Yazımı yazdığım 14 Mart ,Tıp Bayramı, bildiğimiz üzre.
Dünyanın yanıp tüttüğü bu zor zamanda doktorların, sağlık çalışanlarının bayram edebildiğini hiç sanmıyorum.
Ömrümüzde iz bırakan doktorlarımız olmuştur, hepimizin.
Niyeyse ilk hatırladıklarım İbn-i Sina, Lokman Hekim, Galenos, Hipokrat…Bunda annemin öğretmen hemşire olmasının, İzmir Sağlık Kolejinin kardeş okulunun elbet Tıbbiye olmasının etkisi var.Gündelik hayatımıza bu adların vurduğu mührün de öyle. Lokman’ın çare bulamadığı tek derdin kötü komşu olduğunu söyler dururuz, artık doktor bey kötü komşuya düştüğü için mi, kötü komşuya düşen mahallenin içi yandığı için mi dolanır durur bu söz, bilemem?
Türkan Saylan sonra…Dünya değiştirdikten sonra bile iyi eden, çare olan…
Derken, akla en edebi ve kadersiz doktor düşüyor, bakkal çıraklığından yetişmiş yakışıklı hekim Çehov. ‘Tıp nikahlım, edebiyat metresim’ dediği rivayet edilir hani, hangisinden sıkılırsa geceyi diğeriyle geçirirmiş. Garibim, aslında nikahlısıyla bile biraraya gelememiş, uzun zaman, ölümün eşiğinde kavuşmuşlar handiyse.
Şu günler kabulünü kutladığımız İstiklal Marşı’mızın şairi Mehmed Akif de hekim, veteriner hekim, biliyorsunuz…
Schiller şair , oyun yazarı, feylesof, tarihçi olmakla yetinmemiş bir de hekim olmuş, Allah verdikçe vermiş, o da insanlara verdikçe vermiş.Beethoven ünlü 9.Senfonisinin son bölümünde, onun ‘Neş’eye Övgü’ şiirini bestelemiş, malumunuz. Rabelais ve Sir Doyle de doktor.
Dr.M.Hacıhasanoğlu’nun Fotoğraf öyküsü hala içimi sızlatır. Dr.Fikret Kızılok’un şarkıları hala gönlümü diriltir. Orhan Asena’yı siz şair bilirsiniz, hem oyun yazarıdır oysa, şairliği yanısıra, hem doktor, çocuk doktoru.
Eskiden yoksuldan para almayan doktor amcalarımız vardı, İzmir’in Eyüp Sabri’si, Tarsus’un Hüsnü Erdem’i, her ufak beldenin gönlü geniş bir hekimi…Hüsnü amca tanıtım doz ilaçları da yoksul hastalarına dağıtırdı, alamayana ilaç parasını cebinden verirdi, çifte evlad acısı tattı, iyiliğin bedeli miydi bu, yoksa genlerimizde kayıtlı, kader denen marifetin mi?
Karşıyaka’nın Suphi Sarıgöllü’sü vardı, çarşı içinde muayenehanesi, hastasına şıp diye yetiştiği bir de bisikleti .Kardeşim iki, ben dokuz yaşımdayken, ateşlenince, koşturup gitmiştim, korkumu anlamış, o yaşımda beni ciddiye alıp, bisikletine atlamıştı, beni de arka seleye oturtup, çantası didona asılı, bizim eve gitmiştik.Sonra anneme telefon açıp usturupluca anlatmış. Şehirler küçük, kalpler geniş diye miydi bu sorgusuz sualsiz şefkat, şimdi yitip giden neydi?
12 Eylül öncesi AST İzmir turnesindeyken, Ana oyunu başrol oyuncusu Meral Niron’u akut apandist kriziyle memleket hastanesine götürdüğümüzde, sigortasız ve parasızdık, cerrah Amran Sanul bu iki meretten sözetmeden yatırdı hastayı, yaptı ameliyatı, misler gibi taburcu etti.Bilen bilir, o yıllar öyle kolay değildi bu işler, dönem SSK hastanelerinde birkaç gün nöbet tutup ilaç alınabilen, yahut alınamayan dönemdi. Sanatçı doktor değildi Amran amcamız, ama, sanata saygılıydı, büyük yazarları tartışırdı biz gençlerle, ama, hastalarının tümünü çok severdi, göstermeden, söylemeden…
Şimdi işler doktorun meslek becerisi, iyiliği, merhameti kadar, sistemin oturmasıyla daha iyi yürüyor, daha da iyi olacak…Şehir Hastaneleri kinsiz, yapıcı, dosdoğru değerlendirilmeli, tıp meslek örgütlerinin bazı konulardaki görüşü ve ortaya karışık yorumları da öyle.
Müeyyet Boratav, Sevim Belli, Kıvılcımlı, Üstün Korugan,Abdullah Cevdet, Ceyhun Atuf Kansu, Hüsrev Hatemi, Dr.Alaaddin Yavaşça, Nevzat Atlığ, Selahaddin İçli, Prof. Dr.Nuran Hariri, Prof.Dr.Süheyl Ünver, minyatür, tezhip sanatçısı ve hattat, hekimliği yanısıra…İlk anda akla düşenler. Ahmet Rasim Küçükusta, Adnan Çoban…Hem hekim ve sanatçının esaslısı olabilen bu ve benzeri adlara insanlık olsa olsa şapka çıkarır.
Eski pratisyen, ama, gönül uzmanı doktorlar bedelsiz hasta bakardı, günümüzde doktorlarımız kendi hastaları yanında, dünyanın çaresizlerine de çare oluyor.Bugünkü gazetelerde üroloji uzmanı Dr.Serhat Onur , gönüllüler organizasyonu sağlık komisyon başkanı, Üsküdar Devlet’te çalışıyor, ama, asıl uzmanlık alanı Afrika imiş…23 Kez gitmiş kara kıtaya ve 1.150 ameliyat yapmış. Kendi sözümüzü düzeltelim o halde, şimdide yitip giden yok, eksilen bir yana, çoğalan var üstelik, bilinçte, merhamette, çaresizleri kucaklamakta, derman olmakta bir artış.Gene de gönül ummadan edemiyor, bir esaslı reçete, hoş artık reçeteler de biçim değiştirdi, bir pulun üstüne harflerle yazılıyor, şifreli yani…İnsan , ancak eczacının okuyabildiği o hiyeroglif karakterli doktor yazısını bile özlermiş demek…
Bir esaslı reçete, ey tabibler, dünyamızın siyasi delilerinin aklını başına getirecek…
Memleketin kendinden tayin namus bekçilerine, kindarlarına, sevgisizlik şöyle dursun, diliyle zehirleyen, edepsizliğiyle, kötücüllüğüyle, beyinsizliğiyle âleme nizâmat verme cür’etindekilere, kökten sürme terbiyesizlerine bir çare, altmış akıl, yetmiş fikir…(Bu sonuncusu bir oya adı, iğneoyasının…)
Böylesine ne ilaç, ne operasyon çare madem, o halde bize böylelerine dayanma ilacı yazın…
Ya şöyle diyorsa, doktorlarımız: ; ‘ dünya yanıp tüterken, ilkin çocuklar ve kadınlar ziyan zebil olurken savaş yerlerinde, buna dayanmak için olaydı bir çare, ilkin biz alırdık…’
Hamiş: İzmir 14 Mart tıp bayramı etkinlikleri Dr.Mert Özbakkaloğlu anısına, tüm hafta boyu esaslı etkinliklerle kutlanıyor.Basmane garındaki Tabib Vagonu, Haldun Cezayirlioğlu’nun Memleket Hastaneleri fotoğraf sergisi, Tıbbi araç gereç ve Eferemar sergisi, Tarihte hemşire giysileri sergisi ve Halk Konferanslarıyla…Emek edenler yaşasın…