Dünya çapında büyük tarihçi Carlo M. Cipolla (1922-2000) 1976 yılında numaralanmış özel baskı ile kısıtlı sayıda okuyucuya ulaşan bir mizahi metin kaleme aldı. Makaleyi basan Mad Millers (Deli Değirmenciler) adlı yayıneviydi. ‘İnsani Aptallığın Temel Yasaları’ başlıklı makale çok beğeni kazansa da Cipolla tercüme edilmesine ve yaygın basımına direndi.
Nihayet 1988 yılında söz konusu makale yine Mad Millers tarafından basılmış iki makaleyle birlikte ‘Allegro Ma Non Troppo’ (Hızlı Ama O Kadar Da Değil) adı ile İtalyanca yayımlandı. 2013’te bu kitap İngilizceye çevrilerek yazıldığı orijinal dilde okuyucu ile buluştu…
Bu arada 1994’te İtalya’da ‘Allegro Ma Non Troppo’ ile yine Cipolla’ya ait ‘Tre Storie Extra Vaganti’ (Fazlasıyla Başıboş Üç Öykü) birleştirilerek yayımlandı. Tarih Vakfı Yurt Yayınları bu kitabı 2000 yılında ‘Neşeli Öyküler’ adı ile Türkçeye kazandırdı.
1976 basımında kitabın sunuş yazısı da Cipolla’dandı ve orada şöyle demişti: Bu kitap aptallara değil, onlarla uğraşmak zorunda kalanlara hitap etmektedir… Bu yazı da öyle, çünkü tek yapacağım Cipolla’nın makalesini (büyük çapta onun dilinden) aktarmak olacak…
*
Birinci Yasa: Kaçınılmaz olarak her zaman ve herkes, ortalıktaki aptal insanların sayısını azımsar. (Nitekim akıllı sandıklarınız da sonradan aptal çıkar… Ayrıca olur olmaz her durumda karşınızda aptalları bulursunuz.)
İkinci Yasa: Bir insanın aptal olma ihtimaliyeti onun diğer özelliklerinden bağımsızdır. (Aptallık insan toplulukları arasında ayrım yapmayan bir imtiyaz olup, sabit oranda dağıtılmıştır. Diğer deyişle, aptal kişilerin oranı dahil oldukları grubun büyüklüğüne bağlı değildir.)
Üçüncü Yasa: Aptal insan, başkalarına zarar verirken kendisine yarar sağlayamayan, ya da muhtemelen kendisine de zarar veren insandır.
Dördüncü Yasa: Aptal olmayan insanlar aptalların verebileceği zararı daima küçümserler. (Aptallarla birlikte iken veya onları içeren ortamlarda, her zaman ve her durumda yüksek maliyetli bir yanlışın eşiğinde olduklarını unuturlar.)
Beşinci Yasa: Aptal insan olabilecek en tehlikeli insandır.
Bu beş yasa belirli bir insanlık durumu içinde işlev görür. Bir şeyleri yaptığımızda da yapmadığımızda da başkalarıyla etkileşim içinde oluruz. Dolayısıyla hiçbir şey yapmazken bile başkalarını etkileriz. Sonuçta biz de karşımızdaki kişiler de bu etkileşim sayesinde kazanır ya da kaybeder. Ancak söz konusu kazanç ya da kaybı herkes kendi değerleri çerçevesinde tanımlar.
Etkileşimler sonucu herkes kendisi için kazanç ya da kayba yol açan davranışlar sergilerken, aynı anda başkalarında da kazanç ya da kayba neden olur. Bu durumda her toplumda 4 insan tipi ortaya çıkar.
Kendisi kazanırken başkasına da kazandıranlar (Akıllılar), kendisi kaybederken başkasına kazandıranlar (Ezikler), kendisi kazanırken başkasına kaybettirenler (Haydutlar) ve kendisi kaybederken başkasına da kaybettirenler (Aptallar).
Ezikler iki tür olabilir: kendisi kaybederken başkasına kendi kaybından daha çok kazandıranlar, ya da daha az kazandıranlar. İlki toplum için iyi bir durumdur (‘akıllılığa yatkın eziklik’). Ancak ikinci durumda ezikler yüzünden toplum bir bütün olarak da kaybeder (‘aptallığa yatkın eziklik’).
Haydutlar da iki tür olabilir: kendisi kazanırken başkasına kendi kazancından daha az kaybettirenler ya da daha çok kaybettirenler. Aynı şekilde ilki toplum için iyi bir durumken (‘akıllılığa yatkın haydutluk’), ikincisinde bu tutum toplumsal kayba neden olur (‘aptallığa yatkın haydutluk’).
Dolayısıyla ezikler ve haydutlar yarattıkları sonuca göre akıllılara ya da aptallara yakın düşerler. Bir toplumun genel akıl seviyesini belirleyen esas faktörlerden biri eziklerin ve haydutların bu denklemin hangi tarafında yer aldığıdır. Çünkü aptalların oranı sabittir ve onların azalması ya da farklı davranması beklenemez. Nitekim çoğu insan tutarlı davranmaz, duruma göre farklı tepkiler verir. Ancak aptal insanlar mükemmel bir tutarlılık içinde davranırlar.
Aptalların çoğu kendilerine verdikleri zarar kadar başkalarına da zarar verir. Ancak bazen başkalarına verilen zarar kendisine verdiğinden daha az veya daha çok olabilir. İlk durumda bunlara ‘ezik aptallar’, ikincisinde ‘haydut aptallar’ diyebiliriz.
Bu arka planı dikkate alarak günümüz toplumuna baktığımızda ne söyleyebiliriz? Açıktır ki temel amaç aptalların engellenmesi olmalıdır. Aptalların zarar verici potansiyeli iki faktöre bağlıdır: 1) Bazıları kalıtım yoluyla aptallık geninden olağandışı miktarlarda edindikleri ölçüde, bu grubun elitleri arasında yer alır; 2) Bazıları da toplumda sahip olduğu konumun ürettiği güç sayesinde aptallığının etkili olmasını sağlar.
Sanayi öncesi dünyada sınıf, kast ve din aptal insanların arzını sürekli kılan ve onları güçlü konumlara taşıyan toplumsal mekanizmalardı. Modern sanayi toplumunda bu işlevi siyasi partiler, bürokrasi ve demokrasi görüyor. Örneğin genel seçimler güçlüler arasında sabit miktarda aptal insan bulundurmayı garanti eden en etkili araç. Böylece seçmenler kendileri hiçbir şey kazanmadan başka herkese zarar verecek mükemmel bir fırsata sahip oluyorlar…
Aptal insanların başkalarını etkilemesine engel olunamamasının nedeni, akıllı insanların akıldışı davranışı tahayyül etme ve anlamakta zorlanmasıdır. Haydudu anlarsınız çünkü rasyoneldir. Oysa aptal biri sizi olmadık zaman ve durumlarda, sebepsiz yere ve anlamsız şekillerde taciz eder. Tamamen onun merhametine sığınmak durumunda kalırsınız, çünkü sizi hazırlıksız yakalar ve davranışında rasyonel bir zemin bulamazsınız.
Genellikle aptalların sadece kendilerine zarar verdiğine dair naif bir kabul geliştiririz. Ancak bu aptallık değil, ezikliktir. Aptallar her zaman ve durumda size zarar verirler ve durdurulmaları gerekir. Öte yandan aptallara kendi yanlışlarını hatırlatmak veya anlatmak tümüyle geri tepecektir! Bu çaba aptal insanı kendi doğal yeteneklerini daha geniş imkanlarla kullanmaya teşvik etmekten başka işe yaramaz.
Dolayısıyla aptallarla uğraşmaktan kaçınmak, onları enterne edecek yolları bulmak gerekir. Çünkü aklınızdan çıkarmayın, onların sayısı hiçbir zaman azalmayacak! Tedavi edilebilir, değiştirilebilir bir durumdan söz etmiyoruz!
Aptalların sayısı sabit olduğuna göre, bir ülkenin ilerlemesi veya gerilemesi diğerlerinin kendi aralarındaki oranına bağlı olacaktır. Akıllıların oranı arttıkça ve/veya ezik ve haydutlar akıllılık yönünde eğilim gösterdikçe (yani toplamda toplumsal yararı artıran bir tutum izledikçe) ülke ilerler. Aksi olduğunda geriler.
Gerileyen toplumlarda iki özellik öne çıkar: 1) Toplumun aptal olmayan insanları aptalların öne çıkmasına, etkili olmasına ve yönetmesine izin verir; 2) Toplumda akıllıların ve akıllılığa eğilimli ezik ve haydutların oranı düşerken, aptallığa eğilimli ezik ve haydutların oranı artar.
*
Cipolla’nın aptallık tanımının benim art arda yazdığım son dört makaledeki aptallıkla aynı olmadığı açık. Ben aptallığı (kişisel ve toplumsal açıdan) zihinsel yeteneklerimizi kullanmamak olarak tanımlıyorum. Cipolla ise aptallığı neredeyse genlerimize bağlıyor, “aptal insanlar aptal doğar” diyor… Ancak bunun özellikle yapılmış bir zorlama olduğu seziliyor. Muhtemelen aptallarla uğraşmamayı, enerjimizi başka yönde kullanmayı teşvik etmek üzere böyle bir yol izliyor. Aptalların oranının sabit olduğunda ısrarı da buna işaret etmekte. Nitekim meseleyi toplumsal boyutta ele aldığında artık aptallığın kendisinden ziyade, o aptallığın toplumda nasıl işlevsel ve etkili olduğuyla ilgileniyor.
Cipolla’yı okurken kendi toplumumuzu, kimlerin hangi konumları işgal ettiğini, nasıl yönetildiğimizi düşünmemek elde değil… Gerileyen toplumlarda nihayette herkes kendisini aptal konumunda buluyor ve zihin sağlığını korumak üzere bir miktar aptallığı kanıksıyor. Bu da etkileşim sayesinde genel bir aptallaşmaya vesile oluyor. Nihayette bütün akıllıları eziğe dönüştüren, haydutluğu en ‘akıllıca’ tutum haline getiren bir kültür ve zihniyet atmosferi…
*
2013 İngilizce versiyonuna yazdığı önsözde Nassim Nicholas Taleb makalelerin üst başlığı olan ‘Allegro Ma Non Troppo’dan hareketle, aptallığın insanın hızlı ilerlemesini ve ‘duvara çarpmasını’ engelleyen (olumlu) bir unsur olarak da yorumlanabileceğini söylüyor. Bence Cipolla’nın ruhuna ters bir yorum… Üstat ‘aptallaşıyoruz’ diyor, ama merak etmeyin ‘o kadar da hızlı değil’…
Umarım gerçekten de en azından birçoğumuza göründüğü kadar hızlı değildir.
Cipolla 1994 basımı kitabın girişine Horatius’tan şu alıntıyı koymuş: Ridentem dicere verum quid vetat. ‘İnsanın gerçeğe gülmesini kim yasaklayabilir?’
Ben de bu söz ve bu yazıyla aptallık serisini bitiriyor, konunun neden olduğu içsel yorgunluğu telafi etmek üzere kendime bir süre için tatil veriyorum… 🙂