20 imzalı "akiller bildirisi" üzerine bir tartışma başladı.
Metindeki, eleştiriye neden olan cümle şu: "Derhal silahlar susmalı ve mutlak çatışmasızlık haline dönülmelidir."
Bese Hozat'ın (bu köşede de daha önce aktardığım) Özgür Gündem gazetesine seçimlerin hemen ardından yazdığı makalede, "devrimci halk savaşının başlatıldığı"ndan söz ediliyor. Hozat’ın makalesi yayınlandığında, henüz ortada Suruç katliamı yoktu. Cemil Bayık da, silahlanma çağrısı yaparak, “çatışmasızlığın sona ereceğini” haber vermişti.
Yüzde 13 yok sayıldı
7 Haziran seçimleri, yeni bir durum ortaya çıkardı. Bölgenin sorunları başta olmak üzere, ülkedeki birçok konuyu Meclis’e taşıyabilecek, ülkeye yeni bir vizyon katabilecek, 80 kişilik bir grup oluştu. Yüzde 13 gibi çok önemli bir kitle; “meselelerin Meclis'te ele alınması adına”, HDP'ye destek verdi.
“Hükümet çözüm sürecini askıya aldı.” değerlendirmesi yapılıyor. Hükümetin izlediği çizginin, doğru olmadığını düşünenlerdenim. “Cumhurbaşkanı Erdoğan erken seçim için ortalığı gerdi” değerlendirmesi yapılıyor. Bunun da gerçek olduğunu varsayalım… Bunlar; Ceylanpınar'da, uyuyan polislerin kafasına kurşun sıkılmasını ve diğer bombalı, tuzaklı saldırıları açıklayamaz.
80 milletvekiline ulaşmış bir güç; diğer muhalefet partileriyle birlikte, yanlış olduğunu düşündüğü uygulamalara karşı, meşru zeminde ve barışçı mücadele yollarını kullanarak; tepkisini ortaya koymayı esas alabilmeliydi.
PKK'nin silahlı güçleri
Türkiye'nin dağlarındaki silahlı PKK güçleriyle, Meclisteki 80 kişilik temsil arasında, bir tezat söz konusu. Şiddetin “meşru araç” olarak görülebileceği bir zemin yok. PKK'nin silahlı güçlerinin; öncelikle ve hiç bir tartışmaya gerek kalmadan, Türkiye'yi terk edeceklerini ilan etmelerinden yanayım. Bu çağrı; 2013 Nevrozu'nda İmralı’dan gelmiş, Kandil’in de onayını almıştı.
Devletin, dağları ve kampları bombalamasıyla da; bir yere ulaşılamıyor. Hükümet şu an “güvenlik güçlerine, masum insanlara, bombalarla, tuzaklarla saldıran, silahlı güçler karşısında sessiz kalamam” noktasında. Aslında biliyoruz ki; çatışmasızlık döneminde, PKK'nin silahlı güçlerine; devlet, neredeyse hiç operasyon yapmadı. Zaman zaman karşı karşıya gelme hallerinde nasıl geri durulduğuna ilişkin dinlediğimiz çok olay var. PKK de, devlet güçlerine yönelik saldırılardan, büyük ölçüde uzak durdu.
Elde silah barış olmaz
Bir ülkenin içindeki; elinde silahı olan bir yapının (özellikle de, eğer bu yapı; ülkenin belli bölgelerinde bir “sistem” oluşturup, yol kesiyor, haraç alıyor, mahkemeler kuruyor, insanları bölge dışına çıkma cezası veriyor, verebiliyorsa), meşru kabul edilmesi mümkün değil.
Meselenin, Meclis çatısı altında, barışçı yollarla konuşulmasını, çözüm için tartışılmasını; mümkün görenlerdenim. Toplumsal ve siyasi zemin, düşünsel birikim; geçmişe göre daha olgun. Özellikle, CHP, eskiye oranla, “daha çok katkı sunmak isteyen” bir noktada.
Böyle bir ortamda; PKK'nın silahlı eylemlere başvurmasının, tehdit edici yöntemlerle savaşçı bir yol izlemesinin; haklı bir zemini yok.
Öcalan tecridi bitmeli
Devlete, hükümete yaptığımız eleştiriler; baki. Öcalan'ın tecridi, doğru değil.” Kürt sorunu yoktur” değerlendirmeleri, anlamlı değil. "Masa yoktur, müzakere de yoktur" gibi söylemler, kabul edilebilir değil.
Kritik noktaysa şu: Silahların olmadığı bir zeminde, daha ileri ve olgun bir düzeyde konuşulabilir. "Bunu yaparsan bomba atarım, şunu kabul etmezsen silahlar patlar" şeklinde bir müzakere veya tartışma olamaz.
“Akiller bildirisi"ndeki; "silahlar susmalı", "çatışmasızlık haline geri dönülmeli" cümlelerinden çıkarttığım anlam; bunları da kapsıyor. Başbakan Davutoğlu’nun "PKK terörü durursa ve silahlı unsurlar Türkiye'yi terk edeceğini ilan ederse, çözüm süreci daha sağlıklı bir şekilde yürüyebilir" doğrultusundaki açıklamasını önemsiyorum.
20 imzalı “akiller bildirisi”ni imzalarken; PKK'nin, “silahlı güçlerinin Türkiye'den çekeceğini ilan etmesi” düşüncesindeydim. Öcalan'la görüşmelerin sürdürülmesi, demokratikleşme adımlarına devam edilmesini de, aynı oranda önemsiyorum. Örneğin, cezaevlerindeki hasta insanların tahliyesi konusunun, mazereti yok.
Yeniden, çatışmasızlığa ve çözüm sürecine dönülmeli.