Çocuklarının dağdan indirilmesi için Diyarbakır’da HDP il binası önünde oturma eylemi yapan ailelerin sayısı giderek artıyor. PKK tarafından alıkonulan ve henüz bırakılmamış olan asker ve polislerin ailelerinin de katılımıyla, eylem yapan ailelerin sayısı yirmiyi aştı. Farklı kesimlerden destek alan ailelerin eylemi, Türkiye gündeminin en önemli başlıklarından biri haline geldi.
1984’ten bugüne devam eden bir çatışma var. Binlerce insan bu çatışmada hayatını kaybetti, binlercesi de yaralandı. Dağ, ölümün öbür adına dönüştü. Hiçbir aile, hiçbir anne evlâdının sonu ölümle bitecek bir yola çıkmasını ya da çıkarılmasını istemez. Bunu engellemek için gözünü karartır ve elinden geleni yapar. Binbir zahmetle büyüttüğü çocuğunu ölümün kıyısından çekip almak için bildiği bütün çarelere başvurur, her güçlüğe göğüs gerer ve başını bulabildiği her taşa çarpar.
Dolayısıyla bu ailelerin, çocuklarını kurtarmak için çabalamalarının ve demokratik bir eylemle onları talep etmelerinin tabiiliği ve meşruluğu sorgulanamaz. Niyetleri tartışılamaz, samimiyetlerinden sual edilemez. Çocuğuna kavuşmak isteyen bir annenin duygularını teste tabi tutmak, kimsenin haddi de değil, harcı da. Öncelikle bu noktanın altının kalın bir şekilde çizilmesi gerekir.
Eylemin adresi
Ailelerin eylemlerine adres olarak HDP Diyarbakır İl Binasının önünü seçmelerinin iki önemli sebebi var. İlk sebep, dikkat çekmektir. HDP, bölgenin iki büyük partisinden biridir. Parlamentoda üçüncü büyük gruba sahip partidir. Keza, siyasetinin odağında da Kürt meselesi ve onunla irtibatlı sorunlar vardır.
Diyarbakır ise hem HDP’nin en güçlü olduğu merkezlerden biri, hem de siyasi açıdan sembolik değeri çok yüksek bir şehir. Burada, toplumsal bir talebe karşılık gelen bir eylemin yapılması, kamuoyunun geniş kesimlerinin ilgisini üzerine çeker. Nitekim Türkiye, ailelerin sesini duydu, eylem gündeme oturdu ve nihayetinde bütün siyasi aktörler bu mevzuya dâhil olmak mecburiyetinde kaldılar.
İkinci sebep ise, HDP’ye dönük bir beklentilerinin olmasıdır. İktidarın sözcüleri ve medya organları, daha ziyade ailelerin HDP’yi itham eden sözlerini ön plana çıkarıyorlar. Ancak, ailelerin oradaki varlıkları, salt suçlamaya hapsedilemez, edilmemeli. Aileler, PKK ile bağlantısından ötürü HDP'nin bu konuda yapabileceği bir şeylerin olduğunu düşünüyorlar ve HDP’den taleplerine uygun bir şekilde harekete geçmesini ve tavır almasını bekliyorlar.
“HDP, Kandildir”
Tam bu noktada hem HDP’ye hem de ailelere düşen önemli sorumluluklar var. HDP, eylemin ilk günlerinde endişeye kapıldı; ne yapacağını bilmediğinden olsa gerek partinin kepenkleri indirdi. Daha sonra toparlandı, aileleri anlayışla karşıladıklarını açıkladı ve sorunun Meclis çatısı altında çözülmesi için bir komisyon oluşturulmasını önerdi.
Değerli bir öneriydi bu; fakat Meclis’te grubu bulunan diğer partilerin bu öneriyi kabul etmeleri pek mümkün görünmüyor. HDP’nin bu durumda, ailelerle daha sıcak ilişki kurması, diğer partileri de sürece katacak yöntemleri bulması ve sorunu aileler ile HDP arasındaki bir sorun olmaktan çıkarıp bütün Türkiye’nin sorunu kılacak siyaseti üretmesi gerekiyor.
Ailelerin ise, bazı çevrelerin arzuladığı tarzda “HDP, Kandildir” gibi ağır suçlamalardan imtina etmeleri gerekiyor. Bazı ailelerin çocuklarının HDP tarafından veya HDP aracılığıyla dağa götürüldüklerini veya kaçırıldıklarını belirtmeleri ise hem hukuken hem de siyaseten yanlış.
Hukuken yanlış; çünkü HDP’nin bütün binaları güvenlik birimleri tarafından sürekli gözetim altında tutuluyor. Muhtemelen bütün yöneticileri de yakından takip ediliyor. Eğer böyle bir olay olsaydı, mutlaka ortaya çıkarılmış ve bunun bedeli HDP’ye ödetilmiş olurdu. Elde herhangi bir delil olmadan, bir partiyi hedef göstermek doğru değil.
Siyaseten de yanlış, çünkü amaçlarına hizmet etmiyor. Eğer aileler, HDP’den aktif ve olumlu bir rol oynamasını bekliyorsa, bunu HDP’ye hakaret ederek ya da suçlayarak gerçekleştiremezler. Sert bir dil, HDP’yi savunmaya itiyor, ailelerin ortak bir zeminde buluşmasını önlüyor ve işbirliği yapabilmeleri olanağını da zedeliyor.
Siyasi hesaplaşma için aileleri kullanmak
Ailelerin eylemlerine, kamuoyunda genel olarak iki tür reaksiyon gösterildi. Bir taraf, olayı ya suskunla geçirdi. Ya da ailelerin kandırıldığını, devlet tarafından harekete geçirildiklerini, psikolojik savaşın bir aparatı olarak kullanıldıklarını ve bütünüyle manipülatif bir organizasyonun içinde olduklarını öne sürerek itham etti.
Elbette, böyle bir tavrın kabul edilebilir bir yönü bulunmuyor. Velev ki aileler iktidar tarafından yönlendirilmiş veya cesaretlendirilmiş olsun; bu, meydanda ailelerin olduğunu ve onların çocuklarını istedikleri gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Taca atılacak bir top, görmezden gelinecek bir sahne yok burada; aileler var, çocuklar var, annelerin istemleri var. Kulağının üstüne yatmak ya da her zamanki gibi kestirmeden damga vurmak, kolay olabilir ama çare değil.
Diğer bir taraf ise, bu hadiseyi tamamen siyasi istismar ve siyasi hesaplaşma için kullandı, kullanıyor. Annelerin evlâtlarına kavuşmak için yükselttikleri sesi, kayyımları meşrulaştırmanın ve HDP'yi kriminalize etmenin bir aracı kılmaya çalıştı. İçişleri Bakanı, mutad olduğu üzere, HDP’yi atış tahtasına koyuyor, yanına Diyarbakır Barosu’nu ekliyor. Yargı, HDP il ve ilçe yöneticileri hakkında soruşturma açıyor. Medyada HDP’nin kapatılması gerektiğine dair görüşlere yer veriliyor, vs.
Şüphesiz bunun da kabul edilebilir bir tarafı bulunmuyor. Ailelerin talebi, açık bir hukuksuzluk örneği olan kayyım kararlarındaki açık hukuksuzluğu örtmek için kullanılmaz, kullanılmamalı. Adına ister kavga deyin ister rekabet, AK Parti ile HDP arasındaki siyasi mücadele de aileler üzerinden yürütülmez, yürütülmemeli. Siyasi bir hesabı, acılı aileler üzerinden kapatmaya çalışmak gibi, en hafif tabirle, gayri-ahlâki bir tavır, ne toplumsal birlikteliğe katkı sunar, ne de ailelere bir faydası dokunur.
(*) Kürdistan 24, 11.09.2019
https://www.kurdistan24.net/tr/opinion/7d2ad8f7-182d-45a4-b604-b9077543d4b9