen dindar Kürt seçmeni, tüm konuşmalarına ‘Allah’ın adıyla’ başlayan Mesut Barzani’ye ve Irak Kürtlerine yönelik haksız uygulamaları sineye çekmeyebilir.”
İran faktörü inandırıcı değil
Kıran’ın İran’la ilgili seslendirdiği tezleri kısa geçeceğim. Çünkü Türkiye gibi bin yıllık devlet tecrübesi ve birikimi olan bir ülkenin, bağımsızlık referandumuna İran’ın çıkarları ve gözlüğüyle bakabileceğini iddia etmek veya bu imada bulunmak, başlı başına bu ülkenin devlet aklına, ülkeyi yöneten siyasilerin aklına hakaret.
Ne Türkiye bu kadar toy bir ülke, ne de bu ülkeyi yöneten ve son 15 yıldır yaşamadıkları olay, tecrübe etmedikleri hadise kalmayan siyasiler bu kadar acemi çaylak. Bu tez ve ima inandırıcılıktan yoksun. İran’ın Türkiye’nin Barzani’ye ilişkin tutumunu etkileyecek kapasitesi, Türkiye’de herhangi bir lobisi de mevcut değil.
Ayrıca Türkiye’nin bölgede kendi ulusal güvenliğini ilgilendiren bazı konularda İran’la işbirliğine yönelmesini, İran’ın Türkiye kumpası olarak görmek, “Türkiye’nin İran’la kötü ilişkiler kurmak dışında bir seçeneği yok” hükmünü önceler.
O zaman da, “İran da İran” diye tutturmanın bir psikolojik propaganda malzemesi olarak gündemde tutulduğu kanaati hasıl olur.
Kürt seçmen kategorileri
Gelelim, referandum ile AK Parti tabanının etkileşimine… Siyasal oy anlamında Türkiye Kürtlerini üçe ayırabiliriz. Birinci kümeyi HDP’ye oy verenler oluşturuyor. Bu kitle yüzde 35’de sabitleşmiş kemik bir görüntü veriyor. İkinci kümeyi AK Parti’ye oy verenler, yani muhafazakar demokrat Kürtler oluşturuyor. Bu kitleyi de yüzde 30-35’lik bir banda oturtabiliriz. Üçüncü kademede CHP, MHP ve diğer Kürt oluşumlarına oy verenler var. Bunları da yüzde 10’luk bir kuşak olarak düşünebiliriz. Geriye yüzde 20’lik bir dilim kalıyor. Ben bu dilimin herhangi bir siyasi tutum takındığı kanaatinde değilim. Meseleye daha çok şahsi ve ekonomik çıkarlar üzerinden bakıyor, ama yönlerini de net bir şekilde Ankara’ya dönüyorlar.
Türkiye’nin çok sert bir referandum karşıtı tavır takınması HDP tabanında ciddi bir etki yaratmaz. Çünkü o taban zaten Türkiye ile Barzani’nin arasının bozulmasını arzu eder. Bu bozulmanın kendi siyasi hareketleri için bir kazanç yaratacağını düşünür.
AK Parti tabanı nasıl etkilenir?
Çok sert bir referandum tepkisi, evet, AK Parti tabanının yüzde 10’luk bir diliminde duygusal anlamda bir “alınganlık” yaratır. Çünkü bu kesimin Barzani ile ekonomik entegrasyonu söz konusu. Ama (ekonomik entegrasyonda hükümet belirleyici olduğu için) söz konusu yüzde 10’luk dilim de dahil AK Parti tabanında küskünlüğe, tepkiye yol açacak bir sonuç doğurmaz.
O yüzden AK Parti tabanını “Barzani tabanı” olarak kodlamak hem çok yanlış hem abartılı bir değerlendirme olur. Dindar Kürt seçmeni oluşturan daha farklı dinamikler var. Mesela tarikat, cemaat, tekke ve medreseye yaslanan bir sosyoloji var. Bu parametreler Türkiyeli dindarla flört etmeye daha yatkın. Zaten bu flörttür ki AK Parti oylarını yaratıyor.
Türkiye’de doğrudan Barzani’ye destek veren, onun siyasetini benimseyen siyasi parti ve oluşumlar da var. Bu parti ve oluşumlar seçimlere de girdi. Ancak hiç biri yüzde 1’i geçemedi. “Türkiye’de Barzani sevgisi yok, AK Parti tabanı Barzani’ye sempatiyle bakmıyor” demek istemiyorum, ama siyasal davranış anlamında Türkiye’de Barzani’ye organik bir bağlanış ve kanaat henüz oluşmuş değil.
Dolayısıyla AK Parti tabanını Barzanici seçmen olarak tanımlamak yerine, AK Partili ama Barzani’yi de seven bir taban olarak tanımlamak daha doğru olur. Nihayetinde bu taban, parti yönetiminin Barzani ile karşı karşıya gelmesi (bağımsızlık dışında Barzani ile problem yaşamaması) halinde, gidip de Barzani’yi tutmaz. Partisine sadık kalır.
Beş milyon aile
Şahsen ben iki şeye anlam vermekte zorlanıyorum. İlk konu şu: PKK’yi sert bir şekilde eleştiren ama Barzani’ye destek çıkan Kürt aydınları, Barzani’den daha bağımsızlıkçı davranıyor.
Diğer mevzu şu: Öyle bir ülke gerçekliği çiziliyor ki, onu yapmazsanız bu olur; bunu yapmazsanız şu olur. Suriye’de PYD-CIA devletine karşı çıkmayın, çünkü Türkiye Kürtleri kopar. Barzani’nin bağımsız devlet tutumuna karşı durmayın, çünkü muhafazakâr Kürtler desteğini çeker, tabela partisi durumuna düşersiniz.
Böyle bir tablo çizmek, otuz yıldır iç çatışma yaşayan ama etnik gruplar olarak karşı karşıya gelmeyen bu ülke halklarına haksızlık değil mi? Biz gerçekten kaybetmiş, ölmüşüz de ağlayanımız mı yok? Hiç mi Türkiyeli Kürt yok bu ülkede? Hiç mi yönü Ankara’ya, İstanbul’a dönük Kürt yaşamıyor, Misak-ı Milli sınırları içinde?
Örneğin Türk-Kürt evliliği yapmış milyonlarca ailelerden bahsediliyor. Bunların hiç mi etkileri, güçleri, sosyal çevreleri yok? Neden bu Kürtler de görünür kılınmıyor? Neden bu ülkenin bölünmemesinde çimento olan bu insanların bağımsız devlet inşasına nasıl baktıkları merak dahi edilmiyor?
Öyle bir noktadayız ki, Türkiye’nin referandumu tartışma şekli dahi, kendi Kürtlerinin bakış açısını ülke lehine değil aleyhine çevirecek şekilde cereyan ediyor.