Seçim ayaklanması (insurrection électorale) Fransa’da sosyalist Jospin “cohabitation” hükümetinin (1997-2002) diplomat kökenli Dışişleri Bakanı Hubert Védrine’in kullandığı bir terim. Le Monde’da önceki gün yayımlanan söyleşisinin başlığı “L’ère des insurrections électorales” (Seçim ayaklanmaları dönemi) başlığını taşıyor. Védrine, 8 Kasım Amerikan seçimlerinde sandıktan Trump’un çıkmasını da bu çerçevede “seçmenlerin bir başkaldırısı” olarak değerlendiriyor.
Fransız eski Dışişleri Bakanı’na göre, bugün sadece Batı’da değil, yerleşmiş her demokraside bir “temsil krizi” var. Yaşamı ve siyaseti ilgilendiren birçok konuda derin bilgi sahibi olan seçmenler artık kendi seçtikleri sorumlulara her konuda güvenmiyor. Süreklilik arz eden bir “doğrudan demokrasi” talebi var. Seçmen seçtiği siyasetçilerin çeşitli konularda görüşlerine başvurarak icraat yapmasını istiyor.
Védrine ayrıca, demokrasilerin belkemiğini oluşturan orta sınıfların önceki kuşaklardan daha iyi koşullarda yaşamadığı kanısına vardığında seçtiği siyasetçilere ilgisini kestiği, ABD’de Demokratlar’ın, Avrupa’da da sosyal demokratların bu nedenle kaybettikleri görüşünde. Orta sınıfların, küreselleşmenin yol açtığı “utanç verici” aşırı zenginleşmeyi ancak kendi ekonomik koşulları iyileştiği ölçüde tolere edebildiğine işaret eden Hubert Védrine 2007/8 krizinden sonra bu durumun ortadan kalktığına dikkat çekiyor. Orta sınıfların toplumlarda zaten mevcut olan, kimliklerini koruma güdüsüyle içine kapanmış ve daha çok güvenlik talep edegelen gruplarla birlikte hareket etmesinin, 8 Kasım’daki gibi sürpriz seçim sonuçlarına ya da kendi deyimiyle seçim ayaklanmalarına yol açtığını vurguluyor.
Védrine 8 Kasım’da Hillary Clinton’a oy verenlerin çoğunluğunun bu tercihi mantığın gereği olarak gördüğüne, Donald Trump taraftarları kadar coşkulu olmadığına da dikkat çekiyor. O bakımdan Trump’un sandık zaferini “folklorik Amerikan çılgınlığı” (aberration folklorique américaine) olarak değerlendirmenin hata olacağı görüşünü savunuyor.
Fransa’da aşırı sağın Trump’a ilgisi
Fransa’da aşırı sağın temsilcisi Ulusal Cephe’nin (Front National) Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Marine Le Pen, Brexit referandumundan olduğu gibi, Trump’ın sandık zaferinden de mutluluk duyan siyasetçilerin başında geliyor. Védrine’in ifadesiyle her iki oylama da zaten yaptığı “seçim ayaklanması” tanımına uygun. Nitekim Brexit’i “Avrupa, mantığının sonuna dayandı” sözleriyle ayakta alkışlamış olan Le Pen’in yardımcısı Louis Aliot, Trump’ın zaferini de Twitter’dan “dünya çapında 8 aylık propaganda sandıklarda halk tarafından süpürüldü. Sam Amca’nın küstah seçkinlere kol işareti” gibi coşkulu, hatta oldukça da müstehcen bir mesajla duyuruyor.
Kabul etmek gerekir ki FN Amerikan seçimlerinde başından beri Trump’ın yanında, özellikle de Clinton’un karşısında yer aldı. Hillary Clinton, parti kurmayları için “ABD’nin ekonomik model ve uluslararası sistem olarak ürettiği en zararlı şeyleri temsil ediyordu.” Clinton’a karşı olması bir yana Trump’ın bazı politikaları FN politikalarıyla da örtüşüyordu. İzlemesi beklenen Rusya’ya daha yakın, daha az müdahaleci, biraz yalnızlıktan yana, “isolationist” dış politika gibi. Ama “FN’in Trump’a ilgisi” Le Pen’in sağ kolu Florian Philippot’ya göre, “sisteme karşı durmasından kaynaklanıyor. Yoksa kişi olarak savunulamayacak yönleri de var.”
Hubert Védrine, atıfta bulunduğum söyleşisinde, ABD’de Trump’un Başkan seçilmesinin Bayan Le Pen’in Fransa’da gelecek ilkbahardaki başkanlık seçimlerini kazanmasını otomatik olarak tetikleyecek bir mekaniğe sahip olmadığını dile getiriyor. Marine Le Pen bugüne kadar yapılan seçimlerde oyunu özellikle ikinci turlarda sayısal olarak arttırabilmiş değil. Bununla birlikte, ABD’dekine benzer koşullar oluşursa, benzer bir sonucun Fransa’da da ortaya çıkabileceğine, başka bir deyişle bir “seçim ayaklanması” yaşanabileceğine dikkat çekiyor.
Fransız eski Dışişleri Bakanı’na göre, “Fransız elitleri toplumsal sıkıntıları duymamaya ve özellikle halkın güvenlik, kimlik ve egemenlik gibi değerlere bağlılığını anlamamaya devam ederse” ABD’dekine benzer koşullar oluşabilir. O takdirde FN kendi tabanı dışındakilerden ikinci turda da oy alabilir ve Fransa benzeri bir sürprizle karşılaşılabilir. Böyle bir durumda gündeme gelmesi beklenen Frexit, AB için felâketin başlangıcı olabilir. Bu ayrı bir tartışma konusu elbette.
Sonuç olarak, Amerikan seçimlerinin sonuçlarını etkileyen faktörler arasında küreselleşmeyle gelir dağılımında daha da artan eşitsizliğe tepki gösteren sosyal kesimlerin “beklenmedik” tercihlerinin önemli bir yer tuttuğunu kabul etmek gerekir. Bu tercihler, Védrine’in dediği gibi bilinçli bir ayaklanma mı, yoksa öngörülemeyen seçmen davranışları olarak mı değerlendirilir bu çok da önemli değil. Asıl önemli olan, bu olasılığın önümüzdeki yıl AB’nin motor ülkeleri Fransa ve Almanya’daki seçimlerde göz önüne alınma zorunluluğu.