“Ben İrlandalıyım sen bir Alman. İkimizi de Amerikalı kılan ise aynı anayasal prensiplerdir”
Oscar Ödüllü Steven Spielberg’in son filmi Bridge of Spies, ülkemizde ‘Casuslar Köprüsü’ adıyla gösteriliyor. 1960’lı yıllarda ABD ile Sovyetler arasında soğuk savaşın gölgesinde yaşanan casuslar takasını anlatan filmden günümüzle ilgili çok anlam çıkarmak mümkün. ABD’de yakalanan bir Sovyet casusunun ‘adil’ yargılandığını göstermek için devlet, asıl işi sigorta avukatlığı olan James Donavan’a görev verir. Aslında her şey ayarlanmıştır ve Sovyet casusu idam edilecektir. Amaç despot Sovyet rejimine karşı, özgür Amerika’yı ve adaletli yargılamayı dünyaya gösterip ‘soğuk savaşta’ psikolojik üstünlük sağlamaktır.
Usta oyuncu Tom Hanks’ın canlandırdığı avukat Donavan ile Sovyet ajanı Rudolf Aben rolündeki Mark Rylance’nin olağanüstü performans sergilediği filmde, işler ABD’nin istediği gibi gitmez. Sovyet casusunun avukatlığını istemeyerek de olsa kabul eden Donavan, müvekkilini inandığı Amerikan hukuku çerçevesinde savunur ve Aben’i idamdan kurtarır. Sovyet casusunu idamdan kurtaran avukat, özellikle milliyetçi Amerikalıların en nefret ettiği kişi haline gelir. Bir gece evi kurşunlanınca, gelen polislerden birinin “Niye bir haini savunuyorsun” sitemine yukarıda yazdığım cevabı verir: “Ben İrlandalıyım sen bir Alman. İkimizi de Amerikalı kılan ise aynı anayasal prensiplerdir.”
Film, daha sonra karmaşık bir hal alıyor ve İncirlik Üssü’nden kalkan ABD casus uçağı U-2’nin Karadeniz’de düşürülmesinden sonra sağ olarak Sovyetlerin eline geçen pilot Gary Power ile Rus casusun Doğu Almanya’da takas edilmesini işliyor. Takası yapmak için CIA tarafından görevlendirilen kişi ise yargılama sırasında Sovyet casus Aben ile yakın ilişki kuran Donavan’dır. Zaten Sovyet yetkiler de Doğu Almanya üzerinden avukat Donavan ile ilişkiye geçmişlerdir. Berlin Duvarı’nın yapılışı ABD’li bir ekonomi öğrencisinin Doğu Almanya’da hapse atılmasının ve onu kurtarma çabalarının anlatıldığı filmle ilgili günümüzde yaşananlarla ilgili pek çok benzerlik kurmak mümkün. Rus uçağının düşürülmesinden MİT TIR’larına yapılan operasyon casusluk faaliyeti midir, değil midir sorularını sormaya kadar birçok olayla filmi ilişkilendirebilirsiniz. Zaten film de o yıllarda yaşanmış gerçek bir hikâyeye dayandırılıyor.
Benim kurduğum ilişki ise girişte yazdığım diyalogda saklı. Yani; kendini bir ülkeye ait hissetmek için hangi ırktan, hangi dinden, hangi mezhepten geldiğinin bir önemi yok. Yeter ki o ülkede kendini güvende hissettiğin, hissedeceğin anayasa olsun. İstediğiniz kadar kardeşlikten, birlik ve beraberlikten bahsedin, o güven duygusu yoksa söyleneneler hamasetten öte gitmiyor…
Gerçek bir barış elçisi olan ve o köprünün inşası uğruna yaşamını kaybeden, katledilen Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi’nin, “Tahir kimsenin adamı olmadığı için öldürüldü” sözünü günlerdir düşünüyorum; kendi içimde tartışıyorum. Hiç çıkmıyor aklımdan… Elçi, bu ülkedeki egemenlerin ve egemenlik kurmak isteyenlerin adamı değildi ama yaşadığı coğrafyanın adamıydı. PKK’nın yeni bir stratejiyle ‘Hendek Savaşları’ başlatmasına karşı çıktığı gibi, devletin bazı uygulamalarına da karşı bir duruş sergiliyordu. PKK’nın, Elçi’nin katledilmesini kendine yontarak bir propagandaya dönüştürmek istemesine aldırmadan, eşit yurttaşlık temelinde bir anayasanın oluşmasına katkısı olacak her kesimden insanın sesine kulak vermeli, buna enerji harcamalıyız. Giderek azalıyor Elçi gibi barış köprüsü inşa edebilecek ‘kimsenin adamı olmayan’ adamlar.
Elçi gibi insanların sesleri kısıldıkça, kan ve şiddet isteyenlerin sesleri daha gür çıkıyor. Daha önce de yazdım bir kez daha tekrara düşeyim. Kimse kimseyle kardeşlik bağı ile bağlanmak zorunda değil. Hatta birbirimizi sevmek zorunda bile değiliz. İşte bu noktada HDP’ye düşen görev, hendeklerin önüne barikat olmak,o hendekleri ne pahasına olursa olsun savunmak değil, herkesin eşit ve kendini güvende hissedeceği anayasanın yapımına mecliste katkıda bulunmak. Barış köprüsü olan Tahir Elçi’lerin kanı işte o zaman yerde kalmaz…
Meraklısına not: İki yazı önce başlattığım Memleket yazıları serisine Cuma günleri devam edeceğim. Endişeye mahal yok:)