Yaklaşık iki haftadır doktora tez çalışmam dolayısıyla Ermenistan’ın başkenti Erivan’dayım. Burada bulunmamın nedeni ise gerek başbakanımız gerekse de “24 Nisan” vesilesiyle yayımlanan, içeriği açısından sorunlu bulsam da son derece önemli bir gelişme olarak mülahaza ettiğim “taziye mesajının” mimarı Ahmet Davutoğlu’nun her platformda zikrettiği “kapalı Ermeni Arşivleri”nde çalışmak idi.Erivan’da mukim arşivlerde iki haftalık yoğun bir çalışmadan sonra bu yazıyı yazmanın nedeni bilhassa da Başbakan’ın ve hükümetin diğer temsilcilerinin sürekli yaptığı bir yanlışı düzeltmek yani Ermenistan Devleti’nin 1915’e ilişkin kendi arşivlerini kapalı tuttuğu yanılgısına işaret etmek.Esasında 1915 Ermeni Soykırımı’nın arşivler ekseninde “tartışılması” meselesinde başbakanın “bütün arşivlerimiz açık, eğer objektif bir şekilde bu olayın bütün boyutlarıyla değerlendirilmesini arzu ediyorlarsa Ermenistan tarafı da kendi arşivlerini açmak zorundadır” meyanındaki söyleminin yanlışlığı ve bu minvalde başbakanın yanılgısı üzerine Bilkent Üniversitesi tarih bölümünden Oktay Özel tarafından 7 Mayıs 2014‘teki Radikal gazetesinde dikkat çekici bir makale (Hükümetin 1915 bildirisi vesilesiyle: Arşivlerimiz gerçekten açık mı?) yayınlandı.Sayın Oktay Özel bu yazısında başbakanın “bütün arşivlerimiz araştırmacıların hizmetine açık” argümanının tersine Genel Kurmay Başkanlığı’na bağlı bir arşiv merkezi olan ATASE’de (Genel Kurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Arşivi) kendi yaşadığı deneyimleri üzerinde bu arşivin ne derece kapalı bir biçimde işlev gördüğünden bahsetti. Bu anlamda Türkiye’de de bu konuyla ilgili bütün arşiv merkezlerinin başbakanın ve kurmaylarının söylediklerinin tersine açık olmadığını çarpıcı bir biçimde gözler önüne serdi.Bu çerçevede ben de başbakannın Ermenistan arşivlerinin 1915’de yaşanan olayların tartışılmasına ilişkin olarak kapalı tutulduğu iddiasının yanlışığını ortaya koymak isterim. Amerika’da doktora tezini tamamlamak üzere olan bir araştırmacı olarak Erivan arşivlerinde doktora problematiğim ile ilgili olarak iki hafta süreyle hiçbir baskı, önyargı ve kötü muameleye maruz kalmadan sıradan vatandaş gibi rahat bir biçimde çalıştım.Türkçe’ye “Ermenistan Ulusal Arşivleri” (Hayasdan Azkagan Archives) olarak çevrilen arşiv merkezinde kendi araştırma konumla ilgili talep ettiğim bütün belge, doküman ve görsel arşiv malzemelerini arşiv merkezinde çalışanların büyük gayretkeşliği ve yardımlarıyla hiçbir problem yaşamadan elde ettim. İster scan ister fotokopi olarak talep edilsin arzu ettiğim bütün materyaller önüme koyuldu.Hatta Türkiye’den gelen ve Türk pasaportu taşıyan biri olduğum için söz konusu arşiv merkezinin direktörü ile özel olarak görüştürüldüm. Kendisi, arşivlerde bulunduğum süre zarfında bütün kolaylığın gösterilmesi hususunda arşiv çalışanlarına özel bir talimat vererek benimle ilgilenilmesini bizzat sağlamıştır. İnanıyorum ki bu kolaylık Türkiye’den gelecek olan diğer araştırmacılara da ayrım gözetilmeksizin sağlanacaktır.Bunun yanında basılmış kitapların, monografilerin, klasik Ermenice kitapların, süreli yayınların ve gazetelerin bulunduğu Ermenistan Milli Kütüphanesi (Azkayin Kırataran) ve Madenataran olarak adlandırılan kütüphanelerde son derece rahat bir ortamda çalışabilme fırsatım oldu. İlaveten ismini zikrettiğim bu kütüphanelerde o sırada benim dışında çalışan ve mesai harcayan Türk araştırmacılar da vardı.Aynı zamanda Ermeni Soykırım Müzesi arşivlerinden de her şekilde yararlanabilme fırsatı buldum. Hasılı araştırmam için oldukça önemli gördüğüm birincil kaynak arşiv belgesi, materyal, basılı kitap, gazete, yazılı tanıklıklar ve görsel malzeme olmak üzere bir tarihçi için adeta “nimet” sayılacak dökümanlar elde ettim. İki haftalık araştırmam süresince hiçbir arşiv merkezinde ne bir güvenlik soruşturması ne de çifte standartlı bir durumla karşılaştım. Sıradan bir araştırmacı gibi Ermenistan’ın kendi ulusal arşivlerinde ve kütüphanelerinde rahat bir ortamda oldukça verimli bir araştırma dönemi geçirdim.Ez cümle buradan Ermenista’nın Ulusal arşivlerinin hiçbir biçimde araştırmacılara kapalı olmadığını ve gayet rahat bir şekilde çalışabilecek bir arşiv merkezi olduğunu bu deneyimi sıcağı sıcağına yaşamış biri olarak belirtmek isterim.“Taziye mesajı” ile bence Türkiye’de önemli bir tabu kısmen de olsa yıkıldı. Resmi devlet katında ve söyleminde total ve mutlak inkâr bir anlamda tarihe karıştı. Pek tabii bu yeterli değil. En başta bu Soykırım’ın açıkça tanınması ve resmi özrün dilenmesi olmazsa olmaz.Bu anlamda bu ülkenin adeta temelinde, harcında ve çimentosunda bulunan bu inkâr politikasında kayda değer bir delik açan başbakanın “Ermenistan devleti arşivlerini açsın” tabusu ve yanlışlığından da behemal dönmesi gerekiyor. Zira asıl kapalı tutulan, fiziksel olarak var ama nedense araştırmacılar talep ettiğinde “yok” olan ve sürekli bir mıntıka temizliğine tabi tutulan bizim arşivlerimizin kendisidir. Türkiye’nin ve hükümetin bir an önce bu söylemindeki yanlışlığından ve yanılgısından geri dönmeli. Zira hakikaten komik duruma düşüyoruz.
- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik