Seçim sonrası aritmetiği basit bir gerçeğe dayanıyor: AKP’yi dışarda bırakan bir koalisyon siyaseten ne taşınabilir ne de gerçekçi. Diğer taraftan kısa vadede yeni bir seçimin AKP’ye yarayacağı anlaşılıyor. Dolayısıyla muhalefet partileri sıkışmış durumdalar. Muhakkak şekilde bir koalisyona ihtiyaçları var.
Buna karşılık AKP’nin yeni bir seçimdeki oyları o seçime nasıl gidildiğinden de büyük ölçüde etkilenecek. Eğer AKP oyunu artıracağına güvenip pazarlık çıtasını yüksek tutarsa tam aksine oyları düşebilir. Ancak koalisyonun oluşması için elinden geleni yapmasına rağmen böyle bir işbirliği oluşmazsa, oyu beklenenin üzerinde yükselebilir. Nitekim Erdoğan ve Davutoğlu bu basit denklemi bilerek davranıyorlar. Erdoğan-Baykal görüşmesi bunun parçasıydı. Parti başkanları ile görüşme teşebbüsü kabul görse de görmese de aynı yönde bir işlev taşıyor. Davutoğlu ise hiçbir kırmızı çizgilerinin olmadığını, her partiyle görüşmeye açık olduklarını, halkın koalisyon istediğini ve AKP’nin bu isteğe uyacağını deklare etti.
Bu tutum muhalefeti daha da sıkıştırmış durumda. Dolayısıyla önümüzdeki dönem CHP ile MHP arasında zımni bir mücadeleye sahne olacak ve sonucu bu gerilim belirleyecek. Diğer bir deyişle denebilir ki hangi koalisyonun gerçekleşeceğine AKP karar vermeyecek. Bu karar iki muhalefet partisinin taktik savaşının içinde belirlenecek.
Bu ikilide MHP daha avantajlı konumda. Her şeyden önce oyunu 3 puan artırdı ve AKP’nin oy kaybından yararlanma potansiyeli olduğunu ortaya koydu. Eğer koalisyon ortağı olursa bunun kendi lehine olabileceğini öngörüyor, çünkü AKP/MHP işbirliğinde bütün aksaklıklar büyük ortağın üzerine yıkılacaktır. Ayrıca çözüm sürecindeki kaçınılmaz duraklama Kürt hareketinin radikal bir söyleme kaymasına neden olabilir ve bu da MHP’yi güçlendirebilir. Öte yandan MHP muhalefette kalsa da avantajlı olabileceğini düşünüyor. Bir AKP/CHP koalisyonu MHP’yi ilk kez merkezi sistem açısından ‘ana muhalefet’ yapacağı ölçüde CHP’den oy kapma şansı artacak. Bu değerlendirme MHP’nin pazarlık çıtasını yüksekte tutmasına neden oluyor.
CHP ise uzun zaman ana muhalefet olmakla birlikte, AKP oy kaybederken bile oyunu artıramayan bir parti. Gerçekte uzun vadeli bir bakışla CHP sistemin mutlak anlamda tek kaybedeni. Bu nedenle CHP için iktidara ortak olmanın cazibesi çok yüksek. Ama bunun kısa süreli bir iktidar olmaması lazım. Çünkü o durumda AKP’ye payandalık yapmış olur ve sonuçta hiçbir kazancı olmaz. Muhalefette kalmak ise bu parti için ilave bir başarısızlık anlamı taşıyor. Yıllardır süren ana muhalefet işlevinin devam etmesi hiçbir getiri sağlamazken, iktidar fırsatının kaçırılması da partiyi içerden sarsabilir.
Dolayısıyla CHP’nin pazarlık çıtası daha düşük. Bu AKP’yi de rahatlatacaktır. Ayrıca çözüm sürecinde ve anayasa yapımında adım atma imkanı da bulunabilecektir. Sorun CHP’nin Gülen cemaatinin etkisi dahil dışardan müdahalelere açık, yönetim dengesi itibariyle de öngörülemeyen bir yapıya sahip olması. Ama iktidara daha ‘aç’ olan CHP’nin koalisyon kurulmasında kolaylaştırıcı bir etki üretmesi beklenir.
Ancak bu muhtemel AKP/CHP işbirliği gerçekten de uzun süreli olabilirse, MHP’nin hayal ettiği hiçbir kazanç gerçekleşmez! O nedenle belki de MHP bir anda daha atak hale gelebilir, kırmızı çizgiler yumuşayabilir ve kültürel benzerliğin cazip kıldığı bir AKP/MHP koalisyonu gündeme gelir. Ne var ki CHP de bunun farkında ve engellemek üzere hareket edecektir. Nihayette hangi ortakla olursa olsun AKP’nin beklentisine uygun bir koalisyon şaşırtıcı olmaz.