Akçuraoğlu arkadan hançerleyen hain gayr-i müslim portresi çizer. Osmanlı hem iç düşman hem dış düşman baskısı altındadır. Batı’nın Osmanlı’ya Rumeli’de ve Doğu Anadolu’da yaptığı reform baskısını şiddetle eleştirir.
Ona göre Rumlar ve Ermeniler, Batı’yı arkalarına alarak Osmanlı’dan ayrıcalıklar koparmak peşindedir. Reform anlaşmaları bu ayrıcalıkları adım adım pekiştirmiştir. Hıristiyan tebaa, 1908’de gerçek niyetini saklayarak meşrutiyet ortamından yararlanıp güçlenmiştir. Akçuraoğlu dış düşman olarak kodladığı Batı’nın onlara desteğini hiç unutmaz:
“Üç senedir ayırdedemediğimiz harici ve dahili dost ve düşmanlarımızı üç hafta içinde derhal seçebildik. Her sıkıntılı zamanımızda hızır gibi yetişeceğine inandığımız İngiltere, herkesten evvel Hariciye nazırının ve başvekilin ağzıyla ‘galiplerin (yani düşmanlarımızın) semere-i muvaffakiyetlerinden mahrum edilmeyeceklerini’ resmen ilama şitap etti. Asır-dide dostumuz Fransa’nın nim-resmi bir gazetesi ise bugünlerde ‘Türk inhizamından’ bahse lüzum görerek; ‘Bütün ölümler insanların da, akvamın da ölümleri kasvetlidir. Fakat hiçbir zamanda bir milletin hal-i ihtizarda bulunuşu bugün olduğu kadar açık hissedilmemişti.’ mukaddemesiyle ölmeden ruhumuza ‘Yasin’ okumaya kalkıştı”.
Bir zamanlar Osmanlı tebaası olan Hıristiyan tebaayı aşağılamaktan, hakir görmekten imtina etmez:
“Bugüne değin harpte galip gelen biz değiliz. İstihfaf ettiğimiz sütçü Bulgarlar, domuz çobanı Sırplar, hatta meyhaneci Yunanlılar bizi, beşyüz yıldır hepsine efendilik eden Osmanlıları yendiler. Hayalimizin bile alamayacağı şu hakikat, eğer büsbütün ölmemiş isek gözümüzü açtıracak, zihnimizi salim düşüncelere sevkeyleyecek şiddetli bir şamar olabilir”.
İç düşman Sırplar, Bulgarlar ve Yunanlılar, dış düşman Batı ile birlikte dört koldan Osmanlı Türklerine saldırmakta ve onların bütün varlığını yok etmek istemektedir. Akçuraoğlu’nun Batı’ya ilişkin görüşleri de dönemin milliyetçi aydınlarının Batı ile çelişkili ilişkisine işaret eder.
Batı (ya da Avrupa) bir taraftan gerek ilim ve funün, sanayi, eğitim ve terakki yönünden gerekse milliyetçilik fikriyatının gelişimi bakımından referans alınmakta; diğer yandan özellikle Trablusgarp Savaşı ile başlayan ve Balkan Savaşları sonrası doruk noktasına ulaşan toprak kayıpları sonucunda kötücül bir düşman olarak resmedilmektedir.
“Ey Türklüğün bedeninde hayat bulan mikroplar!”
Batı nefretinin güçlü ifade bulduğu bir diğer yazar Feyzullah Sâcid’tir. “Dört Balkanlıya” başlıklı şiirinde F. Sâcid, hem Balkan devletlerine hem de onları Osmanlıya karşı kışkırttığını söylediği Batı’ya öfkesini sergiler. Eski Osmanlı tebaası olan gayr-i müslim unsurları mikrop olarak niteler: “Ey Türklüğün bedeninde hayat bulan mikroplar. Medeniyet ufkuna bir vızıltı saçtınız. Galip millet marşı çalan, ey türedi mağluplar”.
F. Sâcid’e göre Türklük gayr-i müslim unsurlardan üstündür. Türklük olgundur, ona isyan edenlerin bu yaptığını çocukluk olarak niteler: “Düşünün bir: Kaç yıl oldu siz beşiğe düşeli? ‘Çocuk yaşındayız’ diye çocukluk mu etmeli?”. Hıristiyan unsurları aşağılarken seçtiği sözcükler F. Sacid’in ırkçı söylemin derin sularında yüzdüğünü gösterir: “Medenilik dünyasında, ey şımarmış çocuklar. Ne cür’ettir? Süt yakışan ağzınızı açtınız, Şarka, garba çılgın, azgın çığıltılar saçtınız, Türk yurdunda sığınç iken, ey tufeyli [parazit] mahluklar”.
Güç ve iktidar kaybının verdiği bir kızgınlık ve bu iktidar kaybını telafi arzusu, nefret ve intikamcı gözdağıyla büyüklenme duygusunu iç içe geçirir: “Koca Türk’ü yok saydınız. Gözünüzü siliniz. Silecektir kanlı, parlak süngüler ki geliyor. O çığıltı sonunda bir iniltidir, biliniz. Yok bilmeyin; uyuklayın”.
NOT: İlk elden 15 Temmuz’da halk tarafından cesurca bastırılan ve bizatihi halka ve onun seçilmiş iktidarına karşı yapılmış olan insanlık dışı darbe teşebbüsüne önlerine hiçbir şeyden haberi bile olmayan genç erleri peşine takarak kalkışanları kınıyorum. Hiçbir şey seçilmiş bir hükümete ve onun devlet başkanına karşı girişilen bu aşağılık teşebbüsü haklı kılamaz. Bu darbe teşebbüsünün Türkiye’nin darbeler tarihindeki yerini bir sonraki yazı dizimde tartışmaya çalışacağım. Bu yazı dizisinin geçmişten bugüne darbelerin Türkiye toplumundaki izdüşümlerini ve en azından bugün olup bitenleri bir nebze de olsa anlamız adına faydalı olacağı kanaatindeyim.