Kemalizm, “emperyalizm koşullarında, emperyalizme karşı halkların bağımsızlaşması, özgürleşmesi ve özerkleşmesidir. Türk ve Kürt halkının birlikte emperyalizme karşı tavır koyma hareketi, özgür birlikteliğidir.” Altı oku, çağdaşlık düzeyine ulaşma yolculuğunda bir arayış olarak görmeyip süreklileştirmek, Kemalizmi dogmatizm parantezine almak olur.
Hanedan ve dinsellik üzerine kurulu devlet yapısının yıkılıp yerine cumhuriyet ilan edilmesi, çok ciddi bir siyasi ve devrimci pratikti. Bu yönleriyle Atatürk, devrimci ve ihtilâlcidir.
Atatürk, Cumhuriyeti kurarken üç ana noktayı esas almıştır. Birinci nokta Napolyon militarizmi, ikinci nokta Fransa’nın III. Cumhuriyet dönemi modeli, üçüncü nokta Alman devletçi burjuva kapitalizmiydi.
Cumhuriyet Napolyon militarizmini içeriyordu. Çünkü ezilenlerin iktidara gelemediği ama burjuvazinin de iktidarı alacak kadar palazlanmadığı koşullarda, asker-sivil bürokrasi işbirliğini ifade ediyordu.
Cumhuriyet, Fransa’nın gerek Jakoben terörü, gerekse 1870-1940 arasındaki III. Cumhuriyet dönemiyle de benzer süreçlerden geçti. 1793-94 tarihleri arasında ihtilâlin çocuklarını yemeye başlaması… Kamu Selâmeti Komitesi’nin ihtilâl mahkemesi yetkileriyle binlerce muhalifi giyotine göndermesi… Bir taraftan Prusya işgaline diğer taraftan imparatorluk baskısına başkaldıran Parislilerin 1870’te Cumhuriyet ilan etmesi… benzer paralel süreçler olarak görülebilir.
Atatürk’ün kurduğu yeni cumhuriyet, aynı zamanda Alman devletçi burjuva kapitalizmiydi. Aynen Prusya modernleşmeciliği gibi, seküler temelde kutsanmış devletin emrinde disiplinli bir toplum öngörüyordu.
Kürt karşıtı mıydı?
Atatürk ve Atatürk’ün Kürtlere bakışı konusunda en çarpıcı tespitleri Abdullah Öcalan’ın yaptığını düşünüyorum. (Yukarıda özetlediğim üçlü esinlenme analizi de — açılımları hariç — Öcalan’a aittir. Öcalan’a bu kadar vurgu yapmamın nedeni, silahlı bir kalkışma başlatan bir Cumhuriyet muhalifinin kurucu öndere ilişkin ne söyleyeceğini önemli görmemdir.) Öcalan’a göre, Atatürk Kürt karşıtı birisi değildi. Kürtlere geniş muhtariyet verilmesi gerektiği yönünde düşünceleri oldu. Bu düşünceleri içeren çok sayıda mektubu ve notu da vardı. Ancak çoğu imha edildi.
1920’de Atatürk’ün öncülüğünde kurulan TBMM iki halkın ortak meclisiydi. Mecliste Kürt parlamenterler resmen Kürdistan mebusu ilan edildi. 1925 yılından sonra Kürt-Türk ittifakının reddedilmesi sürecine girildi. Bunda, cumhuriyetin Türk milliyetçiliğine dayalı gelişeceğinin ve halifeliğin geri gelmeyeceğinin anlaşılmasının; İngilizlerin Musul-Kerkük sorunu bağlamında kışkırtıcı faaliyetlerde bulunmasından sonra Şeyh Sait isyanının patlak vermesinin rolü büyük oldu. Şeyh Sait isyanı, Türk-Kürt ilişkilerinin bozulmasında temel faktör oldu. İsyandan önce Kürtlere muhtariyet vermeyi düşünen Atatürk, isyanı cumhuriyeti yıkma girişimi olarak algıladı. Bu algılamadan sonra Kürtleri hak arayamaz hale getirme stratejisi devreye girdi.
Atatürk’ün Kürt düşmanlığını esas alan tek bir cümlesi yok. Hiçbir zaman “Benim biricik eserim Türk milliyetçiliğidir” demedi; Cumhuriyettir, cumhuriyetçiliktir dedi. Ama Atatürk’ün Kürt sorunu bağlamında eleştirilecek pek çok yönü de var. Mesela 1930’larda İttihat ve Terakki kadrosunun etkisine girdi. Kendini korumak için Türkçülüğü geliştirdi. Bu dönemde Mussolini ve Hitler’in etkisi oldu.
Atatürk’le ilgili bugün bence netliğe kavuşturulması gereken en temel konu Dersim katliamıdır. Çok ilginçtir; Öcalan, katliamda Atatürk’ün değil 1922 yılından itibaren Atatürk’ün çevresini saran İngilizler ile İttihat ve Terakki kadrolarının payı olduğunu; görüştürülseydi Atatürk’ün Seyit Rıza’yı bağışlamayı düşündüğünü, ancak Seyit Rıza’nın Atatürk’le görüştürülmeden alelacele idam ettirildiğini belirtmekte. Dersim katliamı konusunda objektif hakikati yansıtan, belgelerin diliyle konuşan bir tarihçiliğe ihtiyacımız var. Bu tarihçilik bugün spekülasyonu yapılan pek çok konuyu ortadan kaldırır.
Atatürk sonrası Kemalizm
Atatürk’ün hiçbir zaman bir Kemalist ideoloji tanımı olmadı. Kemalizm Atatürk sonrası askeri ve sivil bürokrat yöneticilerin kendi pozisyonlarına meşruiyet üretmek için yarattıkları bir ideolojiydi. Atatürk toplum tarafından kabul gördü; ancak Kemalist ideoloji halkın çoğunluğu tarafından kabul görmedi. 27 Mayıs darbesi Kemalizmi kurtarmak için yapılan son çıkıştı. O tarihten sonra da Kemalizm aşındırıldı. Yerine Türk-İslam karışımı bir milliyetçilik kondu.
Tüm bu faktörlerden dolayıdır ki Kemalizm çağdaşlaşamadı, güncelleşemedi, 1920’lerde kaldı. 2000’li yıllarda Türkiye’nin artık 1920’li yıllardaki modelle devam etmesi mümkün değil. Dünyanın gelişen düşünsel, sosyal, siyasal gelişmeleri de bunu gerektiriyor. Kemalist cenahın tarihi görevi Kemalizmi güncellemek olmalı.
Mustafa Kemal bir kurucu lider, bir kurtuluşçu, bir cumhuriyetçidir. Bunun dışında kendisine bir anlam yüklememek daha doğru olur.
Bir sonraki yazımda Erdoğan’ın Atatürk vurgusuna değineceğim. Liberal, Kemalist, solcu ve İslamcı aydınların Erdoğan’ın Atatürk tahlillerini neden hatalı okuduklarını tartışacağım.