Cumhurbaşkanı Başdanışmanlarının yabancı yatırımcılara randevu vermediğini söyleyip, bunun olası nedenlerini sorduğum yazımın hemen ardından, Fuat Uğur da konuyu aydınlatıcı bir yazı kaleme alma gereğini duymuş. “Etyen Mahçupyan ve haksızlık üzerine!” başlıklı makalede, çok üzüldüğünü söylüyor. Nedeni “Cumhurbaşkanı’nın diğer Başdanışmanı Cemil Ertem’i de” hedef almammış.
Uğur şöyle demiş: “Etyen iddia ediyor ki Cumhurbaşkanı’nın Başdanışmanı Türkiye’ye gelen yatırımcılara randevu bile vermiyor. Türkiye’nin yabancı yatırımcıya ihtiyaç duyduğu dikkate alınırsa, icra makamı olmasa bile Cumhurbaşkanlığı’nın böyle bir pozisyon alması ne kadar tehlikelidir, öyle değil mi? Ama durum farklı. Farklı çünkü araştırma yok, teyid yok. Kulaktan dolma ya da dolduruşa getirme amaçlı bilgilerle dolu. Yapı Kredi Bankası’nın Başekonomisti Cevdet Akçay’ın gazıyla yazarsan ve her zaman rahatlıkla ulaşabileceğin Cemil Ertem’e sormazsan büyük bir hataya düşerek bu iddiayı dillendirir, yazı konusu yaparsın. Asıl meseleyi muhtemelen Etyen biliyordur ama ben yine de söyleyeyim…”
Ne kadar utandım anlatamam! Meğerse “Erdoğan’la faiz meselesi nedeniyle derdi olan ve hatta Bloomberg televizyonundaki bir konuşmasında ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan iktisada giriş dersi almalı’ tarzında sözler söyleyen Cevdet Akçay, bir takım yatırım fonlarına aracılık ederek Cumhurbaşkanlığı’ndan randevu” talep etmişmiş. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Cemil Ertem ise bu başvuruyu “Yatırım fonlarının bizzat kendileri randevu talebinde bulunabilir, aracıya gerek yok” diye yanıtlamışmış… Bu noktada Uğur bazı yatırımcı şirket ve yönetici adlarını sayıyor ve ekliyor: “Bu isimler sırf Cemil Ertem’in geçtiğimiz aylarda çeşitli aralıklarla görüştüğü yabancı yatırımcılar ve şirketlerden bazıları. Ancak son birkaç aydır, istisnalar hariç randevu talep edenleri Yatırım Ajansı’na ve ilgili bakanlıklara yönlendiriyorlar.”
Nihayet yazı şu ince darbeyle son buluyor: “Bunları bilmeyince ya da sormayınca da Etyen Mahçupyan’ın yazıları ‘Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı ve Başkanlık sistemi çalışmalarını, danışmanlarını vurarak yıpratmak’ olarak algılanıyor. Eh nefret objesi hâline gelen Yiğit Bulut üzerinden bunu yapmak da çok kolay ve işlevsel oluyor hâliyle.”
Şimdi işin niye eğlenceli olduğuna bakalım…
Birincisi, Cevdet Akçay’ın gazına pek gerek duyduğumu söyleyemem, çünkü söz konusu yatırımcıların bazıları benimle de görüşüyor ve yaşadıklarını anlatıyorlar. Yatırımcılar önce kendileri Cumhurbaşkanı Başdanışmanlarından randevu istiyorlar, alamıyorlar ve zaten bu nedenle araya aracı koyma ihtiyacı hissediyorlar.
İkincisi, bu kişilerin Yatırım Ajansı’na veya bakanlıklara yöneltilmesinin hiçbir anlamı yok, çünkü onlar zaten bu mercilerle görüşmüş oluyorlar. Mesele Cumhurbaşkanı Başdanışmanlarının söz konusu mercilerin söylediğinden farklı bir pozisyon sergilemeleri, birçok kez bakanlıklardaki ilgili personelin “nihai adres” olarak Cumhurbaşkanlığını işaret etmesi ve bizzat Cumhurbaşkanı’nın da aynı söylemi tekrarlaması. Yatırımcılar ise haklı olarak bu söylemin olgusal ve bilimsel dayanağını “sahibinden” duymak istiyorlar.
Üçüncüsü, Uğur’a tavsiyem, Cemil Ertem’den alıp sunduğu o şirket ve yönetici isimlerinin gerçekten de Cemil Ertem’le buluşup buluşmadığını kontrol etmesi. Çünkü gerçek hiç de onun sandığı gibi olmayabilir. Bu kişilerin içinde Ertem’le görüşmüş olan var mıdır bilmiyorum, hepsini kontrol etmedim. Ama görüşmeyen kişiler olduğunu biliyorum ve eğer hiçbirinin görüşmediği ortaya çıkarsa hiç şaşırmam!
Dördüncüsü, faiz meselesine ilişkin bir not… Arkasında hiçbir kuramsal derinlik ve çalışma olmayan bir ekonomik önermeyi salt basit bir gözlemsel korelasyona dayandırarak sürdürmek bir siyasi strateji olabilir. Ama bu, söyleneni doğru yapmaz ve “danışman” olanlar bunun ahlaki sorumluluğunu taşırlar.
Şimdi gelelim işin en eğlenceli kısmına…
Uğur’un yazısı belli ki Cemil Ertem tarafından yazdırılmış. Acaba niye? Bana kalırsa Ertem “ben Yiğit gibi değilim” demeye çalışmış. Umarım mesajın gitmesini istediği yönetim katları tarafından makbul bulunur.
Yazının sonunda zikredilen mesaj ise “en en” kısmı! Meğerse ben Tayyip Erdoğan’ı ve başkanlık sistemi çalışmalarını yıpratmak için Başdanışmanları “vuruyor”muşum. Yani bu arkadaşlar kendi fikirleri ve omurgalarıyla o denli korumasızlar ki, başkanlık sistemine ve bizzat Erdoğan’ın himayesine muhtaçlar. Doğrusu ben hakkıyla yapılmış bir başkanlık sistemini savunuyorum ama, yöntemi, içeriği ve temsiliyle kalitesizlik ima eden bir başkanlık sisteminin de açıkça ülkeye zararlı olduğunu düşünüyorum.
Bu arada “nefret objesi haline gelen Yiğit Bulut” cümlesini de hayretle karşıladığımı belirtmem lazım. İnsan kulaklarına inanamıyor… Yani böyle durup dururken…